Mülteci krizi Avrupa`yı vuracak. Çünkü Avrupa`ya yönelen göç
dalgası kısa sürede durulacak gibi görünmüyor. Ayrıca mültecileri durduracak hiçbir
güç dünyada mevcut değil. Bu dalga, aynı bir sel gibi ona karşı direnenleri de
önüne katıp sürükleyecek bir güce sahip.
Bunun yanında uluslararası hukuk da mültecilerden yana.
Cenevre Konvansiyonu „kaçmanın bir suç değil hak olduğunu“ belirtiyor. Dünya
kamuoyu da, hayatını ve ailesini yok olma tehdidine karsı savunmanın hak olduğu
konusunda hemfikir. Dolayısıyla mülteci akınına maruz kalan Avrupa ülkelerinin
eli kolu bağlı. Mecburen kapıları açmak zorundalar.
Fakat bütün bunlar Avrupa`nin sosyo kültürel yapısının mülteci
akınına karşı dayanıksız olduğu gerçeğini değiştirmiyor. Türkiye`nin 2 milyonu
aşkın mülteciyi gıkını çıkarmadan ağırladığı bir ortamda, Avrupa`nın şu ana
kadar topraklarina ayak basan 430.000 Suriyeli mülteciyi barındıramayacağını
savunmanın mantıksız, hatta gülünç olduğu düşünülebilir. Ama Avrupa ile
Türkiye`nin mülteci akını açısından çok önemli bir farkı var: Türkiye her ne
kadar mültecilerin ilk ayak bastığı ülke ise de, gelenlerin önemli bir kısmı
Türkiye`de kalmak istemiyor. Dolayısıyla Türkiye`deki sayının 2 milyonu artık çok
fazla aşması mümkün değil. Avrupa`da ise gelen Suriyeli sayısı şimdiden
430.000`i buldu ve bu sayının nerde duracağı belli değil. Ancak tahminler
yapılabiliyor. Aynı durum Suriye dışından gelen göçmenler için de geçerli.
Türkiye daha dayanıklı,
Avrupa ise kırılgan
Evet Türkiye 2 milyonu aşkın Suriye`liyi barındırıyor. Ama
Türkiye`nin bu göçmenlerle ilişkilerinde bazı avantajları var:
Bir kere gelenlerle Türkiye arasında kültürel ve coğrafi
akrabalık var. Gelen Kürt ve Arap`lar için Türkiye yabancı bir ülke değil. Yanıbaşlarında
bulunan varlığına alışkın oldukları bir ülke. Arada 911 kilometrelik bir sınır
boyunca yüzyıla yakın zamandır sınır ticareti ile de pekişen doğal bir ilişki
ve tanışıklık, kültürel ve tarihi ortaklık tesis edilmiş durumda. Bu ülkelerle
Türkiye`nin yemekleri bile aynı. Bunun yanında Türkiye`de de Araplar ve Kürtler
yaşıyor. Gelenlerle direkt akrabalık ilişkisi bulunan binlerce aile var
Türkiye`de.
Avrupa`da ise tam tersine ırkçılık, yabancılara karşı korku
ve çekingenlik, hatta saldırganlık söz konusu. Avrupa`nın kapalı bir kutu olması
gerektigini öne süren Macaristan Başbakanı Viktor Orban gibi politikacıları
var. Bu tür politikacılar Almanya`da da var.
Mülteciler Türkiye`ye herhangi bir tehlikeyi göze almadan geliyorlar.
Geldikleri andan itibaren kendilerine bir takım hizmetler götürülüyor. Güvenlik
yüzde yüz sağlanmış durumda. Horlanmıyorlar, aşağılanmıyorlar. Yüzlerine biber
gazı sıkılmıyor. Avrupa`da olduğu gibi baskı ve engelleme, insan kaçakçılarına
avuç dolusu para ödeme, yollarda can verme, günlerce aç ve susuz yürüme, yorgunluktan
bitme ve kamyonlarda havasızlıktan ölme gibi riskleri yaşamıyorlar. Avrupa`ya
gelmek için ise hem yol çok uzun, hem de hemen hepsinde geçirdikleri
tehlikelerin üstüne polis şiddeti, aşağılanma sürecinden geçmiş olmaktan
kaynaklanan ilave tepki ve hınc var. Gelenlerin psikolojik travma görmeden
gelmesi hemen hemen mümkün değil.
Bunlardan belki de daha önemlisi Avrupa`nin Türkiye`ye
nazaran konut ve şehirleşme standartlarının daha iyi, dolayısıyla pahalı olması.
Ayrıca sağlık, kültür ve eğitim alanında Avrupa halklarının elde etmiş olduğu
bazı haklar var. Hukuk düzeni, aynı hakların yeni gelenlere de tanınmasını
zorunlu kılıyor. Avrupa maliyet açısından belli bir süre bu akına dayanabilirse
de durum aslında bu dayanmanın pek uzun sürmeyeceğini gösteriyor. Çünkü rakamlar
korkutucu. Burada daha çok bir mülteci akınından ziyade yuvarlandıkça büyüyen
bir çığdan bahsetmek belki de daha doğru.
2011`den Ağustos ayı sonuna kadar Avrupa`ya giren Suriyeli
mülteci sayısı 430.000. Bu sayının yaklaşık dörtte biri (tamı tamına 108.897 kişi)
Almanya`ya giriş yapmış durumda. Almanya aynı zamanda Afrika`da Eritre ve
Nijerya`dan ve Asya`daki Afganistan-Pakistan ekseninden de mülteci alıyor. Yani
Suriye`liler toplam mültecilerin şu anda sadece beşte birini oluşturuyorlar. Buna
göre şu anda Almanya`da 629.000 civarında mülteci var zaten. 2015 sonuna kadar bir
yıl içinde giren toplam mülteci sayısının 800.000’i bulması bekleniyor. Böylece
2015 sonunda Almanya`daki mülteci sayısı 1.400.000`i bulacak.
Aynı hızla mülteci akını sürerse 2016 yılı içinde ilave
olarak 1.740.000 mülteci gelecek. Bunların tabii yine beşte biri
Suriye`lilerden oluşacak. Buna göre 2016 sonunda Almanya’daki mülteci sayısı 3
milyonu, Avrupa’da 9 milyonu bulacak. Bu sayı 2020 sonunda Almanya’da 10
milyonu, tüm Avrupa çapında ise 30 milyonu bulacak. Tabii ki Suriye`den
kaynaklanan akının hızı biraz kesilebilir. Çünkü Suriye mülteci akını bu ülkede
devletin çökmesi sonucu oluştu. Oysa Afrika`dan kaynaklanan akının sefalet ve
toplumsal organizasyon yokluğu gibi çok daha derin nedenleri var, bu nedenle hız
kesmesi pek mümkün değil. Bu nedenle bu rakamın yine de her yıl, Almanya bazında
yıllık 1.740.000 civarında bir ilaveyle 2020 sonuna kadar 10 milyonu, bütün
Avrupa’da ise 30 milyonu bulması mümkün.
Yine de 450 milyonluk Avrupa nüfusu içinde bu rakam %7’lik bir
rakam ve sindirilebilir gibi geliyor. Ama Avrupa parçalı bir bütün ve her ülke
mültecileri kabul etme konusunda aynı derecede istekli değil. Ayrıca Doğu
Avrupa`da yabancılara olan hoşgörü ve empati Batı Avrupa`dan çok daha az. Macaristan`da
polisten kaçan mültecilere çelme takan kadın kameramanlardan bu ülkelerde
milyonlarca var. Ayrıca Ingiltere ve Fransa bu konuda Almanya`yı yalnız bırakacak
gibi konuya uzak duruyorlar. Bu nedenle geriye Almanya başta olmak üzere
mültecilerin yükünü taşıyacak üç-beş Avrupa ülkesi kalıyor. Zaten mülteciler de
kendilerini kabul etmek istemeyen ülkelere gitmek istemeyecekler, her ne pahasına
olursa olsun germen asıllı Kuzey ülkelerine Almanya, Hollanda, Isveç`e
yöneleceklerdir.
Mültecilerin toplam maliyetinin, Avrupa Birliği standartlarının
yüksekliği yüzünden Avrupa çapında yıllık 30 milyar dolardan daha fazla olması
pekâlâ mümkün. Türkiye 2 milyon mülteci için 2011-2015 arası 7 milyar dolar
harcama yaptı. Kabaca milyon kişi başına 1 yılda 1 milyar dolar harcama
gerekiyor. Yani bütün mülteci sorununun Avrupa`ya maliyeti 2020`ye kadar 150 milyar
dolar olacağı hesaplanabilir. Bu rakamın kısa vadede tabii ki, Avrupa halklarından
toplanacak vergilerle karşılanması gerekiyor. Çünkü gelenlerin hemen ekonomiye
katkıda bulunması mümkün değil.
Bu nedenle mülteci sorununun finansal yükünün paylaşımı için
Avrupa çapında bir ortak fon kurulması gündeme gelebilir. Ancak işin finansal
yükü, entegrasyon denilen devasa sorunun sadece bir yönü. Işin bir de toplumsal
yönü var. Işte bu yük sadece üç-beş ülkenin sırtında kalacak. Çünkü mülteciler
sadece birkaç ülkede yoğunlaşacak. Avrupa`nın toplumsal ve siyasi yapısını en fazla tehdit edecek olan da
bu.
Özellikle
Almanya topraklarındaki 10 milyonluk yeni gelen ve entegrasyonu gereken kişilerle
diğer ülkelerden daha fazla uğraşmak zorunda kalacak. Almanya Doğu Almanya`yi
bünyesine 20 yılda katabildi. Doğu Almanya ile arasında kültürek farklılık, dil
sorunu gibi problemler yoktu. Buna rağmen entegrasyonu daha yeni tamamlayabildiler.
Yeni gelen göçmenlerle ise bütünleşme sorununu aşabilmek daha uzun bir zamana
tabi ve daha maliyetli.
Ancak bir
de işin çıkmazdan kurtulmayı kolaylaştıracak tarafı var. Gelenlerin hepsi
genç, dinamik ve çalışmak istiyorlar. Içlerinde Avrupa özlemi çeken ve
nitelikli işgücü anlamına gelebilecek aydınlar da bulunuyor. Ayrıca ihtiyaç içinde
olduklarından her çeşit iş için en düşük ücreti kabul etmeye razılar. Bu kişilerin
tasarruf oranları çok uzun bir süre düsük seviyede kalacak ve ev, beslenme ve eğitim
için kazandıklarından daha fazla para harcayacaklardır. Bu da yüksek tasarruf
oranlarıyla büyüme oranları baskılanan Avrupa ekonomilerine canlılık getirecek,
kredi mekanizmasının çarklarını harekete gecirecektir. Yani bir bakıma gelen
mülteciler kendi kendilerini finanse etmiş olacaklardır.
Bu arada eğer Suriye iç savaşı öyle veya böyle bir çözüme
yönelirse, giden Suriye`lilerin bir kısmının geri dönme ihtimali de var.
Ancak bu mekanizmalar oluşturuluncaya kadar toplumsal çalkantıların
ortaya çıkması kaçınılmaz görünüyor. Bu kapsamda Almanya`da iktidar değişikliği,
yani Merkel`in iktidarı bırakması sürecinin hızlanması kaçınılmaz. Avrupa
mecburen siyasi anlamda sosyal demokrasiye kayacak. Başka çare yok. Avrupa eski
kapalı kapıcı, muhazakâr çizgisinde ısrar edemez. Bu da karşı tarafı, yani ırkçı
şiddeti keskinleştirecek.
Avrupa Mülteci
Sorunuyla ilgili rakamlar
Almanya
|
2014 öncesi
|
2014
|
2015 Ocak Temmuz arası
|
Toplam 2015 Temmuza kadar
|
2015 toplam mülteci sayısı tahmini
|
Suriyeli mülteciler
|
13.384
|
41.100
|
44.299
|
98.783
|
285.444
|
Toplam mülteciler
|
426.355
|
202.645
|
218.221
|
847.221
|
1.427.221
|
Avrupa
|
625.920
|
4.281.663
|
Kaynaklar:
1- Die Welt, 13 Fakten über Flüchtlinge in
Deutschland
2-
EUROSTAT
3- BBC