1915 Ermeni
olaylarinin yüzüncü yildönümü dolayisiyla alevlenen tartismalarin Ermeni
iddialarini destekleyen bir sürec seklinde devam etmesi, dünya
parlamentolarinin ve kanaat önderlerinin birbiri ardina Ermenileri destekleyen
aciklamalar yapmalari olayin aslinda muhteva degistirdigini göz ardi ediyor. Yani
tartismalar alevlendikce, daha cok kurulus, kisi ve basin yayin organi
tartismaya katildikca, aslinda sasirtici bicimde Ermeni iddialarinin
zayifladigini farkediyoruz. Batili basin organlarinda birbiri ardinca
yayimlanan yazilarin icerigi bunun en belirgin kaniti.
Ermeni iddialarinin
zayiflamasinin iki nedeni var:
Birincisi, ortada
bir tartismanin oldugu gerceginin ayan beyan görülmesi. Bilim adamlarinin ve
tarihcilerin bu konuda anlasamamis olduklari. Tartismalar ilerledikce daha
fazla kisi görüyor ki, bu konuda bilim dünyasinda bir degil birbiriyle carpisan
iki görüs var. Cogunluk görüsü Ermeni iddialarini destekliyor. Ama hic de
yabana atilmayacak sayida bir yabanci bilim adami ve tarihci var ki, Türk
tezine destek veriyor. Hattâ bu iki görüsün güc orani biri digerine karsi ezici
bir cogunlukta üstünlük saglayacak sekilde degil. Tam tersine azinlik
görüsü cogunluk görüsüne yakin bir gücte.
Burada
diyalektigin ölmez kuralinin isledigi söylenebilir. Yani karsitlarin birbirini
güclendirdigi kurali. Ermeniler ne kadar cok yayin yapar, parlamentolari kulis
faaliyetleri etkiler, kamuoyu olusturursa, karsit görüs o kadar cok merak
ediliyor ve herkes Türkiye`nin bu konuda ne düsündügünü ögrenmek istiyor. Yani
tartismanin ilerlemesi ve küresel ölcege yayilmasi Türkiye`nin yararina.
Ikinci neden de
su: Ne kadar tartisilirsa tartisilsin, sonucta is “reel politik”e gelip
dayaniyor. Türkiye Ermeni iddialarini kabul etmezse, tazminat ödemeye, özür
dilemeye yanasmazsa ne olacak? Türkiye`ye baski mi uygulanacak? Birlesmis
Milletler`den bu saatten sonra bir karar mi cikartilacak. Bunlar olmayacak
seyler. Uluslararasi mahkemelerden tazminat karari, sirf bu tartismalardan
ötürü cikartilmasi, Türkiye`ye bir sekilde boyun egdirilmesi mümkün degil. Sonucta av heyecanini bir süre sonra
kaybedecek. Bu tartismanin ilelebet sürdürülmesi mümkün degil.
Biz yine de
birinci nedene agirlik verelim. Neden azinlik görüsü, yani Türkiye`nin tezi hâlâ
güclü ve tartistikca güc kazaniyor? Bu cok ilginc bir gelismedir. Yani olay
tersine dönüyor. Karsi tarafta devasa bir propoganda mekanizmasi var. Batili
yayin organlari bu görüse destek veriyorlar. Parlamentolar kararlar aliyor.
Türkiye`nin imkânlari görece cok kisitli. Ama onlar bastirdikca güc
kaybediyorlar. Neden?
Cünkü tartisma
ilerledikce ve Türkiye direndikce, tarihi belgelere basvurma ihtiyaci
fazlalasiyor. Zaten Türkiye`nin istedigi tam da bu. O zaman belgelere bakalim,
belgeler ne diyor? diye soran insan sayisi artiyor.
Ermeni tarafinin
zayif yani, parlamento kararlariyla, propaganda ve yayinla dünyaya bir
görüsü kabul ettirebileceklerini sanmalari. Oysa dünya kanit istiyor. “Bir kâgit
parcaniz var mi” diye soran tarihcilere her gecen gün yenileri ekleniyor. Gercekten bir kâgit
parcasi var mi? Hangi konuda? Insanlarin öldürüldükleri konusunda mi? Hayir. O konuda
degil. Türkiye`nin önceli sayilan Osmanli Imparatorlugu`nun merkezi ve örgütlü
olarak soykirim karari aldigina ve bunu uyguladigina dair bir kâgit parcasi var mi? Bir hükümet karari, bir kanun, bir örgütlenme projesi, “Gördügünüz her
Ermeniyi öldürün” seklinde gönderilen bir tebligat, bir mektup, merkezi olarak
Istanbul`dan, Imparatorlugun merkezinden gönderilen bir evrak elinizde var
mi?
Olsaydi zaten bu
tartisma ortaya cikmazdi, denebilir. Olsaydi zaten Türkiye arsivleri acalim demezdi, diyenler cikabilir. Iste
Ermeniler belki de bu yüzden arsivlerin acilmasi, tarihcilerden olusma bir komisyon
kurulmasi fikrine yanasmiyorlar.
Zaten onlarin bu
fikre yanasmasi demek, otomatikman kendi fikirlerinin dogru olmayabilecegi
ihtimalini kabul ettikleri anlamina gelir ve simdiye kadar cikartilan bütün
parlamento kararlari güme gider. Cünkü bu kararlarin erken alinmis kararlar oldugu
kabul edilmis olur.
O yüzden
Ermeniler görüslerine ispatlanmis gözüyle bakiyor ve her türlü karsi argümani
bu nedenle tartismasiz reddediyorlar. Ama bu tavir tam tersi bir sonuc vererek onlarin argümanini zayiflatiyor. Nitekim bu tavrin aslinda fikir özgürlügüne ve hukuka aykiri oldugu Avrupa
Insan Haklari Mahkemesi`nin Dogu Perincek karariyla da belirginlesmis durumda.
Ermenilerin
tartismaya karsi argümanlari dinlemeye yanasmamalari, onlari kanitsiz
propaganda ile sonuca ulasmak icin beyhude yere cirpinmasina yol aciyor. Cevap
olarak öne sürdükleri, simdiye kadar yayimladiklari kanitlarin yeterli oldugu
tezi ise genel kabul görmüyor.
Bu gercek
gecenlerde Almanya`nin önemli yayin organlarindan birinde Die Welt Gazetesinin 17 Nisan 2015 tarihli sayisinda cikan Boris Kalnoky imzali “Völkermord bleibt
Völkermord (Soykirim soykirim olarak kalir) baslikli yazisinda da özellikle vurgulandi. Baslik
her ne kadar Ermeni tezini destekler nitelikteyse de, yazinin icindeki bazi
cümleler Bati`nin artik bu oyundan sikilmaya basladiginin kaniti gibi. Mesela
su cümleler:
“Taktiksel olarak
bu hamle, (Türkiye`nin tarihciler komisyonu kurulmasi önerisi) ustaca bir
satranc hamlesi olarak görülebilir. Ermeniler simdiye kadar bu öneriye
yanasmadilar ve diaspora böyle bir tartismaya girmeyi reddetti. Bugüne kadar Ermeni
tarafi, Türkiye`nin bu noktada gercekten onu soykirimi tanimaktan kurtaracak
bir kacis yolu bulabilecegi ihtimalini ciddiye almadi. Ermeniler böylesi bir
komisyonun soykirim tezini görecelendirmeye neden olacagindan korktular. Cünkü
dünya kamuoyu zihni, Osmanlilarin kendi öz savunmasiz vatandaslari olan 1,5 insani katlettigi ve bu sucun devletleri icin herhangi bir tehlike olusturmayan
insanlara karsi islendigi tezine alismisti. Peki simdi, dünya basin
organlari tarafindan yogun bicimde izlenen bir bilim adamlari toplulugunca
aslinda öldürülen insan sayisinin 750.000 oldugu, geri kalaninin ayni savastan
etkilenen diger Türkler gibi hastaliklardan, besinsizliklerden öldügü ortaya
cikarsa ve üstelik bunlarin Osmanli Imparatorlugunun kendi topraklarinda Rusya
ve Batili devletlerin desteginde kendi devletlerini kurmak icin teskilatlandigi
ortaya cikarsa ne olacakti?”
“Bu bakimdan
merkezi hükümet Ermenilerin tehcir edilmelerine karar verdi. Bu aslinda askerî
zorunluluklarin dikte ettirdigi klasik bir antigerilla önlemidir. Salgin
hastaliklar ve aclik zaten bütün ülkeyi kasip kavuruyordu. Ama toplu imha
niyeti yoktu. Evet bu bir trajediydi. Ama soykirim olarak nitelendirilemezdi, denirse ne olacakti?”
Bu yazida da belirtildigi
üzere 1915 Ermeni olaylarının bir değil bir çok boyutu var. Zaten dünya savaşı
gibi bir olaylar manzumesinde tarihsel süreclerin bir propaganda ve
siyaset malzemesi olmaktan çıkarılması ve onların çıplak gerçekliği içinde
yansıtılmasının çoğu zaman derin araştırmaları gerektirmesinin nedeni de bu. Cok boyutluluk bilimsel arastirmalari zorunlu kiliyor. Parlamento
kararlari ve tek tarafli propagandayla sonuca ulasmak mümkün degil. Bu yönde bir inat olsa olsa sizin hakliliginizin süpheyle karsilanmasina yol acar. Ama
sizi hakli kilmaz. Hele hele isin ucunda para ve siyasi amac varsa.
Sonucta arsivler
acilacak. Türkiye karsisinda sonuca ulasmak isteyen herkes eninde sonunda buna
yanasmak zorunda kalacak. Bir kâgit parcasi aranacak. Merkezî hükümetin olaylar
karsisindaki tavrini net olarak ortaya koyan bir kâgit parcasi.
Ilginc olan bu
arsiv fikrini savunan Türkiye`nin şimdiye kadar bu arsivleri acmamis olmasidir.
Nedeni de olaylarin cok fazla siyasi spekülasyon malzemesi yapilmasi ve
arsivlerin arastiricilar tarafindan tahrip edilmesi ihtimalinin olmasiydi.
Ancak simdi elektronik ortamda saklama yöntemlerinin gelismesi nedeniyle
arsivlerle ilgili sakincalarin giderilmis olmasi gerekir. Buna ragmen Türkiye
bu arsivleri acmiyor. Acma sartini tarihcilerden olusma bir komisyon
kurulmasina bagliyor. Ancak komisyon kurulmasini beklemeden, arsivleri
elektronik ortamda kendisi acabilir.
Tabii arsivlerin acilmasi yetmez. Bu arsivlerle
ilgili arastirmacilara yön gösterecek el kitaplarinin hazirlanmasi gerekir.
Ayrica arsivler üzerinde arastirmalarda bulunmak üzere tarihcilerin
görevlendirilmesi gerekmekte. Bunun icin de önemli miktarda kaynak ayrilmasi
sart. Türkiye önümüzdeki dönemde böylesi yatirimlara girismek zorunda.
Cünkü biraz sonra acacagimiz gibi bu mesele burada kalmayacak. Karsi tarafin
giristigi entellektüel cabanin daha fazlasini göstermeden bu is bitmeyecek.
Bu konuda
yazilmis her satir okunmali ve yayimlanmali. Bu nedenle arsivlerin son satirina
kadar isteyen herkese elektronik ortamda acilmasi gerekiyor.
Osmanli Hükümeti`nin rolü hakkinda bir
degerlendirme
Olaylarin tartisanlarin
aslinda sanildigi gibi soykirim kelimesi üzerinde degil, merkezî hükümetin bu
sucun islenmesine iliskin bir niyeti olup olmadigi noktasinda yogunlastiklari
görülüyor.
Mesela soru su: ölenler
Osmanli imparatorlugunun yöneticileri tarafindan Ermeni oldugu icin mi öldürüldüler?
Bu soruya verilen cevap “evet” ise, o zaman ayni olaylarin devam ettigi gün ve
saatlerde Osmanli Imparatorlugu`nun baskenti Istanbul`da Ermenilere ve onlarin
ibadetlerine dokunulmamasini nasil aciklayacagiz? Eger Osmanli
Imparatorlugu`nun baskentinde alinmis bir soykirim karari olsaydi, önce
Istanbul`da yasayan Ermenilerin öldürülmesi gerekmiyor muydu? Mesela Hitler
önce sehirlerdeki Yahudileri toplamadi mi? Oysa Osmanli Imparatorlugu`nda böyle
olmadi, bunlar Istanbul`da yasamaya, ibadetlerini sürdürmeye, kitap yazmaya ve
basmaya devam ettiler.Hatta bu yazarlar arasinda bu olaylar sirasinda
Istanbul`da yasayan Hagop Mintzuri de vardir. Bu yazar Istanbul`da yasamis ve
1915 olaylarindan cok sonra (1978`de) yine Istanbul`da vefat etmistir. Hagop, Dogu
Anadolu Erzincan`da yasayan ailesi tehcire tabi tutuldugu icin onlardan bir daha
haber alamamistir. Ama kendisi Istanbul`da yasamaya devam etmistir. Sadece bu
olay bile Osmanli Imparatorlugu merkezli bir soykirim kararinin olmadigini
göstermiyor mu?
Hemen akla gelen
bir itiraz, Istanbul`un cok göz önünde oldugu, burada girisilebilecek bir toplu
tutuklama, sürgün ve katliam girisiminin Osmanli Imparatorlugu`nu sucu
isledigine dair cok fazla desifre edebilecegi icin, yöneticilerin Istanbul
Ermenilerine göstermelik olarak dokunmadigi, ama yine de gizli gizli
Istanbul`da da tutuklamalara giristigi, ancak bunlarin cok bilinmedigi seklinde
ileri sürülebilir. Bu itirazin gerecrli olup olmadiginin tespiti icin de arsivlerin
didiklenmesi gerekiyor.
Tazminat
talebinde bulunanlar, bu öldürme katliamlarin, ayni Hitler Almanya`si benzeri
merkezi bir kararla, Istanbul`dan yönlendirildigi konusunda israr ediyorlar.
Oysa katliam sucu
merkezi bir hükümet karari olmaksizin, hatta merkezi hükümetin bütün engelleme
cabalarina ragmen, yerel yöneticiler, hatta belirli bir grup tarafindan da
islenebilir. 1915 olaylarina bakilinca, daha cok Ermeni katliamlarinin, Ittihat
ve Terakki kökenli bazi asiri milliyetcilerce ve Kürt asiret yöneticileri
tarafindan tahrik edildigini ve hatta örgütlendigini gösteriyor.
Bölgede yerel
yöneticilerin kiskirtmalariyla olaylarin yer yer soykirima dönüstügüne iliskin
kanitlar var. Ama bunlar daha cok merkezî otorotenin zayifladigi yerlerde söz
konusu oluyor. Yani olaylar, Ermenilerin yürüyüse zorlandiklari bölgelerde
meydana geliyor. Burada merkezî hükümetin tavrinin yürüyüse zorlama,
öldürüleceklerini bile bile onlari yola cikartma, onlari savunacak tebdirleri
almama seklinde sekillendigi söylenebilir. Ama bu merkezi hükümetin tavrinin
olaylarin soykirima dönüsmesini önleyememe acizligi seklinde mi, yoksa bu
öldürme olaylarini bizzat örgütleme ve tesvik etme gayreti seklinde mi ortaya
cikiyor. Soru burada dügümleniyor. Bu konuda yazilan her satir ve mektup,
tebligat okunmali. Su da olabilir: merlezi hükümet bu insanlari koruyacak
tedbirleri almak istemis, ancak savasin zorunluluklarindan ve zamanin
darligindan dolayi alamamis da olabilir. Bu durumda Türk tezi agirlik
kazaniyor.
Dolayisiyla bazi
Türk aydinlarinin, sorumlulugu merkezi hükümetin sirtina yikmak seklindeki
tavri, mesela Cengiz Candar`in 26.04.2015 tarihli Hürriyet Gazetesi`nde
yayimlanan yazisindaki:
“1915`e iliskin “suc”
daraltilarak “dogru adres”e yani Ittihat ve Terakki iktidarina yöneltildi. Hatta
onun cok az sayidaki “yetkilisi”ne.”
Demek ki
Ermeniler, baktilar ki olmayacak, hedefi “daraltiyorlar”. Cünkü simdiye kadar
yaptiklari gibi, Türk milletini topyekun suclamanin irkciligin ta kendisi
oldugu, dünyanin gözünde yeteri kadar teshir edildi. Simdi hedef merkezi
hükümete, hatta birkac kisiye kadar daraltildi. Burada tazminat ve para
kokusunu almamak mümkün degil. Merkezî hükümetin sorumlulugunu bir sekilde
Türkiye`ye kabul ettirebilirlerse, tazminat almaya haklari dogacak. Yoksa yerel
yöneticilerin aymazligi ve isgüzârligi seklinde konu tezahür ederse, havalarini
alacaklar. Konu buralara kadar geldi.
Cengiz Candar belki
de farkinda olmadan Ermenilerin bu gizli niyetini aciga vuruyor.