26 Ocak 2016 Salı

Suriye Bağlamında Türkiye, İran ve Suudi Arabistan

Diyarbakır Sur, Silvan ve Cizre`de yaşananlarla, Suriye iç savaşının ulaştığı son aşama arasında organik bir ilişki var. Buradaki „hendek“ siyasetini sadece barış görüşmelerinin başarısızlıkla sonuçlandırılması, Türkiye`deki başkanlık sistemi tartışması ile ilişkilendirmek boşa kürek çekmek olur. Sur, Cizre ve Silvan`da yaşananlar, doğrudan Suriye`deki Beşar Esad rejiminin gitmesi ve IŞID`in sahneden çekilmesi ile bağlantılıdır.

IŞID şu anda canı çekilmiş bir örgüt, zorla yaşatılıyormuş gibi bir hali var. Şimdiden tıbbî deyimle „moribund“, yani yarı ölü durumunda. Esad rejiminin de süresinin nasıl uzatıldığı ortada. Suriye sahnesindeki bu iki oyuncunun ölmesinin engellenmesi, yerine gelecek taze güçlerin ve arkasındaki büyük oyuncuların kendi aralarında tam anlaşamamış olmalarıyla direkt ilişkili.

Nedir bu taze güçler:

1-  Tabii en başta Kürtler ve PYD/YPG geliyor. Kürtler, bir Türkiye örgütlenmesi olan KCK yapılanması yoluyla Türkiye`nin şimdiden bir parçası olmuş durumdalar. Bunların asla Türkiye ile savaşmak gibi bir niyetleri yok. Ama sahnede olanlara bakılırsa bunun tam tersi algılatılmak isteniyor. Öte yandan PYD ile aynı çatı altında yani KCK yapılanması içinde bulunan PKK Türkiye ile direkt savaş halinde. Dolayısıyla PYD ile Türkiye arasında bir yakınlaşma ihtimali sıfır. PKK böylece Kürtleri Türkiye`den uzaklaştırma işlevini başarıyla yerine getiriyor. Suriye`de çözüme yönelik her çaba Türkiye`nin elini güçlendiriyor. Bu nedenle Türkiye`nin etkisinin artmasını istemeyen güçler başta Israil, ABD ve Rusya var güçleriyle PKK/Türkiye savaşını kızıştırmaya çalışıyorlar.

Bu gidişle Suriye`de olası bir çözüm ancak Türkiye`nin kazançlı çıkması ihtimali sıfırlandığı anda, büyük güçler tarafından gündeme getirilecek gibi duruyor.

2-  Esad´ın yerini alacak olan Şiî/Alevî örgütleri de, oluşacak yeni devlet de önemli yerleri kapmak için dikkat kesilmiş durumdalar. Bunların arkasında tabii ki Rusya ve Iran var. Ama bu yapılanmaların şu an Esad olmadan nasıl ayakta kalacakları, diğer güçler tarafından ezilmeden nasıl var olmaya devam edecekleri büyük bir soru işareti olarak ortada duruyor. Çünkü şii örgütlenmesi büyük ölçüde Baas modeline göre yapılandırılmış durumda. Baas modeli ise çağımızda eni konu demode kaçıyor ve gelecek için umut vermiyor. Aslında aynı modeli PKK ve Kuzey Irak Kürt yönetimi de benimsemiş durumda. Özellikle Esad`ın bir anda çökmesi, bunları Esad muhaliflerinin saldırılarına açık bir duruma sokar ve bu da yeni bir güç dalgasının daha dış ülkelere vurmasına neden olur. Bunu en başta Türkiye ve Avrupa istemiyor. Bu yüzden Türkiye Viyana`daki barış görüşmelerine taraf oldu ve Esad`lı geçiş planını kabul etti.

3-   IŞID`in yerini alacak sünnî örgütleri de endişeli bir bekleyiş içindeler. Bunlar birbirleriyle türdeş değiller. Parçalı bir bütün görünümündeler ve güven vermekten çok uzaklar. Disiplinsiz oldukları ve bir çoğunun EL Kaide sempatizanı oldukları bir sır değil. Bu nedenle, aynı Esad gibi IŞID`in aniden çökmesinin bunların arasındaki kızışmayı artıracağından herkes endişe ediyor. Arkalarinda doğru dürüst büyük bir güç yok. Türkiye, Suudi Arabistan ve Katar bu gruplardan bazılarına ilgi duyuyor o kadar. Büyük devletler ise bu gruplardan ümidi kesmiş durumda. Onların yerine geçebilecek nitelikte yapıcı ve ülkenin yeniden kurulmasına önayak olacak bir Sünni muhalefet ise şimdilik hayal. Türkiye`nin bunlardan bir çeşit „Müslüman Kardeşler“ yaratma projesi çökmüş durumda. Bu AKP iktidarının Suriye`deki en büyük fiyaskosu olarak tarihe geçti bile. Türkiye geniş bir U çizerek Esat`lı geçiş planını bu fiyasko yüzünden Viyana`da kabul etmek zorunda kaldı. Fiyaskonun en önemli nedeni olarak da Müslüman Kardeşler Mısır`da oyunu kaybetmiş olması gösterilebilir. AKP`nin en büyük acemiliği, Mısır`da Müslüman Kardeşler iktidardan devrilmiş olmasına rağmen, Suriye´deki oyuna hiçbir şey olmamış gibi devam etmesi olmuştur. Mısır`daki Müslüman Kardeşler iktidarının devrilmesi ise tamamen bir ABD-Israil ortak projesidir. Türkiye, Mısır ve Suriye rejimlerinin Müslüman Kardeşler çatısı altında yalnızca laiklik açısından değişik varyasyonlar göstererek kardeşleşmesi bu şekilde önlenmiştir. Çünkü Israil ne Suriye`de, ne Mısır`da ne de başka bir yerde demokratik bir sünnî iktidar istemiyor. Çünkü bu modelin Arap Baharı`na demokratik bir formasyon kazandıracağından korkuyor. Çünkü kendi etrafındaki böylesi bır güçlenmenın güvenliğini tehlikeye atacağını biliyor. Batı, özellikle Merkel, Israil`in varlığını tanıyacak bir demokratik Sünni iktidar istediğini saklamıyor. Avrupa kapılarındaki böylesi bir toparlanma, ABD ve Israil çıkarlarına ne kadar zıtsa, Avrupa`nın o kadar lehine. Ama çaresiz Avrupa`nin eli kolu bu konuda ABD ve Israil tarafından bağlanmış durumda.

4-  En son grup olarak da Türkiye`nin açıktan destek verdiği Türkmenler sayılabilir. Türkiye Suriye muhaliflerinden umudu kesince Türkmenlere yöneldi. Bunlar 19, yüzyılda direkt Anadolu`dan Suriye`ye merkezi hükümet tarafından gönderilmiş Oğuz Türkleridir. Türkiye ile ilişkileri çok güçlüdür ve Türkiye`ye sık sık gelip giderler, orada akrabaları vardır. Ileride bunların bir Türkmen partisi olarak örgütlenerek Suriye`nin siyasetine yön vermesi düşünülebilir. Ama şimdilik güçsüz durumdalar.

Şimdi bu güçlerin karşılıklı konumlarına bakalım. Içlerinde en organize ve disiplinli olanı ve Batı`nın en fazla sempatisine mazhar olanı şüphesiz Kürtlerdir. Ancak Kürtler güçlendikçe Suriye`nin parçalanması ve Skyes Picot anlaşmasının çökmesi süreci de hızlanmaktadır. Sorun buradadır. Suriye`nin parçalanması olasılığı, Suudi Arabistan`la Iran`ı birbirine yakınlaştırmaktadır. Bu nokra, onların arada bir çekişseler de hiçbir zaman savaşmayacaklarının garantisidir. Çünkü Suriye ve Irak Kürtlerinin birleşmesi olasılığı, Iran`ı kendi Kürt azınlığından dolayı tedirgin etmektedir. Bu konuda Rusya ile Iran arasında sessiz sedasiz bır çatlak oluştuğunu ve Iran`ın bu nedenle geçenlerde askerlerini Suriye`den çektiğini söyleyebiliriz.

Ama görüntü verirken sanki aralarında hiçbir sorun yokmuş gibi davranıyorlar. Çünkü şimdilik çıkar ilişkileri, aralarındaki çelişkileri örtebiliyor. Ama yarın böyle olmayacak, Iran ile Rusya eninde sonunda Kürtler yüzünden kapışacaktır.

Kürtlerin Suriye`den ayrışması hiçbir zaman Iran`in işine yaramaz. Neden?

Kürtlerin ayrışması Türkiye`nin Ortadoğu`da güçlenmesi ve giderek Ortadoğu coğrafyasına doğru genişlemesi demektir de ondan. Türkiye`nin böylesi güçlenmesini ve genişlemesini Iran istemiyor. Ama çelişik ve ironik biçimde Türkiye de istemiyor. Çünkü bu ister istemez Ortadoğu`ya doğru böylesi bir genişleme Türkiye`ye faydadan çok zarar getirecek niteliktedir.  Türkiye daha ziyade Ortadoğu`ya eskisi gibi bisküi, makarna, inşaat malzemesi ve otomobil satmak istiyor.

Kürtlerin bağımsızlığı mı? Hayır. Böyle bir hedef Kürtlerin gündeminde yok. Arada bir bayrak sallasalar da, Avrupa perspektifi verilmiş bir Türkiye`den başka hiçbir seçenekleri yok gibi. Işte bu noktada Avrupa`ya Türkiye`nin alınmasının neden soru isareti olarak kaldığı konusu açıklanabilir. Çünkü Türkiye`nin Avrupa Birliği`ne alınması, kaçınılmaz biçimde Kürtleri Türkiye`ye doğru daha büyük bir güçle itecektir. Türkiye işte bu yüzden Avrupa`ya alınması konusunda fazla ısrarcı olmuyor.

Ama işte jeoplotik durum, bölgedeki orta derecedeki Türkiye, Iran ve Suudi Arabistan`i her ne kadar kabul etmek istemeseler dahi bu gerçekle yüzyüze bırakmış durumda. Çünkü Arap Baharı ile cin şişeden çıktı ve Kürtler daha ileri bir toplumsal örgütlenmeye sahip bir ulus olarak kaçınılmaz biçimde Irak`ın ve Suriye`nin geri kalan kesimlerinden ayrışmaya başladılar. Işte bu gelişme Türkiye dahil bütün bölge ülkelerini endişelendiriyor, çünkü böyle bir ayrışma kaçınılmaz biçimde bölge ülkelerini savaş olasılığı ile karşı karşıya bırakıyor. O zaman Suriye savaşının bitmesi değil, belki topyekûn Ortadoğu`ya yayılması ve daha uzun dönemli bir stabilizasyon süreci gerekiyor. Esat ve IŞID gitse dahi onun yerini alacak yeni taze Şiî ve Sünni güçlerle yeni bir Suriye kurulması da olası değil.

Ister istemez, bölgedeki orta derecedeki güçler, yani Türkiye, Iran ve Suudi Arabistan zorunlu bir ittifaka doğru itiliyor. Zayıf, karışık ve halsizleşmiş iki toplum, Suriye ve Irak… Iç savaş zar zor önlenebilmiş. IŞID felaketi giderilmis. Toplama kamplarında aç susuz kalmış insanlar kurtarılmış Ama ülkede güçlü bir iktidar yok. Istenen bu aslında ve bu durum Israil ve ABD`nin çıkarlarına tam olarak uygun.


Dolayısıyla çok zayıflamiş bir Suriye ve Irak ve göreceli her an bozulmaya eğilimli bir ateşkes şimdilik en uygun çözüm gibi görünüyor.