Türkiye`de bir
kavganin gercek anlamda iktidar kavgasi olabilmesi icin, celiskinin cok uzun
yillara dayanmasi, nispeten uzun bir gecmisi olmasi ve toplumun degisim öyküsünün bir
dönemini temsil etmesi gerekir. Türklerde ic savas refleski cok azdir. Bicak kemige dayanmadikca birbirleriyle savasmazlar. Bu acidan askerlerle, AKP-Cemaat koalisyonu arasindaki kavganin en
azindan 150 yillik bir gecmisi vardir. Türkiye`de gercek iktidar, cok nadir degisir.
Son dönemini temsil etme görevi darbe yanlisi askerlere verilmis olan bürokratik vesayet rejimi aslinda 1839`da ilan edilen Tanzimat fermani ile acikca ve resmen iktidara gelen bir tür aydin despotizmidir. Tanzimat`tan cok önce 1650 yillarinda iktidara gelen Köprülü hanedani, Türkiye`de bürokratik vesayet rejimini Türkiye`de ilk kuran, onun temellerini atan bir yöneticiler toplulugu olarak dikkat ceker. O zamanki catisma daha cok saray ve aydinlar tarafindan temsil edilen despotik klik ile yeniceri-ulema bloku arasindaki mücadele olarak toplumsal plana yansiyordu. AKP-Cemaat ile Askerler arasindaki iktidar mücadelesinin kökleri buna göre neredeyse 350 yillik bir gecmise dayanir. Bu catisma toplumun temel dönüsüm dinamikleriyle ilgilidir, tamamen Türk toplumuna özgüdür ve daha tam olarak sona ermis degildir. Ancak ilk defa 2008-2011 yillari arasinda bu despotik aydin kimligindeki vesayet rejiminin büyük bir darbe aldigi, ilk defa toplumsal desteklerinden soyutlandigi ve bir yokolus dönemine girdigi söylenebilir.
Son dönemini temsil etme görevi darbe yanlisi askerlere verilmis olan bürokratik vesayet rejimi aslinda 1839`da ilan edilen Tanzimat fermani ile acikca ve resmen iktidara gelen bir tür aydin despotizmidir. Tanzimat`tan cok önce 1650 yillarinda iktidara gelen Köprülü hanedani, Türkiye`de bürokratik vesayet rejimini Türkiye`de ilk kuran, onun temellerini atan bir yöneticiler toplulugu olarak dikkat ceker. O zamanki catisma daha cok saray ve aydinlar tarafindan temsil edilen despotik klik ile yeniceri-ulema bloku arasindaki mücadele olarak toplumsal plana yansiyordu. AKP-Cemaat ile Askerler arasindaki iktidar mücadelesinin kökleri buna göre neredeyse 350 yillik bir gecmise dayanir. Bu catisma toplumun temel dönüsüm dinamikleriyle ilgilidir, tamamen Türk toplumuna özgüdür ve daha tam olarak sona ermis degildir. Ancak ilk defa 2008-2011 yillari arasinda bu despotik aydin kimligindeki vesayet rejiminin büyük bir darbe aldigi, ilk defa toplumsal desteklerinden soyutlandigi ve bir yokolus dönemine girdigi söylenebilir.
Yine ilk defa askerleri
cani gönülden destekleyen, Türkiye nüfusunun neredeyse yüzde 10-15`´lik bir
bölümünü olusturan 7-8 milyonluk bir kitle, askerlerin iktidardan düsüsünü eli kolu
bagli bicimde izlemek zorunda kalmistir. Bu tür tepkisizligin ve seyirci
kalisin, Adnan Menderes`i cok seven, ama onun asilisini caresizlik icinde
seyretmek zorunda kalan kitlelerin sessizligiyle cok yakin bir benzerligi
vardir. Yani kitleler düzeyinde Türkiye`de bir rol degisimi yasanmaktadir.
Simdi sessiz kalmak sirasi, darbe yanlisi, askeri vesayet yanlisi genis
kitlelerindir.
Eskiden olsaydi
bu kesim hemen ortaliga dökülür, eylemler yapar ve basin tarafindan
alkislandikca büyüyen ve derinlesen bir toplumsal tepki olustururlardi. Adnan
Menderes`in düsürülmesi süreci, bu tür gösterilerle basladi. Hemen ögrenci
gencligin icinden bir takim mitler, efsanevî kahramanlar yaratildi: Mesela
Turan Emeksiz, mesela Ali Ihsan Kalmaz. Bunlarin vuruldugu yerde, anitlar dikildi. Adlari sehir hatlari vapurlarina verildi.
Cumhuriyet Mitingleri bu kitlelerin, Türkiye`nin siyasal sahnesinde son boy gösterisidir ve bundan sonra da bu tür gösterilerin düzenlenme olasiligi yok denecek kadar azalmistir.
Cumhuriyet Mitingleri bu kitlelerin, Türkiye`nin siyasal sahnesinde son boy gösterisidir ve bundan sonra da bu tür gösterilerin düzenlenme olasiligi yok denecek kadar azalmistir.
Böyle bir kavgayla
karsilastirilinca AKP-Cemaat arasindaki kavga ayrinti düzeyinde ve fazla
“politik” kaliyor. Bu kavganin secimlerden önce sahneye konmus olmasi dikkatle
not edilmelidir. Acaba AKP, Cemaat ile arasindaki ipleri gevsetmeye neden secim
ortaminda ihtiyac duydu? Bunun, ikide bir "Rabbim, Rabbim" diye söze baslayan Sarigül`ün Istanbul Belediye Baskanligi`na adayligini
koymasi ile yakin bir iliskisi olmasin sakin? Siz Cemaat yazarlarindan,
Sarigül`e karsi elestiri mahiyetinde yazilmis tek bir cümle okudunuz mu simdiye
kadar?
Sarigül, uzun süre
liberal demokrat cevrelerde, Erdogan`in kisiliginde somutlasan pragmatist
islamci politikaci tipine, liberal ve demokrat cevreler tarafindan verilmis, yine pragmatist bir cevap olarak görüldü. Erdogan nasil balkon konusmalariyla
liberal demokrat cevrelerin gönlünü aliyor, demokrat oldugu izlenimi veriyor, ama sonra anti-demokratik uygulamalarina kaldigi yerden devam ediyor
idiyse, Sarigül de "Rabbim, Rabbim" diyerek, dinci cevrelerin gönlün
alma yarisina girmis gibi göründü.
Sarigül, pisirilip
sofraya konan bir yemegi andiriyor. Gezi olaylari sirasinda, acikca
protestocularin yaninda yer alan Zaman yazarlarini hatirlayalim. Bu yazilarin
Cemaat`in hayirhah destegini almadan yayinlandigini öne sürmek mümkün degildir. Ya o olaylar sirasinda, Türkiye ekonomisine yön veren hemen bütün holdinglerin AKP`ya
karsi sessiz tavir alisina ne demeli? Bu tavir alis, hic bir zaman direkt
cephelesme seklinde olmadi. Sadece bazi seyleri yapabilecekken yapmama seklinde
tezahür etti. Mesela Koc Holding, Divan Oteli`nin kapilarini, protestoculara
kapatabilecekken, kapatmadi, protestoculari iceriye aldi. Gezi parki
eylemcilerine, Divan Oteli`nin mutfagindan sandvic servisi yapildi. Divan
Oteli`nin tuvaletleri, protestocular tarafindan kullanildi. Olaylar sonrasinda
da Koc Holding`in yöneticileri, hükümet aleyhine tek bir söz sarfetmediler.
Sanki bir iktidar savasi yokmus gibi davrandilar. Ama hükümet cephesi, olaylar
sonrasinda ikide bir vergi denetimleri yapti. Bankalara ´cesitli nedenlerle
yüksek tutarli cezalar kesildi. Daha sonra da dershanelerin kapatilmasi gündeme
geldi. Bütün bunlardan yola cikarak, Türkiye elitlerinin bir cicegin acilma
hiziyla, aslinda bir iktidar degisimine hazirlandiklarini ama AKP`nin bu
degisime direndigi sonucunu cikarabiliriz.
Pekiyi
neden simdi? Neden, Türkiye tarihinde görülmemis bicimde %51`lik bir iktidar
cogunlugu yakalanmisken, politik istikrarsizliga yol acacak ve ekonomik
sonuclari kriz düzeyinde olacak bicimde bir iktidar degisikligi
tezgâhlanmaktadir? Bunun, sahip oldugu iktidarin gücüyle sarhos olan ve
elitlerin öngörmedigi bicimde, örnegin Suriye`de oldugu gibi, bazi süpheli yapilanmalarla politika gelistiren iktidarin giderek beliginlesen
söz dinlemez yapisiyla direkt bir iliskisi var mi? Yani iktidara biraz ceki
düzen mi verilmek isteniyor? Gücün tek elde temerküz edilmesine engel olunmak
mi isteniyor? Yoksa daha baska nitelikte ve daha büyük bir oyun mu söz konusu?
Secimler firsat bilinerek bu oyun mu sahneleniyor?
AKP cemaat arasinda
koalisyonun catirdamasi, Orta Dogu`da olan bitenlerle cok yakin iliskisi olan,
Cemaat`´n asil catismayi baslatan taraf konumunda oldugu, AKP`nin ise kendini
savundugu, ama Türkiye`deki insanlarin demokratik taleplerine bir cevap
niteligi tasiyan, cok yönlü bir gelisimin ürünüdür. Yani AKP, bürokratik
vesayeti ortadan kaldirmayi tercih ederek Pandora`nin kutusunu kendisi acti,
öyle diyelim. Bürokratik vesayet, bir daha geri gelmemek üzere tarihe
karisirken AKP bunun yerine kendi vesayetini kuramayacak, buna büyük bir
ihtimalle gücü yetmeyek. Cünkü kutunun kapagini acarken, öyle yüzyillik
sürecleri harekete gecirdi ki, bu sürecler kutunun kapagini yeniden kapatmasina
engel olacak.
Demokratik talepleri
isine geldikleri icin taktik amaciyla kullanmanin söyle bir maliyeti var:
Ortaya koymak istediginiz oyun, bazen sizi yutarak gercege dönüsebilir.