Amerikali sarkici Oprah Winfrey`in Isvicre`de maruz kaldigi irkci muameleyi gazetelerden okuyunca bu irk ve milliyet meseleleri yeniden ön plana cikti. Olay gercekten ilginc. Düsününüz: Üc milyar dolariniz var ve dünyanin en sevimli insanlarindan birisiniz. Para, san, söhret hepsi sizde, Hazir Zurich`e gitmisken, ipinizi koparmak, tek basina alisverise cikmak istiyorsunuz. Ama birden bire karsinize cikan bir irkci, balyoz gibi tepenize inip size ummadiginiz bir deneyim yasatiyor. "O canta sizin icin cok pahali," diyor satici bayan. Sadece cantayi degil, cantayi üreten firmayi satin alacak serveti olan Oprah Winfrey`in "Bir ara dükkândaki her seyi satin almayi düsündüm" demesi de ilginctir. Iki nedenden ötürü. Bir: Zenginlik, insanoglunun saygiya ve sevgiye susamisligini bir nebze olsun azaltmiyor. Hatta belki tersine artiriyor. Iki: Bu saygi ihtiyaci karsilanmadigi zaman insanoglu hemen kesenin agzini acmaya yelteniyor. Biz Türkler bu durumu "Ben adami paramla döverim" ifadesiyle aciklariz. (Ah, su Türkce`nin keskin alayciligi!)
Bizzat olayda, irkciliktan muzdarip satici bayanin, Oprah Winfrey`in cantaya dokunmasina bile izin vermemesi de ilginc. Canta cok pahali oldugu icin, camekânli özel bir bölmede muhafaza ediliyor. Oprah Winfrey üc kere rica etmesine ragmen, satici bayan bir türlü cantayi onun zenci ellerine teslim etmeye razi olmuyor. Bati kültüründe dokunmanin kirletmek anlamina geldigi yönünde bir metafor vardir. Mesela yeni dogan cocuk, hristiyanlikta suyun icine sokularak yikanir, yani vaftiz edilir. Ama bazi kisilerin aslinda vaftiz edilemeyecegine dair bir düsünce de vardir aslinda bati toplumlarinda. Söz gelimi Nietzsche "Ayak takimi icmeyegörsün ,bütün sular agulanir, "der. Yine Freud, dokundugunu altina dönüstüren, bu nedenle acliktan ölen kralin efsanesini yorumlar bize. Altin, efsanede pisligin yüceltilmis bicimidir. Aslinda kral her seyi dokunarak kirletmektedir. Yine ayni sekilde Isa`nin carmiha gerildikten sonra yeryüzünde Meryem`e görünmesi sirasinda onu "Bana dokunma" diye uyarmasi ilginctir. "Cünkü daha Babanin yanina cikmadim." (Bakiniz Yuhanna Incili, Bölüm:20) Bütün bunlar bu tür metaforlarla büyümüs Batililarin her tepkisinin, aslinda o metaforlar tarafindan kosullandirildigini gösterir.
Irkci asagilanmaya maruz da kalsa bir irka, millete mensup olmak insan icin kacinilmaz bir olgu. Eninde sonunda bir millete mensubuzdur. Icinde dogdugunuz milleti sevmenin ahlaki bir erdem oldugu ögretilir bize. Bir bakima milliyet, anneyle özdestir. Bir kadin hatirliyorum. National Geografic televizyonunun kaybolan dillerle ilgi yaptigi bir belgeselde konusmustu. Konusan sadece 5 kisi kalmis olan ana dili hakkinda, "Bu dil benim annemin konustugu dil" demisti. Annemizin agzindan cikan kelimeler, inanilmaz cagrisimlar yaparak sonsuzlukta yankilanir. Insanoglu. hicbir dili kendi ana dili gibi derinden duyarak algilayamaz. Ama bu dil ayni zamanda baskalarina yabanci kilar sizi. Kuran`da, "Isteseydik bir sizi tek bir kavim olarak yaratirdik" ayeti bulunmaktadir. Bu ayet, birbirinine yabanci olmanin evrenselligini anlatir bize. Yani bir bakima yabanci olmak evrensel, tanisik olmak ise istisnaidir. Ama ayni zamanda ayet, birbirimizi anlamaya ve sevmeye calismanin da vazgecilmezligine isaret eder.
Vatanimizda iken, Türklügün icinde yüzdügümüzden olacak, aklimiza pek milliyetimiz gelmez. Bu konular daha cok MHP`ye birakilir. Saka maka, bu parti, Türkiye`de Türklügü savunan neredeyse tek parti konumundadir su an. Ama ilk defa yurtdisina ciktigimizda birdenbire, MHP`nin desteginden de yoksun kaldigimizdan midir nedir, yalniz hissederiz kendimizi. "A, evet ya, biz Türk`tük sahi, ne yapacagiz simdi?" gibisinden telasa benzer bir ruh hali sarar benligimizi. Öyle ya, "Biz bu adamlarin sehirlerini zamaninda tek tek kusatip onlarin hayatini cehenneme cevirmedik mi?" seklinde bir soru bile sorabiliriz kendimize. Ögünsek mi yerinsek mi bilemeyiz. Yüzümüze devamli bir ayna tutulur ve Türk oldugumuz hatirlatilir. Aynadan yansiyan görüntü bize hic uymaz. Bir de karsiniza, bu yetmiyormus gibi, Fethullah cemaatinin Avusturya`daki basörtülü, takkeli temsilcileri cikar. Durum daha da karmasik bir hal alir. Kendimizi simdiye kadar hep farki görmüsüzdür cünkü. Öyle ki, Türklük ve Türk olmak, simdiye kadar, bizim alabildigine disa acilmis evrenimizde bir ayrinti olarak kalmistir. Kendimizi neredeyse bu ayrintidan soyutlamisizdir. Soludugumuz havayi unutmamiz gibi. Bir örnek vereyim: ben Türk oldugum halde, kendimi hep Bizans`la özdeslestirmisimdir. Disardan gelip, kalelerinin güc kullanilarak zaptedilen bir sehrin ahalisinin yetiskinlerinin tek tek, âdeta siraya sokularak idam edilmesini, kizlarinin ve erkek cocuklarinin seks kölesi haline getirilmesini, direnmeyip teslim olanlarin da hayatta kalmakla ödüllendirilmesini övmem. Fatih`ten de kisi olarak zerre kadar hazzetmem. Onun yerine savasarak ölmeyi görev bilen, cesedi ölen diger yoldaslarinin cesetleri arasinda teshis dahi edilemeyen Bizans imparatorunu severim ve ona saygi duyarim. Yani ben klasik Türk cizgisinin o kadar uzagindayimdir. Hos, böyle bir cizgi var mi, o da tartisilir ya. Cünkü aslinda Türk olmak, alisilagelenin disina cikabilmektir bir bakima. Kimi zaman anti-Türk olabilmek, ama gerektiginde yine Türklüge geri dönebilmektir. Onu da bilirim. Yani Türklük aslinda bin yüzlüdür ve Türkler tarihte inanilmaz zikzaklar cizebilen bir ulustur. Öyle olmasaydi, Orta Asya`nin derinliklerinden Avrupa`nin iclerine kadar sokulabilir miydik? Bu yolculuga mim koymak lazim. Dünyada ücbine yakin ulus icinde sadece yedi ulus vardir bunu yapabilen: Ingilizler, Fransizlar, Ispanyollar, Portekizliler, Yahudiler, Cingeneler ve tabii ki, Türkler. Mesela Almanlar bunu yapamamistir. Cünkü kita Avrupasi tarafinda kalmislardir. Gerci denizci bir millet olan Viking`ler, yani bugünkü Norvecliler de bunu yapamamistir. Cünkü onlarin da nüfuslari yetersizdi. Arap ve Iranlilar yapamamistir. Hatta Iranlilar kazik cakmis gibi tarih boyunca buluduklari yerden bir milim ayrilmamislardir. Ilginctir: bu yolculuk yapabilen uluslar, ya kendileri bizzat irkciligin hedefi haline gelmis ya da irkcilikla mücadele etmek zorunda kalmislardir. Türkler iste bu az sayida, yer degistirirken benliklerini kaybetmeyen, tersine gittikleri yerlere kendi kültürel varliklarini kabul ettirebilen, oralarda devlet kuran uluslardan biridir, Hattâ bugün bile dünyanin neresine giderseniz gidin orada is yapan, calisan, sirketler ve okullar kuran Türkler görürsünüz. Bunlar Türkiye`de dogup büyüyen insanlardir. Piri Reis`in Güney Amerika haritasini havadan görebilmesi ve cizgiye dökebilmesi tesadüf degildir. Bütün bu siradisi isler Türklügün karakterinin ana hatlarini verir bize . Bu karakter, kendine inanilmaz güvenen ve kiliktan kiliga girmeye dünden hazir, darbelere hazirlikli; hinzir, fettan, capkin ve esprili bir tür akinci karakteridir. Bir cok uluslararasi metinde Türklerin haciyatmaz karakterli bir ulus oldugu, darbe yedikce, ayni hiz ve siddetle dogrulduguna iliskin görüs, bir gercegi ifade eder. (Sevgili Hocam Prof. Dr. Mehmet Gürkaynak bir egitim sirasinda vermisti bu degerli bilgiyi bize. Türklügün siradisi karakteri konusunda beni ilk aydinlatan odur).
Yani bir bakima Türk olmak, kabina sigamamak, sadece Türk olmayi yeterli görmemek demektir. Bunun getirdigi inanilmaz dinamizmi yasamak demektir. Gecenlerde, Ingilitere`deki bir dil kursunda tanisip sonradan evlendigi Peru`lu bir kizin pesinden ta Peru`ye giden, sonra kizdan ayrilarak Peru ormanlarinda tek basina yasayan bir adamin hikâyesini okumustum. Adamin bir kelime Türkce bilmeyen kizi, Türkiye`ye gelip akrabalariyla tanismak ihtiyacini hissetmisti. Adam ise hâlâ ortada yoktu. Bu, Türk olmaktir iste. Adam belki hâlâ Peru ormanlarinda yasiyor, ama Peru`lular bile ona ulasamiyor. Türk`lügün bir baska temsilcisinin de National Geografik dergisi icin, bes kurus para harcamadan doganin size sunduklariyla yasanabilecegini iddia eden ve gercekten bu sekilde yillarca yasayabilen o insan olduguna da inanirim. O da Türk`tür tam anlamiyla. Yahya Kemal, Malazgirt Meydan Savasi`ndan sonra Bizans ordularinin darmadagin oldugunu ve koskoca Bizans ülkesinin bir ara tamamen Türk ordularinin hakimiyetine girdigini, Türk akincilarinin o hizla ta Bogaz sirtlarina kadar gidebildigini anlatmistir. Ve söyle demistir: "Türk gözü Istanbul`u ilk o zaman gördü." Ifadenin güzelligi, insanin icini ürpertiyor. Türklük ve Istanbul birlesince ortaya tabi inanilmaz güzellikler cikti. O akinci ruh Türktür iste. O ruhu ta icinde hisseden Yahya Kemal de Türk`tür.
Türkler insanligin bir kesimi. Ama ayni zamanda baska kesimler, baska zenginlikler var. Ben kendi hesabima Afganistan, Pakistan ve Hindistan asigiyim örnegin. Tamil ve Telugu dillerini hatasiz konusmayi ne kadar isterdim. Ayrica Bengal dilini de konusmak isterdim. Tagore`u kendi dilinde anlamak icin. Biliyorum ki. o harika siirler o dilde baska türlü yankiyacak. Pastun dilini konusmak isterdim. hâlâ arada bir BBC internet sitesinde Pastun dilinden haberleri anlamasam bile dinlerim. Dil, inanilmaz güzelliktedir. O sert cografyanin dili oldugu, hemen hic belli olmaz. Onlarin özelliklerini ve benzersizliklerini bilmeyi, dünyada artik konusulmayan baska dillerin sonsuzluktaki yankilarini dinlemeyi, dünyada mevcut 3500 dilin hic olmazsa 70-80`ini konusabilmeyi, mesela Bantu`lari anlayabilmeyi... Ama biliyorum ki, bu güzellikler benim ulasabilecegimden cok uzakta. Ama hic olmazsa o güzelliklerin var oldugunu bilmek, avutuyor insani. Irkcilik hâlâ bir problem demis, Oprah Winfrey. Problem, irkciligin aslinda bir ruhsal yoksulluk, bir zenginlikten habersizlik olmasindan ileri gelmektedir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder