Diyarbakır Sur, Silvan ve Cizre`de yaşananlarla, Suriye iç savaşının ulaştığı
son aşama arasında organik bir ilişki var. Buradaki „hendek“ siyasetini sadece
barış görüşmelerinin başarısızlıkla sonuçlandırılması, Türkiye`deki başkanlık
sistemi tartışması ile ilişkilendirmek boşa kürek çekmek olur. Sur, Cizre ve
Silvan`da yaşananlar, doğrudan Suriye`deki Beşar Esad rejiminin gitmesi ve IŞID`in
sahneden çekilmesi ile bağlantılıdır.
IŞID şu anda canı çekilmiş bir örgüt, zorla yaşatılıyormuş gibi bir hali
var. Şimdiden tıbbî deyimle „moribund“, yani yarı ölü durumunda. Esad rejiminin
de süresinin nasıl uzatıldığı ortada. Suriye sahnesindeki bu iki oyuncunun
ölmesinin engellenmesi, yerine gelecek taze güçlerin ve arkasındaki büyük
oyuncuların kendi aralarında tam anlaşamamış olmalarıyla direkt ilişkili.
Nedir bu taze güçler:
1- Tabii en başta
Kürtler ve PYD/YPG geliyor. Kürtler, bir Türkiye örgütlenmesi olan KCK yapılanması
yoluyla Türkiye`nin şimdiden bir parçası olmuş durumdalar. Bunların asla Türkiye
ile savaşmak gibi bir niyetleri yok. Ama sahnede olanlara bakılırsa bunun tam
tersi algılatılmak isteniyor. Öte yandan PYD ile aynı çatı altında yani KCK yapılanması
içinde bulunan PKK Türkiye ile direkt savaş halinde. Dolayısıyla PYD ile
Türkiye arasında bir yakınlaşma ihtimali sıfır. PKK böylece Kürtleri
Türkiye`den uzaklaştırma işlevini başarıyla yerine getiriyor. Suriye`de çözüme
yönelik her çaba Türkiye`nin elini güçlendiriyor. Bu nedenle Türkiye`nin
etkisinin artmasını istemeyen güçler başta Israil, ABD ve Rusya var güçleriyle
PKK/Türkiye savaşını kızıştırmaya çalışıyorlar.
Bu gidişle Suriye`de olası bir çözüm ancak
Türkiye`nin kazançlı çıkması ihtimali sıfırlandığı anda, büyük güçler tarafından
gündeme getirilecek gibi duruyor.
2- Esad´ın yerini
alacak olan Şiî/Alevî örgütleri de, oluşacak yeni devlet de önemli yerleri
kapmak için dikkat kesilmiş durumdalar. Bunların arkasında
tabii ki Rusya ve Iran var. Ama bu yapılanmaların şu an Esad olmadan nasıl
ayakta kalacakları, diğer güçler tarafından ezilmeden nasıl var olmaya devam
edecekleri büyük bir soru işareti olarak ortada duruyor. Çünkü şii örgütlenmesi
büyük ölçüde Baas modeline göre yapılandırılmış durumda. Baas modeli ise çağımızda
eni konu demode kaçıyor ve gelecek için umut vermiyor. Aslında aynı modeli PKK
ve Kuzey Irak Kürt yönetimi de benimsemiş durumda. Özellikle Esad`ın bir anda çökmesi,
bunları Esad muhaliflerinin saldırılarına açık bir duruma sokar ve bu da yeni
bir güç dalgasının daha dış ülkelere vurmasına neden olur. Bunu en başta
Türkiye ve Avrupa istemiyor. Bu yüzden Türkiye Viyana`daki barış görüşmelerine
taraf oldu ve Esad`lı geçiş planını kabul etti.
3- IŞID`in
yerini alacak sünnî örgütleri de endişeli bir bekleyiş içindeler. Bunlar
birbirleriyle türdeş değiller. Parçalı bir bütün görünümündeler ve güven
vermekten çok uzaklar. Disiplinsiz oldukları ve bir çoğunun EL Kaide sempatizanı
oldukları bir sır değil. Bu nedenle, aynı Esad gibi IŞID`in aniden çökmesinin bunların
arasındaki kızışmayı artıracağından herkes endişe ediyor. Arkalarinda doğru
dürüst büyük bir güç yok. Türkiye, Suudi Arabistan ve Katar bu gruplardan bazılarına
ilgi duyuyor o kadar. Büyük devletler ise bu gruplardan ümidi kesmiş durumda.
Onların yerine geçebilecek nitelikte yapıcı ve ülkenin yeniden kurulmasına
önayak olacak bir Sünni muhalefet ise şimdilik hayal. Türkiye`nin bunlardan bir
çeşit „Müslüman Kardeşler“ yaratma projesi çökmüş durumda. Bu AKP iktidarının
Suriye`deki en büyük fiyaskosu olarak tarihe geçti bile. Türkiye geniş bir U çizerek
Esat`lı geçiş planını bu fiyasko yüzünden Viyana`da kabul etmek zorunda kaldı. Fiyaskonun
en önemli nedeni olarak da Müslüman Kardeşler Mısır`da oyunu kaybetmiş olması
gösterilebilir. AKP`nin en büyük acemiliği, Mısır`da Müslüman Kardeşler
iktidardan devrilmiş olmasına rağmen, Suriye´deki oyuna hiçbir şey olmamış gibi
devam etmesi olmuştur. Mısır`daki Müslüman Kardeşler iktidarının devrilmesi ise
tamamen bir ABD-Israil ortak projesidir. Türkiye, Mısır ve Suriye rejimlerinin
Müslüman Kardeşler çatısı altında yalnızca laiklik açısından değişik
varyasyonlar göstererek kardeşleşmesi bu şekilde önlenmiştir. Çünkü Israil ne
Suriye`de, ne Mısır`da ne de başka bir yerde demokratik bir sünnî iktidar
istemiyor. Çünkü bu modelin Arap Baharı`na demokratik bir formasyon kazandıracağından
korkuyor. Çünkü kendi etrafındaki böylesi bır güçlenmenın güvenliğini tehlikeye
atacağını biliyor. Batı, özellikle Merkel, Israil`in varlığını tanıyacak bir
demokratik Sünni iktidar istediğini saklamıyor. Avrupa kapılarındaki böylesi
bir toparlanma, ABD ve Israil çıkarlarına ne kadar zıtsa, Avrupa`nın o kadar
lehine. Ama çaresiz Avrupa`nin eli kolu bu konuda ABD ve Israil tarafından bağlanmış
durumda.
4- En son grup
olarak da Türkiye`nin açıktan destek verdiği Türkmenler sayılabilir. Türkiye
Suriye muhaliflerinden umudu kesince Türkmenlere yöneldi. Bunlar 19, yüzyılda
direkt Anadolu`dan Suriye`ye merkezi hükümet tarafından gönderilmiş Oğuz Türkleridir.
Türkiye ile ilişkileri çok güçlüdür ve Türkiye`ye sık sık gelip giderler, orada
akrabaları vardır. Ileride bunların bir Türkmen partisi olarak örgütlenerek
Suriye`nin siyasetine yön vermesi düşünülebilir. Ama şimdilik güçsüz
durumdalar.
Şimdi bu güçlerin karşılıklı konumlarına bakalım. Içlerinde en organize ve
disiplinli olanı ve Batı`nın en fazla sempatisine mazhar olanı şüphesiz Kürtlerdir.
Ancak Kürtler güçlendikçe Suriye`nin parçalanması ve Skyes Picot anlaşmasının çökmesi
süreci de hızlanmaktadır. Sorun buradadır. Suriye`nin parçalanması olasılığı,
Suudi Arabistan`la Iran`ı birbirine yakınlaştırmaktadır. Bu nokra, onların
arada bir çekişseler de hiçbir zaman savaşmayacaklarının garantisidir. Çünkü
Suriye ve Irak Kürtlerinin birleşmesi olasılığı, Iran`ı kendi Kürt azınlığından
dolayı tedirgin etmektedir. Bu konuda Rusya ile Iran arasında sessiz sedasiz bır
çatlak oluştuğunu ve Iran`ın bu nedenle geçenlerde askerlerini Suriye`den çektiğini
söyleyebiliriz.
Ama görüntü verirken sanki aralarında hiçbir sorun yokmuş gibi davranıyorlar.
Çünkü şimdilik çıkar ilişkileri, aralarındaki çelişkileri örtebiliyor. Ama yarın
böyle olmayacak, Iran ile Rusya eninde sonunda Kürtler yüzünden kapışacaktır.
Kürtlerin Suriye`den ayrışması hiçbir zaman Iran`in işine yaramaz. Neden?
Kürtlerin ayrışması Türkiye`nin Ortadoğu`da güçlenmesi ve giderek Ortadoğu
coğrafyasına doğru genişlemesi demektir de ondan. Türkiye`nin böylesi güçlenmesini
ve genişlemesini Iran istemiyor. Ama çelişik ve ironik biçimde Türkiye de istemiyor.
Çünkü bu ister istemez Ortadoğu`ya doğru böylesi bir genişleme Türkiye`ye
faydadan çok zarar getirecek niteliktedir.
Türkiye daha ziyade Ortadoğu`ya eskisi gibi bisküi, makarna, inşaat
malzemesi ve otomobil satmak istiyor.
Kürtlerin bağımsızlığı mı? Hayır. Böyle bir hedef Kürtlerin gündeminde yok.
Arada bir bayrak sallasalar da, Avrupa perspektifi verilmiş bir Türkiye`den başka
hiçbir seçenekleri yok gibi. Işte bu noktada Avrupa`ya Türkiye`nin alınmasının
neden soru isareti olarak kaldığı konusu açıklanabilir. Çünkü Türkiye`nin
Avrupa Birliği`ne alınması, kaçınılmaz biçimde Kürtleri Türkiye`ye doğru daha
büyük bir güçle itecektir. Türkiye işte bu yüzden Avrupa`ya alınması konusunda
fazla ısrarcı olmuyor.
Ama işte jeoplotik durum, bölgedeki orta derecedeki Türkiye, Iran ve Suudi
Arabistan`i her ne kadar kabul etmek istemeseler dahi bu gerçekle yüzyüze bırakmış
durumda. Çünkü Arap Baharı ile cin şişeden çıktı ve Kürtler daha ileri bir
toplumsal örgütlenmeye sahip bir ulus olarak kaçınılmaz biçimde Irak`ın ve Suriye`nin
geri kalan kesimlerinden ayrışmaya başladılar. Işte bu gelişme Türkiye dahil
bütün bölge ülkelerini endişelendiriyor, çünkü böyle bir ayrışma kaçınılmaz biçimde
bölge ülkelerini savaş olasılığı ile karşı karşıya bırakıyor. O zaman Suriye
savaşının bitmesi değil, belki topyekûn Ortadoğu`ya yayılması ve daha uzun dönemli
bir stabilizasyon süreci gerekiyor. Esat ve IŞID gitse dahi onun yerini alacak
yeni taze Şiî ve Sünni güçlerle yeni bir Suriye kurulması da olası değil.
Ister istemez, bölgedeki orta derecedeki güçler, yani Türkiye, Iran ve Suudi
Arabistan zorunlu bir ittifaka doğru itiliyor. Zayıf, karışık ve halsizleşmiş iki
toplum, Suriye ve Irak… Iç savaş zar zor önlenebilmiş. IŞID felaketi
giderilmis. Toplama kamplarında aç susuz kalmış insanlar kurtarılmış Ama ülkede
güçlü bir iktidar yok. Istenen bu aslında ve bu durum Israil ve ABD`nin çıkarlarına
tam olarak uygun.
Dolayısıyla çok zayıflamiş bir Suriye ve Irak ve göreceli her an bozulmaya
eğilimli bir ateşkes şimdilik en uygun çözüm gibi görünüyor.