22 Ağustos 2014 Cuma

Anti-Erdogan Blogunun Aksayan Ayagi: MHP

Bir önceki yazimda Türkiye`deki muhalefetin bir anti Erdogan bloguna dönüstügünü, blogu meydana getiren siyasi partilerin arasinda farkliliklar olmasina ragmen bu birlikteligin devam etmesi icin yeterli neden bulundugunu, hatta bloga önümüzdeki dönemde yeni katilimlar olacagini (Gül-Babacan ikilisi gibi) belirtmistim.

Pekiyi, bu gelisen tepki Türkiye`de iktidarin degismesi icin yeterli olacak midir? Soru bu aslinda. Evet, tepki giderek daha organize olan bir iktidar alternatifi olmaya dogru gidiyor. Yavas yavas sekillenen bir koalisyon olusumu var. Ancak bu yönelimin basarili olabilmes icin, merkezinde CHP ve MHP`nin bulunacagi blogun Türkiye`yi iyi yönetecegine halki inandirmasi sart.

Maalesef Özal, „Türkiye koalisyonlarla yönetilemez“ cümlesini söyledigi tarihten itibaren Türkiye`de kurulan koalisyonlar (basta Ecevit-Bahceli koalisyonu olmak üzere) yolsuzlugun ve lackaligin alip basini yürüdügü, kayip yillar olarak tarihe gectiler. Bugün halkin cok büyük bir neden olmadikca, tek parti iktidarini birakip koalisyonlara evet diyecegini düsünmek zor. Hele hele 12 yillik basarili sayilabilecek bir AKP iktidarindan sonra.

Öte yandan Türkiye bir cari acik ülkesi... Cari acik veren Türkiye ve Hindistan gibi ülkelerde radikalizm yükseliyor ve uzlasma kültürü giderek yok oluyor. Bu da tek parti iktidarlarinin isbasina gelmesine neden oluyor. Tek parti iktidarlari kacinilmaz olarak güc merkezilesmesine, bürokratlarin kölelesmesine, gücler ayriligi ilkesinin zayiflamasina, hukuksuzluk ve yolsuzluklarin toplumun geneline yayilmasina neden oluyor.

Fakat yine Türkiye ve Hindistan gibi ülkelerde, demokratik kurumlar ve sivil toplum kuruluslari bir sekilde kök saldigi icin, tek parti iktidarlari, Kuzey Kore ya da Kazakistan`da oldugu gibi, toplumun bütününe hakim olamiyorlar. Atesli bir tartisma ortami sürüp gidiyor. Ama bu tartisma toplumlar belli bir olgunluk seviyesini yakaladigindan silahli catisma ortamina pek sürüklenmiyor.

Pekiyi ne olacak? Eninde sonunda büyüyen tepki tek parti oligarsisini, güc merkezilesmesini darmadagin edecek, bu kacinilmaz. Yerine her ne kadar toplum cok hazirlikli ve istekli degilse de bir koalisyon kurulacak. Iktidarlar en güclü olduklari zaman yikilirlar. Thatcher iktidari böyleydi örnegin. Iktidarda oldugu zaman hicbir secimi kaybetmeyen Thatcher`in girecegi bütün secimleri de kazanacagi kesinlesmisti. Ama onun önü önce kendi partisi tarafindan kesildi. Dolayisiyla sadece halkin destegi, kisisel karizma; demokratik toplumlarda iktidarlari ayakta tutmaya yetmez. Iktidarin toplumun geri kalan kismiyla organik bir bütünlük icinde calismasi gerekir. Yani Abdullah Gül`ün "Demokrasi sadece secime indirgenemez" lâfi bu acidan dogrudur. Tabii gelismis demokrasilerde... Cünkü bu tür toplumlarda sürekli kanaat ortaya koyan ve yeni tartismalar acarak toplum yasamini sürekli bir referandum haline getiren sivil toplum kuruluslari agi vardir. Ama Türkiye ve Hindistan gibi ülkeler de azimsanmayacak bir demokratik tecrübe birikimi olustugundan ayni kurallarin bu ülkeler icin de gecerli oldugunu söyleyebiliriz.

Bu arada, AKP, iktidari birakmamak icin provokasyonlara basvurabilir. Gezi olaylari sirasinda ortaya cikan eli sopali adamlar, Erdogan`nin biriyantinli danismaninin ic savas tehditleri, aslinda AKP`nin bu ic catisma ortamina cesitli bicimlerde hazirlandigini gösteriyor. Ama toplumun olgunluk düzeyi, 1980 öncesi gibi bir catisma ortamina prim vermeyecektir. 

Olayi salt secim sonuclari isiginda incelersek bile altan alta yükselen dalgayi yakalamamiz mümkün. Cumhurbaskanligi secimleri gösterdi ki, önümüzdeki 2015 secimlerinde, AKP`nin 330 sandalye kazanmasi artik olanaksizlasmistir. Sandalye dagiliminda AKP`nin 300`ün altina düsecegi neredeyse kesin gibidir. Kürt milletvekilleriyle birlikte Erdogan`in bir anayasa referandumunu zorlamasi ise, bastan anayasayi "Öcalan`a özgürlük anayasasi" haline getirecegi icin düsünülmesi zor ihtimaldir. Böyle bir gelisme ancak ve ancak MHP`yi %20`lerin üzerine tasir. Bu nedenle MHP`nin ekmegine yag sürmemek icin AKP Kürtlerle isbirligi icinde bulunduguna dair bir görüntü vermekten kacinacaktir.

Yani nereden bakilirsa bakilsin CHP ve MHP`nin etrafinda kümelenecek bir anti-Erdogan blogunun sansi fazla görünüyor. Ancak bu yapinin aksayan bir tarafi var: o da MHP`nin son derece kaypak bir zemin üzerinde oturmasi ve alacagi oy oraninin gitgide daha kestirilemez bir hal almasidir.. Cünkü aslinda MHP`yi meydana getiren kosullarin Kürt barisinin sessiz sedasiz ilerlemesi ile birlikte yavas yavas ortadan kalktigini görüyoruz. MHP, 1980 öncesi parlamentoda 2-3 millevekili ile temsil edilen kücük bir partiydi. Önemi, parlamento disi organizasyonlarla kurdugu ve bugün hâlâ cok iyi aydinlanamayan iliskilerden kaynaklanmaktaydi.

Ama ne zaman ki, Kürt sorunu alevlenmeye ve PKK ortaya cikmaya ve saga sola saldirmaya basladi, MHP de kitleselleserek büyük bir parti olma yoluna girdi. Yani MHP, Kürt sorununa paralel olarak büyüyen, bu soruna endeksli bir partidir. Bir bakima Kürt sorununa verilen milliyetci cevabin partisidir, diyebiliriz. Kürt sorunu bariscil cözüm yoluna geri dönülmez bicimde girerse, MHP de yeniden kücük bir parti olacak midir? Durum onu gösteriyor.

MHP`nin erime süreci

MHP cözüm süreci adi verilen Kürt Barisi`nin ülkenin bölünmesine yol acacagini öne sürerek aslinda Kürt sorununa kendini geri dönüssüz bir sekilde endekslemis oldu. Kürt Barisi`nin Türkiye`yi bölmek bir yana, daha da saglamlastirdigi, üstelik bununla da kalmayip Türkiye`yi Misak-i Milli sinirlari icinde yer alan Kuzey Irak ile bütünlestirdigi her gecen gün daha iyi anlasilinca, üstelik Kürt siyasi hareketinin parlayan ismi Selahattin Demirtas cumhurbaskani adayi olarak ortaya cikip, birlik yönünde güclü mesajlar vermeye baslayinca MHP`nin durumu iyice zorlasti. MHP`nin tabani hizla erimeye ve AKP saflarina katilmaya basladi. Bu erime özellikle MHP`nin Karadeniz`deki kalelerinde gözle görünür bir hal aldi. Örnegin Karabük ve Bartin`da; daha doguda Kars`ta MHP eridi.

Bunu secim sonuclarindan anliyoruz:

CHP ve MHP 30 Mart yerel secimlerinde toplam olarak 19.400.825 oy aldilar.

CHP ve MHP`nin destekledigi Ekmeleddin Ihsanoglu`na verilen oylarin toplami ise 15.587.720.

Yani arada 3.813.105 kisilik bir azalma var. 

Tayyip Erdogan ise 30 Marttaki AKP`nin aldigi oya göre cumhurbaskanligi secimlerinde 1.530.303 daha fazla oy aldi. Tayyip Erdogan`a giden oylarin MHP`den geldigini söylemek icin kâhin olmaya gerek yok.

Öte yandan Demirtas`in aldigi 1.028.321 fazla oyun da CHP`den geldigini söylemek mümkün.

Ama Erdogan`a ve Demirtas`a verilen fazla oylarin toplami, yine de CHP-MHP`nin oylarindaki azalmayi gösteren 3.813.105 rakamina esit degil. Arada 1.254.481`lik bir ilave fark var. Bunlar CHP`li ve MHP`li olup da adaylari Ekmeleddin Ihsanoglu`na isinamayan bu yüzden sandiga gitmeyen secmenlerdir.  .

Buna göre, sandiga gitmeyenlerin hepsinin CHP`li oldugunu varsayarsak bile MHP`deki erime %20`yi bulmaktadir. CHP`deki erime de asagi yukari bu kadardir. Ancak CHP`nin erimesinin gercek bir erime olmadigi Selahattin Demirtas`a verilen oylarin ödünc oldugunu, cesaretlendirme oylari oldugunu, sandiga gitmeyenlerin ise aslinda „fazla“ CHP`li olduklari icin secime katilmadiklari düsünülebilir. Yani bunlar CHP`nin kalici bir iktidar alternatifi olmasi durumunda partilerine geri döneceklerdir. Ama Erdogan`a giden 1.530,303 MHP`linin yeniden partilerine dönecegine dair hicbir ipucu yok. Cünkü bunlar büyük ölcüde Kürt barisinin sorunsuz ilerlemesi karsisinda partilerinden kopmus olan secmenlerdir. Kürt barisi birligi güclendirici adimlar ve mesajlar seklinde ilerledikce MHP de erimeye devam edecektir.

Kürt barisini idare edenlerin bütün amacinin MHP`yi barajin altina itmek, HDP`yi %10`un üzerine cikarmak oldugu, kiralik anket sirketlerinin simdiden yayimlamaya basladigi sözüm ona anket sonuclarindan anlasiliyor. Buradan yola cikarak Demirtas`in özellikle MHP`yi erime sürecine sokmak icin baris sürecinin mimarlari tarafindan olusturulan ortak bir proje oldugu sonucunu cikarabiliriz.

Demirtas`in oynadigi rol

Demirtas`in samimiyetinden kusku duymak icin bir neden yok. Ama onun muhalefet saflarina sokulan bir Troya ati oldugu asikâr. Öyle bir Troya ati ki, gülümseyen yüzü, zekice esprileri ve demokratik mesajlari ile milyonlarin gönlünü fethetmesini bildi. Ama yol actigi sonuclar bakimindan tamamen Erdogan`in ekmegine yag sürdü denilebilir. Bu figürün tamamen demokratik bir kukla rolü oynadigi, Öcalan ve Erdogan`a, dolayisiyla tüm baris sürecine karsi demokratik kitlelerin gösterdigi tepkiyi yumusatmak ve ayni zamanda MHP`yi eritmek icin ortaya cikarildigi, rolünü tamamladiktan sonra ipinin cekilecegi ve sahneden alinacagi düsünülebilir.

Demirtas`in kampanyasi sirasinda öne sürdügü fikirlerde öyle bosluklar, sarfettigi öyle kritik cümleler vardi ki, bunlar kimin ne oldugu konusunda 200 yillik bir tecrübeye sahip Türkiye`nin demokratik kamuoyunun gözünden kacmadi.  Bunlardan en göze batani cumhurbaskanligi kampanyasi sirasinda Demirtas`in ikinci tura iliskin sorulara cevap verirken ileri sürdügü fikirlerdir. Demirtas, ikinci tur konusunda sorulan israrli sorulara hep kacamak cevaplar verdi. Neden? Cünkü bu projede ikinci tur fikri yoktu da ondan. Eger kazara secim ikinci tura kalsaydi Demirtas`in zor duruma düsecegi, tabanini Erdogan`a yönlendirmek zorunda kalacagi ve bütün ettigi o demokrasi yanlisi laflari geri yutmak zorunda kalacagi belliydi. Kampanya sirasinda „Demirtaş: Bana verilecek her oy HDP’ye verilecek oy anlamına gelmeyecektir“ derken bunu söylemek istiyordu aslinda. O nedenle Erdogan birinci tura o kadar asildi, bütün devlet imkânlarini sonuna kadar kullandi, basini cok sıkı denetledi. Eger ikinci tura kalsaydi bütün proje cökecekti.

Demirtas`in sarfettigi cümlelerden bir digeri de: „Çankaya hedefimiz kalıcı barış açısından stratejik bir öneme sahiptir“, cümlesidir. Bu lastikli bir o kadar da genis bir arka plani olan cümleyle Demirtas, PKK-KCK ile Türkiye Cumhuriyeti`nin yönetici elitleri arasindaki arabuluculuk rolünü cumhurbaskani olarak daha genis imkânlarla oynayacagini ifade etti. Baris sürecinin demokratik hedeflere ulasarak gerceklesecegine iliskin beyanlariyla birlestirirseniz ortaya söyle bir sonuc cikar: Taraflardan biri, yani PKK ve KCK özünde demokratik bir yapiya sahiptir. Demokratik olmayan aslinda Türkiye Cumhuriyeti`dir. Pekiyi PKK-KCK gercekten demokratik midir? Bu kurumlarin fikir babasi Öcalan gercekten demokrat bir kisilik midir? Bu sorular havada asili kaldi. Kendisini bizzat PKK`nin bir sözcüsü degil de, onunla Türkiye arasinda bir arabulucu gibi sunmasi, PKK ve KCK`yi da gerekirse demokratik ülkeler konusunda dönüstürürüm, mesaji icermiyordu. Elestirdigi hep Türkiye Cumhuriyeti`ydi. Asla PKK-KCK hakkinda elestiri anlaminda bir sey söylemedi. O halde gercekten bir arabulucu mudur, yoksa PKK-KCK`nin bir sözcüsü müdür, sorusu zihinleri hep kurcaladi. Veya nereye kadar arabulucu, nereye kadar sözcü; ne zaman arabulucu, ne zaman sözcü? Iste bu sorular bize MHP`nin hâlâ neden varoldugunu acikliyor. MHP, Demirtas`a duyulan güven oraninda gerileyecek, Demirtas`a duyulan tepki oraninda büyüyecektir. Yani kisacasi Öcalan etkili siyasi figür olarak kaldigi sürece MHP de var olmaya devam edecektir.

Bu acidan MHP`yi %10 barajinin altina itmek düsüncesi, hele hele 2015 secimlerine 10 ay kalmisken abesle istigal gibi görünüyor. MHP`nin cözüm süreci ilelerdikce eriyecegi dogru. Ama kafalarda soru isaretleri varken ve derme catma karakollarda öldürülen 20 yasindaki cocuklarin hatirasi hâlâ zihinlerdeyken bu partinin yüzde 10`un altina inecegini düsünmek yanlis.  

Bu nedenle Erdogan`in 2015 secimleri icin kurdugu oyun plani giderek daha riskli ve tutmasi olanaksiz bir plan olarak görünüyor. Büyük bir ihtimalle siyasi risk, önümüzdeki 10 aylik dönemi kaplayacak. 2015 secimleri ise ya kilpayi AKP iktidari ya da kilpayi bir CHP-MHP koalisyonu kurulmasina neden olacak. Her iki secenek de belli bir süre siyasi istikrarsizligin artarak sürecegi anlamina gelmektedir. Zaten Erdogan cumhurbaskani secildi secileli Borsa o nedenle israrli bir sekilde düstü. Bati`nin cesitli derecelendirme kuruluslari aciklama üstüne aciklama yaptilar.



15 Ağustos 2014 Cuma

Erdogan Karsitliginin Büyümesi Kacinilmaz

Erdogan`in cumhurbaskanligi seciminde aldigi %51,7`lik oy, yandas medyanin rüzgârina kapilarak abartiliyor belki, ama bu sonuclarla Erdogan`in hedefledigi baskanlik sisteminin gerceklesme olasiliginin hemen hemen sifirlandigi da bir gercek. %1,7`lik farkla sistem degistirilemez. Olsa olsa zorlanabilir. Zorlamalarin sonucunda 1,7`lik fark da kaybedilir. Ayrica bu sonuclarla Erdogan karsiti muhalefetin Ege ve Akdeniz kiyilarindan ic kesimlere dogru yayildigi ortaya cikti. Bakiniz Harita 1 ve 2.
Harita 1: 30 Mart secimi sonuclari. Sari renk AKP`nin, diger renkler ise muhalefetin cogunlukta oldugu illeri göstermektedir.
Harita 2: Cumhurbaskanligi secimi sonuclari. Sari renk AKP`nin, diger renkler ise muhalefetin cogunlukta oldugu illeri göstermektedir.
Cok önemli bir gelisme de Erdogan`in Istanbul`da %49,87 oy almis olmasidir. Bu sonucun anlami Istanbul`un en azindan birinci turda Erdogan`a cumhurbaskanligi vizesi vermedigidir. Istanbul`un Anadolu`nun önderi oldugunu, bütün Anadolu biraz gecikme ile de olsa er veya gec Istanbul`u takip edecegini düsünürsek, Erdogan karsitliginin önümüzdeki yillarda Anadolu`nun bütününe yayilacagini var sayabiliriz.
Erdogan`a karsi birlesmis olan 14 parti, aslinda bir anti-Erdogan blogudur. Bu blogun icinde sayisiz celiskiyi barindirdigi, dolayisiyla siyasi acidan bir anlami olmadigini söyleyenler cikabilir. Ama bunu söyleyenler Türkiye`de muhalefetin zaten büyük ölcüde Erdogan-karsitligina indirgendigi gercegini göz ardi etmektedirler. Isterse ideolojik ve sosyolojik acidan bir corba, bir karisim olsun, bu Erdogan karsitliginin Türkiye`deki rejimin gelecegi ile ilgili net bir anlami var. O da sudur: Erdogan, baskanlik ve yari baskanlik sistemini getirmek istiyor. Anti-Erdogan blogu ise buna karsi ve bu karsitlik giderek daha da yayilacak.
Türkiye`de ilk defa sistem sorgulandi: cumhurbaskanligi secimlerinin gizli anlami buydu. Ve sorgulamayi Erdogan kil payi farkla kazanabildi. Üstelik bütün devlet imkânlarini kanunsuz bir sekilde sonuna kadar kullandigi, TRT basta olmak üzere bütün yandas medyayi seferber ettigi halde... Sandiga gitme orani düsük olmasa idi Erdogan ancak ikinci turda kazanabilecekti. Bunun anlami aslinda Erdogan karsitliginin gücünün oraninin %50`lerin cok üzerinde oldugudur. Böyle bir tablo varken baskanlik sistemi kurulamaz.
Dolayisiyla CHP-MHP koalisyonunun, kendisini meydana getiren ögelerin niteliginden bagimsiz olarak sistem tartismasi acisindan bir anlami vardir ve bu anlam, ögeler arasindaki celiski ve farkliliklari ikinci plana itecek kadar baskindir.
Yani su anda CHP`deki ulusalci kanatin öne sürdügü sekilde, CHP, CHP olarak kalmaliydi ve kendi icinden cikan birini öne sürmeliydi, tezi gecersizlesmistir. Cünkü Türkiye`de muhalefet artik demokratik ilkeler, insan haklari, kadin erkek esitligi, yoksulluk ve issizlikle mücadele gibi demokratik talepler etrafinda sekillenmiyor. Muhalefetin ana temasi, her ne pahasina olursa olsun Erdogan`in durdurulmasi, sistemi zorlamasinin önüne gecilmesidir. Bütün diger etkenler daha sonra, yani Erdogan`in defteri dürüldükten sonra gündeme gelecektir. Bu acidan blogun icindeki her cözülme Erdogan`i güclendirecek, blogun birligini güclendiren her adim ise onu zayiflatacaktir.
Peki neden baskanlik sistemine gecmemek Türkiye icin bu kadar önemli. Cünkü Türkiye`deki baskanlik sisteminin, Amerika Birlesik Devletleri`ndeki gibi, diktatörlügü önleyici ara mekanizmalari, büyük bir olasilikla olmayacaktir. Ortaya cikacak olan sistem, az cok farkliliklarla Türkmenistan, Özbekistan veya Kazakistan`daki Nazarbayev rejimleri gibi bir sey olacaktir. Evet, kalkinma hizlanacak, Türkiye büyük bir olasilikla bir türlü kiramadigi %4`lük büyüme zincirini kirarak %5`lere dogru yol alacak. Orasi dogru. Ama bu sonuc, Cin gibi ücretlerin asiri düsürülmesi yoluyla gerceklesebilecektir. Yiginlari bir tas pirinc karsiliginda bütün gün calismaya razi etmek veya onlari buna zorlamak yoluyla. Ücret düsüklügünün toplumsal patlamaya yol acmamasi icin de faizler düsürülerek üretimin artirilmasi ve böylelikle issizlik sorununa care bulunmasi amaclanmaktadir. Yani issizlik azaltilacak, herkesin bir isi olacak, ama bunlar neredeyse bogaz tokluguna calisacaklar. Borsa, para piyasalari her sey olacak. Ama bu piyasalardaki oyuncular büyük ölcüde yabancilar ve onlarin yerli ortaklari olacak. Cünkü halkin elinde borsada yatirim ya da mal piyasasinda tüketim yapacak kadar para olmayacak. Faizler düsecek, ama bu amacla ortaya cikarilan para halkin eline gecmeyecegi icin enflasyon yaratmayacak. Yani Cin modeli.. Baskanlik sisteminin ekonomik anlamda özeti bu aslinda.
Peki bunlar kötü mü? Kalkinmanin bir bedeli yok mu? Kalkindiktan sonra herkes istedigini fazlasiyla almayacak mi? Meseleyi iyi veya kötü karsitliginda ortaya koymamak gerekir. Mesele, Türkiye`de böylesi Cin veya Özbekistan modelinin uygulanmasinin aslinda olanaksiz olusudur. Bati`nin kapisinda yasayan Türkiye, Asya`nin derinliklerindeki ülkelerin moduna giremez. Türkiye gecmiste de, hatta 1923-1950 arasinda da böyle bir moda giremezdi. Türkiye`nin kurulus yillarina bakarsak, Atatürk devrimleri denen teorik birikimin baslangicinin aslinda 1800`lerin basinda kadar giden 100-150 yillik bir sürecin ürünü oldugunu ve bu teorik bütünlüge tamamen bati normlarinin hakim oldugunu görürüz. Bu acidan Türkiye istese bile bir Özbekistan ya da bir Cin olamaz. Gecmiste de olamazdi. Türkiye`nin dönüsümü büyük ölcüde Istanbul`da merkezilesen entelijansiyanin ürettigi teorik malzeme ile gerceklesmistir. Erdogan`in özelligi bunu anlamaktan uzak olmasidir. O köylü nüfustan aldigi oylarin cogunluk teskil etmesinin bir toplumu degistirmek icin yeterli oldugunu düsünüyor ve neredeyse 200 yillik entellektüel birikimi kücümsüyor, köylülügün muhafazakârligina siginiyor. Cünkü bugünkü Kayseri`nin, Gaziantep`in, Yozgat`in Türkiye`ye yön veren entellektüel birikimle zaten hic temasi olmadi. Üstelik o entellektüel birikime tepkiliydiler Simdi de tepkilidirler. Bir Kayseri, Özbekistan modeliyle cok rahat yasar. Ama Türkiye`nin turizme ve Bati`ya acik bati bölgelerinde bu modelin uygulanmasi tek kelimeyle olanaksizdir.
Cünkü Türkiye`de ücretler Banglades seviyesine istense de indirilemez. Düsük ücret konusunda Türkiye bu ülkelerle rekabet edemez. Türkiye bu noktalari coktan gecti. Onun tek ama tek secenegi teknoloji agirlikli ürünler üretmektir. Bu ise demokrasi, entellektüel birikim, cok iyi bir egitim sistemi ve asil önemlisi yeni fikirlere acik bir tartisma ortami ister.
Anti-Erdogan blogu, Erdogan`in Özbekistan-Cin modelinin karsisina; cari acik, issizlik ve disa bagimliliktan kurtulma anlaminda teknolojik icatcilik, yeni fikirler ve markalasma fikirleriyle cikiyor. Yani bir anlamda Almanya-Kore-Japonya modeliyle.
Yani Erdogan karsitligi, sadece bir kisiye duyulan nefrete indirgenemez ve onun aslinda bir ekonomik-sosyolojik temeli vardir. CHP MHP koalisyonu bu nedenle cok akli havada, absürd bir fikir degildir. Cünkü bu ortaklik, aslinda Erbakan hareketinin tirmanisa gectigi 1990`li yillarda billurlasmaya baslayan ve biraz da askerlerin iteklemesiyle 90`larin sonunda iktidara gelen Ecevit-Bahceli ortakliginin devamidir. Model, Ecevit`in iktidari yillarinda cürümüs askeri vesayet rejimiyle arasina gereken cizgiyi cekemedi. 2001 krizi ile noktalandi. Ortaklik simdi tekrar gündeme geliyor ve tekrar iktidara yürüyor. Bu sefer arkasinda eskisi gibi asker destegi yok. Üstelik Kayseri, Yozgat ve Gaziantep`teki milyonlar da aslinda onun karsisinda. Fakat model azinlikta kalmaya mahkum degil. Cünkü cok yakinda ona yeni katilimlar olacak. AKP`den kopan büyük bir parca bu bloga katilacak. Abdullah Gül`den bahsediyorum.
Cünkü bugünlerde cesitli yollarla bizzat Erdogan tarafindan, AKP saflarinda marka yaratmaya ve teknoloji agirlikli ürünlerin üretimine yönelik ekonomik modeli savunan Ali Babacan ve ekibinin ve onun destekleyicisi Abdullah Gül`ün önü kesilmeye calisilmaktadir. Bu gelisme büyük bir olasilikla AKP`den büyük bir parcanin koparak muhalefet saflarina katilmasi sonucunu verecektir. Bu parcanin merkezinde de büyük bir ihtimalle Babacan-Gül ikisili olacaktir. Yani AKP`nin Erdogan ayrildiktan sonra parcalanmasi bir bakima kacinilmazlasmaktadir.
Erdogan`in karsisindaki bu teknoloji agirlikli üretimi savunan model, Türkiye`nin simdiye kadar gösterdigi gelisime, insanlarinin yapisina ve entellektüel birikimine cok daha uygundur. Modelin asil gücü de bu tarihi boyutundan kaynaklanmaktadir aslinda. O nedenle Erdogan sürekli eski Türkiye`ye saldiriyor. Modeli savunanlar hâlâ kendi güclerinin farkinda degil ve yandas medyanin algi operasyonlarinin sonucu olarak umutsuzluga kapiliyorlar, hepsi bu.