17 Mart 2016 Perşembe

Türkiye`de Başkanlık Yolu: „Engebeli, Dolambaçlı, Sarp“

Mahir Çayan devrimin yolunu nitelemek için kullanmıştı bu ifadeleri.

Şimdi ayni ifadeler, Erdogan`ın başkanlık icin yürümek istedigi yol için de kullanılabilir.

AKP çevrelerince, başta Akit gazetesinden Abdurrahman Dilipak olmak üzere, Erdoğan`ı başkan yaptırmak için ucundan bucağından öyle bir plan dile getiriliyor ki, bu planın tutması için Türkiye`de birçok olmaz`ın olur hale gelmesi, yani sistemin daha başkanlık kurulmadan önce değişmesi gerekiyor.

AKP’yi iktidarı kaybetmişken yeniden iktidara getiren ana etkenin; halkın, bu karışık dönemde sistem değişiklliği bir yana, iktidar değişikliğini bile istememesi olduğu unutuluyor gibi.  

Yani halk, ortalık Suriye iç savaşı nedeniyle toz dumanken sistemin değistirilmesine cevaz verir mi? Bu soruya verdikleri cevap, evet. Ama çok tedirgin bir evet bu. Diğer bir ifadeyle, halktan aldıkları oyun, korkunun değil, gerçek bir sevgi ve bağlılığın ifadesi olduğunu ummak istiyorlar. Ama 1 Kasım seçimleri öncesinde oldugu gibi halkı tehdit ve korku ile yola getirme seçenegini de göz ardı etmiyorlar.

Yeni Akit Gazetesi`nde yayımlanan Abdurrahman Dilipak imzalı 12 Mart 2016 tarihli „5'li çete yargı yolunda “ başlıklı yazıya göre planın ana hatları şöyle:

1- Önce HDP`li 5 milletvekili için mecliste oylama yapılacak ve bunların dokunulmazlıkları kaldırılacak. Daha sonra diğer HDP`li milletvekillerine sıra gelecek. Toplamda 41 HDP`li milletvekili için 278 fezleke var. Fezlekelerin tümü kabul edilirse HDP`nin meclisteki sandalye sayısı 18`e düşecek. Bu da HDP grubunun dağılacağı anlamına geliyor.
2- Dokunulmazlıkları kaldırılan milletvekilleri yurt dışına kaçacaklar veya tutuklanacaklar. Sonuçta üyelik vasfını kaybedecekler. Böylece yerlerinin doldurulması için ara seçimler gündeme gelecek.
3- Ara seçim anayasa refarandumuyla birlikte yapılacak. Meclisin uzlaştığı anayasa maddeleri mecliste, uzlaşamadığı başkanlık sistemi gibi maddeler ise refarandumda oylanacak. Ara seçimle refarandumu birleştirmenin amacı, Erdoğan`ın başkanlığı ile AKP`nin milletvekili seçimlerini özdeşleştirmek. 

Aslında planın tek başına bu maddesi bile başkanlık sistemi tartışmaları yüzünden AKP`nin saflarının nasıl diken üstünde olduğunun bir göstergesi. Erdoğan AKP`nin arkasına sığınarak başkanlığı kotarmak istiyor. Çünkü milletin ana tercihinin tek başına bir partinin iktidar olması, yani siyasi istikrar olduğunu biliyor. Erdoğan`ın başkan olup olmaması veya genel olarak başkanlık sistemi kimsenin umurunda değil. Ama buna rağmen plan, seçmenin istikrar tercihi yüzünden Erdoğan`ın başkanlığına da “evet” diyeceğini varsayıyor.

4- HDP grubunun milletvekili sayısı aşağılara çekildikten sonra sıra HDP`li belediyelere gelecek. Onların yolsuzluk yaptıkları öne sürülecek. Bu arada Batı`dan gelen tepkiler de dikkate alınacak.

Görüldüğü üzere bu planın tutması için CHP`nin elinin armut toplaması, Batı`nın hayırhah bir tarafsızlıkla olan biteni seyretmesi, milletvekili ara seçimiyle Erdoğan`ın başkanlık sisteminin birbirine bitiştirilerek seçime gidilmesine AKP saflarından hiçbir itirazın gelmemesi, eski AKP`li muhalif kanadın ağzını açmaması falan gerekiyor.

Plan aynı zamanda HDP`nin özellikle büyük şehirlerdeki desteğini kaybettiği şeklinde gizli bir varsayımı da içermekte. Özellikle başkanlık sistemini de araya katarlarsa, HDP eski gücüne tekrar kavuşabileceği düşünülmüyor. HDP`nin özyönetimi desteklediğini açıklaması, acaba gerçekten HDP tabanında bir erimeye yol açmış mıdır? Bu konuda tek bir anket yayımlanmış mıdır? Acaba AKP‘nin anket şirketleri, neden HDP’nin şu anki oy oranıyla ilgili bir tahminde bulunmazlar? Eğer başkanlık sistemini de işin içine katarsanız, acaba seçmen AKP`nin tek başına iktidar olmasını yine de garantileyecek, ama başkanlık sistemi referandumunun kaybedilmesine yol açacak şekilde oyunu kullanmayacak mıdır? Kısacası bu soruların hepsi açıkta ve planın bu sorulara AKP ve Erdoğan açısından verilen iyimser cevaplarla oluşturulduğu ortada.

Oysa gerçek çok farklı.

Evet, Türkiye seçmeni su anda AKP`nin tek başına iktidarını istikrar için şart olarak görüyor. Ama Erdoğan`ın başkanlık sistemini ve bizzat Erdoğan‘ı bir istikrar şartı olarak gördügüne dair elde kesin bir kanıt yok. AKP 7 Haziran`ı kaybetti. Çünkü Erdoğan`ın başkanlığı AKP`nin seçim propagandasının en önemli konularından birini oluşturuyordu. Ama sonraki 1 Kasım seçimlerine hazırlanırken başkanlık konusunu hiç ağızlarına almadılar ve AKP tek başına iktidara geldi. Sadece bu bile milletin AKP`yi tek başına iktidar için tercih ettiğini, ama Erdoğan`ı başkan olarak görmek istemediğini göstermeye yeter.

Korkunun araçsallaştırılması 

İşte korku unsuru bu noktada devreye giriyor. Yani milleti başkanlık sistemine razı etme çabaları yetersiz kaldığı zaman. Çünkü planı bu haliyle, yani korku unsuru kullanılmadan uygulanmaya koymak hemen hemen imkânsız.

Özellikle 2012 Geyi olaylarından sonra ortaya çıkan bir gercek var: AKP iktidarı, korkutan, tehdit eden; ama korkunun yaratılması icin bizzat eyleme geçmeyen, bunun için daha ziyade başkalarını kullanan bir siyasi yapılanmadır. Bu bakımdan AKP`nin 1980 öncesi MHP`den temel bir farkı vardır. O dönemde MHP`nin ülke sathına yayılan bir milis teşkilatı vardı. AKP`de ara ara ortaya çıkan sopalı adamlar dışında böylesi geniş bir milis örgütlenmesi görmüyoruz. Onun yerine korku daha çok bir propaganda malzemesi olarak kullanılıyor.

Cumhurbaşkanlığı sarayının heybetli görünümü ve ulaşılmazlığı, Erdoğan`ın sürekli tehditkar ve sert bir yüz ifadesi takınması, hiç cekinmeden „sanırım ortalık çalkalanacak,“ veya "öyle bırakmam onu" gibi laflar etmesi, pervasızca Anayasa mahkemesine çatması, dünyanın süper güçlerine Obama`ya, Putin`e meydan okuması bunların hepsi bir kâbus ortamının ülkenin ufkunu karartması için yeterli oluyor. Korkunun bir propaganda malzemesi olarak kullanılmasının yetmedigi zamanlarda ara ara patlayan bombalar, başkalarının yarattığı terör, bu terörün azar azar topluma şırınga edilmesi, tehdidin şaka olmadıgını topluma benimsetmeye yetiyor. Bu algı yönetiminin tek bir amacı var, kâbusu sürekli kılmak, millete bir an olsun rahat nefes aldırmamak.

Demirel`in Evren için söylediği çok ilginç bir söz vardır. Demirel Eko Enerji Dergisi Genel Yönetmeni Prof. Dr. Mustafa Özcan Ültanır’a 2010 yılında verdiği röportajda 12 Eylül 1980 darbesine ilişkin şu değerlendirmelerde bulunmuştu: “Kanlar akıyordu, çünkü Sayın Evren'in Çankaya'ya çıkması gerekiyordu. Bu ithamla karşı karşıyadır. Yani, Evren Çankaya'ya çıksın diye 11 Eylül günü o kanlar akıyordu maalesef, 13 Eylül'de de onun için durmuştu" demişti.

Şimdi de sahneye buna benzer bir oyun konmuş gibi. Fark sadece, o zamanki MHP ve sol örgütlerin yerinin şimdi IŞID, PKK gibi örgütlerin almış olmasında yatıyor. Yani terörün kaynağı bu sefer gerçekten dışarıda. Ama üretilen korkunun Evren ve onun arkasındakilerin yaptğı gibi, belirli bir politik amacın gerçekleştirilmesi için kullanılması açısından iki dönem arasında herhangi bir fark yok. Geçenlerde Alman Welt gazetesi'nde yayımlanan „Suriye savaşının tek bir kazananı varsa, o da Erdoğan`dır“ başlıklı yazı tam da bu konuyla ilgiliydi: „Erdoğan ist der größte Profiteur des Bürgerkriegs” yazan: Von Torsten Krauel, Chefkommentator, 08.03.2016.

Ama gel gör ki, Erdoğan`ın bu kabus ortamından bir başkanlık kotarmasının Batı tarafından hoş görüleceğine dair herhangi hiçbir emare yok. Aksine Erdoğan istenmeyen adam görünümünde. Nitekim Obama`nın Erdoğan`ı bir başarısızlık olarak gördügüne dair beyanlarını okuduk geçenlerde. (Bakınız: Jeffrey Goldberg - The Obama Doctrine, www.theatlantic.com)

Korkunun AKP'nin tek başına iktidar olması için kullanılmasına Batı bir dereceye kadar tahammül edebilir. Erdoğan`ın başkanlık sistemini bu terör ve korku ortamından yararlanarak inşa etmesine gelince Batı'nın tavrı büyük bir ihtimalle olumsuz olacaktır. 

Hattâ daha da ileri gidilerek şu söylenebilir. Eğer mülteci krizinin büyümemesi için Suriye savaşının, ülkenin felç durumunda daha uzun süre kalması koşuluyla bitirilmesi gündeme gelirse, Türkiye`de de derhal koalisyon ortamına girilecektir. Çünkü siyaseten bitmiş bir parti olan AKP`yi bugün sadece korku ayakta tutmaktadır. Korku bitince AKP`nin altındaki halı da çekilecektir. Buna dair emaraler var aslında. Nitekim mülteci krizinin Erdoğan`ı büyüttüğünü gören Batı, Suriye savaşını bir an evvel bitirmek için düğmeye basabilir. Rusya‘nın, Suriye`den çekileceğine dair haberler bunun için yayılmaktadır. Merkel`in siyasi dehası da, mülteci krizi dolayısıyla Erdoğan faktörünü kullanarak Amerika`yı ve ona bağlı olarak Rusya`yı Suriye savaşını bir an evvel bitirmeye zorlamak şeklinde kendini göstermiştir.

O yüzden Suriye iç savaşı çözüme doğru evrildikçe, Erdoğan`ın başkanlık yolu daha engebeli, daha dolambaçlı ve daha sarp hale gelecek ve AKP iktidarının en büyük nedeni korku ortadan kalkınca, Türkiye`de yeni siyasi oluşumların yolu da açılmış olacaktır. Yani Türkiye`de artan koalisyon ihtiyacından ve Bülent Arınç`ın başını çekecek olduğu yeni bir merkez partisi oluşumundan, Bülent Arınç CHP ortaklığından bahsetmek mümkün olacaktır.