26 Nisan 2015 Pazar

Ermeni tezleri güc kaybediyor

1915 Ermeni olaylarinin yüzüncü yildönümü dolayisiyla alevlenen tartismalarin Ermeni iddialarini destekleyen bir sürec seklinde devam etmesi, dünya parlamentolarinin ve kanaat önderlerinin birbiri ardina Ermenileri destekleyen aciklamalar yapmalari olayin aslinda muhteva degistirdigini göz ardi ediyor. Yani tartismalar alevlendikce, daha cok kurulus, kisi ve basin yayin organi tartismaya katildikca, aslinda sasirtici bicimde Ermeni iddialarinin zayifladigini farkediyoruz. Batili basin organlarinda birbiri ardinca yayimlanan yazilarin icerigi bunun en belirgin kaniti.

Ermeni iddialarinin zayiflamasinin iki nedeni var:

Birincisi, ortada bir tartismanin oldugu gerceginin ayan beyan görülmesi. Bilim adamlarinin ve tarihcilerin bu konuda anlasamamis olduklari. Tartismalar ilerledikce daha fazla kisi görüyor ki, bu konuda bilim dünyasinda bir degil birbiriyle carpisan iki görüs var. Cogunluk görüsü Ermeni iddialarini destekliyor. Ama hic de yabana atilmayacak sayida bir yabanci bilim adami ve tarihci var ki, Türk tezine destek veriyor. Hattâ bu iki görüsün güc orani biri digerine karsi ezici bir cogunlukta üstünlük saglayacak sekilde degil. Tam tersine azinlik görüsü cogunluk görüsüne yakin bir gücte.

Burada diyalektigin ölmez kuralinin isledigi söylenebilir. Yani karsitlarin birbirini güclendirdigi kurali. Ermeniler ne kadar cok yayin yapar, parlamentolari kulis faaliyetleri etkiler, kamuoyu olusturursa, karsit görüs o kadar cok merak ediliyor ve herkes Türkiye`nin bu konuda ne düsündügünü ögrenmek istiyor. Yani tartismanin ilerlemesi ve küresel ölcege yayilmasi Türkiye`nin yararina.

Ikinci neden de su: Ne kadar tartisilirsa tartisilsin, sonucta is “reel politik”e gelip dayaniyor. Türkiye Ermeni iddialarini kabul etmezse, tazminat ödemeye, özür dilemeye yanasmazsa ne olacak? Türkiye`ye baski mi uygulanacak? Birlesmis Milletler`den bu saatten sonra bir karar mi cikartilacak. Bunlar olmayacak seyler. Uluslararasi mahkemelerden tazminat karari, sirf bu tartismalardan ötürü cikartilmasi, Türkiye`ye bir sekilde boyun egdirilmesi mümkün degil. Sonucta av heyecanini bir süre sonra kaybedecek. Bu tartismanin ilelebet sürdürülmesi mümkün degil.

Biz yine de birinci nedene agirlik verelim. Neden azinlik görüsü, yani Türkiye`nin tezi hâlâ güclü ve tartistikca güc kazaniyor? Bu cok ilginc bir gelismedir. Yani olay tersine dönüyor. Karsi tarafta devasa bir propoganda mekanizmasi var. Batili yayin organlari bu görüse destek veriyorlar. Parlamentolar kararlar aliyor. Türkiye`nin imkânlari görece cok kisitli. Ama onlar bastirdikca güc kaybediyorlar. Neden?

Cünkü tartisma ilerledikce ve Türkiye direndikce, tarihi belgelere basvurma ihtiyaci fazlalasiyor. Zaten Türkiye`nin istedigi tam da bu. O zaman belgelere bakalim, belgeler ne diyor? diye soran insan sayisi artiyor.

Ermeni tarafinin zayif yani, parlamento kararlariyla, propaganda ve yayinla dünyaya bir görüsü kabul ettirebileceklerini sanmalari. Oysa dünya kanit istiyor. “Bir kâgit parcaniz var mi” diye soran tarihcilere her gecen gün yenileri ekleniyor. Gercekten bir kâgit parcasi var mi? Hangi konuda? Insanlarin öldürüldükleri konusunda mi? Hayir. O konuda degil. Türkiye`nin önceli sayilan Osmanli Imparatorlugu`nun merkezi ve örgütlü olarak soykirim karari aldigina ve bunu uyguladigina dair bir kâgit parcasi var mi? Bir hükümet karari, bir kanun, bir örgütlenme projesi, “Gördügünüz her Ermeniyi öldürün” seklinde gönderilen bir tebligat, bir mektup, merkezi olarak Istanbul`dan, Imparatorlugun merkezinden gönderilen bir evrak elinizde var mi?

Olsaydi zaten bu tartisma ortaya cikmazdi, denebilir. Olsaydi zaten Türkiye arsivleri acalim demezdi, diyenler cikabilir. Iste Ermeniler belki de bu yüzden arsivlerin acilmasi, tarihcilerden olusma bir komisyon kurulmasi fikrine yanasmiyorlar.

Zaten onlarin bu fikre yanasmasi demek, otomatikman kendi fikirlerinin dogru olmayabilecegi ihtimalini kabul ettikleri anlamina gelir ve simdiye kadar cikartilan bütün parlamento kararlari güme gider. Cünkü bu kararlarin erken alinmis kararlar oldugu kabul edilmis olur.

O yüzden Ermeniler görüslerine ispatlanmis gözüyle bakiyor ve her türlü karsi argümani bu nedenle tartismasiz reddediyorlar. Ama bu tavir tam tersi bir sonuc vererek onlarin argümanini zayiflatiyor. Nitekim bu tavrin aslinda fikir özgürlügüne ve hukuka aykiri oldugu Avrupa Insan Haklari Mahkemesi`nin Dogu Perincek karariyla da belirginlesmis durumda.

Ermenilerin tartismaya karsi argümanlari dinlemeye yanasmamalari, onlari kanitsiz propaganda ile sonuca ulasmak icin beyhude yere cirpinmasina yol aciyor. Cevap olarak öne sürdükleri, simdiye kadar yayimladiklari kanitlarin yeterli oldugu tezi ise genel kabul görmüyor.

Bu gercek gecenlerde Almanya`nin önemli yayin organlarindan birinde Die Welt Gazetesinin 17 Nisan 2015 tarihli sayisinda cikan Boris Kalnoky imzali “Völkermord bleibt Völkermord (Soykirim soykirim olarak kalir) baslikli yazisinda da özellikle vurgulandi. Baslik her ne kadar Ermeni tezini destekler nitelikteyse de, yazinin icindeki bazi cümleler Bati`nin artik bu oyundan sikilmaya basladiginin kaniti gibi. Mesela su cümleler:

“Taktiksel olarak bu hamle, (Türkiye`nin tarihciler komisyonu kurulmasi önerisi) ustaca bir satranc hamlesi olarak görülebilir. Ermeniler simdiye kadar bu öneriye yanasmadilar ve diaspora böyle bir tartismaya girmeyi reddetti. Bugüne kadar Ermeni tarafi, Türkiye`nin bu noktada gercekten onu soykirimi tanimaktan kurtaracak bir kacis yolu bulabilecegi ihtimalini ciddiye almadi. Ermeniler böylesi bir komisyonun soykirim tezini görecelendirmeye neden olacagindan korktular. Cünkü dünya kamuoyu zihni, Osmanlilarin kendi öz savunmasiz vatandaslari olan 1,5 insani katlettigi ve bu sucun devletleri icin herhangi bir tehlike olusturmayan insanlara karsi islendigi tezine alismisti. Peki simdi, dünya basin organlari tarafindan yogun bicimde izlenen bir bilim adamlari toplulugunca aslinda öldürülen insan sayisinin 750.000 oldugu, geri kalaninin ayni savastan etkilenen diger Türkler gibi hastaliklardan, besinsizliklerden öldügü ortaya cikarsa ve üstelik bunlarin Osmanli Imparatorlugunun kendi topraklarinda Rusya ve Batili devletlerin desteginde kendi devletlerini kurmak icin teskilatlandigi ortaya cikarsa ne olacakti?”

“Bu bakimdan merkezi hükümet Ermenilerin tehcir edilmelerine karar verdi. Bu aslinda askerî zorunluluklarin dikte ettirdigi klasik bir antigerilla önlemidir. Salgin hastaliklar ve aclik zaten bütün ülkeyi kasip kavuruyordu. Ama toplu imha niyeti yoktu. Evet bu bir trajediydi. Ama soykirim olarak nitelendirilemezdi, denirse ne olacakti?”

Bu yazida da belirtildigi üzere 1915 Ermeni olaylarının bir değil bir çok boyutu var. Zaten dünya savaşı gibi bir olaylar manzumesinde tarihsel süreclerin bir propaganda ve siyaset malzemesi olmaktan çıkarılması ve onların çıplak gerçekliği içinde yansıtılmasının çoğu zaman derin araştırmaları gerektirmesinin nedeni de bu. Cok boyutluluk bilimsel arastirmalari zorunlu kiliyor. Parlamento kararlari ve tek tarafli propagandayla sonuca ulasmak mümkün degil. Bu yönde bir inat olsa olsa sizin hakliliginizin süpheyle karsilanmasina yol acar. Ama sizi hakli kilmaz. Hele hele isin ucunda para ve siyasi amac varsa.

Sonucta arsivler acilacak. Türkiye karsisinda sonuca ulasmak isteyen herkes eninde sonunda buna yanasmak zorunda kalacak. Bir kâgit parcasi aranacak. Merkezî hükümetin olaylar karsisindaki tavrini net olarak ortaya koyan bir kâgit parcasi.

Ilginc olan bu arsiv fikrini savunan Türkiye`nin şimdiye kadar bu arsivleri acmamis olmasidir. Nedeni de olaylarin cok fazla siyasi spekülasyon malzemesi yapilmasi ve arsivlerin arastiricilar tarafindan tahrip edilmesi ihtimalinin olmasiydi. 

Ancak simdi elektronik ortamda saklama yöntemlerinin gelismesi nedeniyle arsivlerle ilgili sakincalarin giderilmis olmasi gerekir. Buna ragmen Türkiye bu arsivleri acmiyor. Acma sartini tarihcilerden olusma bir komisyon kurulmasina bagliyor. Ancak komisyon kurulmasini beklemeden, arsivleri elektronik ortamda kendisi acabilir. 

Tabii arsivlerin acilmasi yetmez. Bu arsivlerle ilgili arastirmacilara yön gösterecek el kitaplarinin hazirlanmasi gerekir. Ayrica arsivler üzerinde arastirmalarda bulunmak üzere tarihcilerin görevlendirilmesi gerekmekte. Bunun icin de önemli miktarda kaynak ayrilmasi sart. Türkiye önümüzdeki dönemde böylesi yatirimlara girismek zorunda. Cünkü biraz sonra acacagimiz gibi bu mesele burada kalmayacak. Karsi tarafin giristigi entellektüel cabanin daha fazlasini göstermeden bu is bitmeyecek.

Bu konuda yazilmis her satir okunmali ve yayimlanmali. Bu nedenle arsivlerin son satirina kadar isteyen herkese elektronik ortamda acilmasi gerekiyor.

Osmanli Hükümeti`nin rolü hakkinda bir degerlendirme

Olaylarin tartisanlarin aslinda sanildigi gibi soykirim kelimesi üzerinde degil, merkezî hükümetin bu sucun islenmesine iliskin bir niyeti olup olmadigi noktasinda yogunlastiklari görülüyor.

Mesela soru su: ölenler Osmanli imparatorlugunun yöneticileri tarafindan Ermeni oldugu icin mi öldürüldüler? Bu soruya verilen cevap “evet” ise, o zaman ayni olaylarin devam ettigi gün ve saatlerde Osmanli Imparatorlugu`nun baskenti Istanbul`da Ermenilere ve onlarin ibadetlerine dokunulmamasini nasil aciklayacagiz? Eger Osmanli Imparatorlugu`nun baskentinde alinmis bir soykirim karari olsaydi, önce Istanbul`da yasayan Ermenilerin öldürülmesi gerekmiyor muydu? Mesela Hitler önce sehirlerdeki Yahudileri toplamadi mi? Oysa Osmanli Imparatorlugu`nda böyle olmadi, bunlar Istanbul`da yasamaya, ibadetlerini sürdürmeye, kitap yazmaya ve basmaya devam ettiler.Hatta bu yazarlar arasinda bu olaylar sirasinda Istanbul`da yasayan Hagop Mintzuri de vardir. Bu yazar Istanbul`da yasamis ve 1915 olaylarindan cok sonra (1978`de) yine Istanbul`da vefat etmistir. Hagop, Dogu Anadolu Erzincan`da yasayan ailesi tehcire tabi tutuldugu icin onlardan bir daha haber alamamistir. Ama kendisi Istanbul`da yasamaya devam etmistir. Sadece bu olay bile Osmanli Imparatorlugu merkezli bir soykirim kararinin olmadigini göstermiyor mu?

Hemen akla gelen bir itiraz, Istanbul`un cok göz önünde oldugu, burada girisilebilecek bir toplu tutuklama, sürgün ve katliam girisiminin Osmanli Imparatorlugu`nu sucu isledigine dair cok fazla desifre edebilecegi icin, yöneticilerin Istanbul Ermenilerine göstermelik olarak dokunmadigi, ama yine de gizli gizli Istanbul`da da tutuklamalara giristigi, ancak bunlarin cok bilinmedigi seklinde ileri sürülebilir. Bu itirazin gerecrli olup olmadiginin tespiti icin de arsivlerin didiklenmesi gerekiyor.

Tazminat talebinde bulunanlar, bu öldürme katliamlarin, ayni Hitler Almanya`si benzeri merkezi bir kararla, Istanbul`dan yönlendirildigi konusunda israr ediyorlar.

Oysa katliam sucu merkezi bir hükümet karari olmaksizin, hatta merkezi hükümetin bütün engelleme cabalarina ragmen, yerel yöneticiler, hatta belirli bir grup tarafindan da islenebilir. 1915 olaylarina bakilinca, daha cok Ermeni katliamlarinin, Ittihat ve Terakki kökenli bazi asiri milliyetcilerce ve Kürt asiret yöneticileri tarafindan tahrik edildigini ve hatta örgütlendigini gösteriyor.

Bölgede yerel yöneticilerin kiskirtmalariyla olaylarin yer yer soykirima dönüstügüne iliskin kanitlar var. Ama bunlar daha cok merkezî otorotenin zayifladigi yerlerde söz konusu oluyor. Yani olaylar, Ermenilerin yürüyüse zorlandiklari bölgelerde meydana geliyor. Burada merkezî hükümetin tavrinin yürüyüse zorlama, öldürüleceklerini bile bile onlari yola cikartma, onlari savunacak tebdirleri almama seklinde sekillendigi söylenebilir. Ama bu merkezi hükümetin tavrinin olaylarin soykirima dönüsmesini önleyememe acizligi seklinde mi, yoksa bu öldürme olaylarini bizzat örgütleme ve tesvik etme gayreti seklinde mi ortaya cikiyor. Soru burada dügümleniyor. Bu konuda yazilan her satir ve mektup, tebligat okunmali. Su da olabilir: merlezi hükümet bu insanlari koruyacak tedbirleri almak istemis, ancak savasin zorunluluklarindan ve zamanin darligindan dolayi alamamis da olabilir. Bu durumda Türk tezi agirlik kazaniyor.

Dolayisiyla bazi Türk aydinlarinin, sorumlulugu merkezi hükümetin sirtina yikmak seklindeki tavri, mesela Cengiz Candar`in 26.04.2015 tarihli Hürriyet Gazetesi`nde yayimlanan yazisindaki:

“1915`e iliskin “suc” daraltilarak “dogru adres”e yani Ittihat ve Terakki iktidarina yöneltildi. Hatta onun cok az sayidaki “yetkilisi”ne.”

Demek ki Ermeniler, baktilar ki olmayacak, hedefi “daraltiyorlar”. Cünkü simdiye kadar yaptiklari gibi, Türk milletini topyekun suclamanin irkciligin ta kendisi oldugu, dünyanin gözünde yeteri kadar teshir edildi. Simdi hedef merkezi hükümete, hatta birkac kisiye kadar daraltildi. Burada tazminat ve para kokusunu almamak mümkün degil. Merkezî hükümetin sorumlulugunu bir sekilde Türkiye`ye kabul ettirebilirlerse, tazminat almaya haklari dogacak. Yoksa yerel yöneticilerin aymazligi ve isgüzârligi seklinde konu tezahür ederse, havalarini alacaklar. Konu buralara kadar geldi.


Cengiz Candar belki de farkinda olmadan Ermenilerin bu gizli niyetini aciga vuruyor.