Ortadogu`daki durumu icinden cikilmaz bir arapsaci haline getiren sey, siyasi kutuplasmalarla etnik kimliklerin icice girmis olmasi, dolayisiyla kimin elinin kimin cebinde oldugunun belli olmadigi seklinde bir görüntünün olusmasidir. Ama ana akimin, Türkiye ve Iran gibi büyük devletlerle, Kürt kimligi arasindaki mücadele oldugu, diger celiskilerin buna göre bicimlendigi söylenebilir. Bu bakimdan ISID gibi örgütler, itiraf edemeseler bile Türkiye ve Iran`in isine gelmektedir. Cünkü böylesi tehditler oldugu müddetce, Kürtler Türkiye ve Iran`la savasmayacaklardir.
Dolayisiyla Türkiye ve Iran`in cikari Irak ve Suriye gibi ülkelerde
Kürtlere yönelik bir tehdidin hep var olmasi yönündedir. Yani ISID gibi
tehditler aslinda bir merkezkac etkisi yaratarak Kürtleri Türkiye ve Iran`a
yakinlastiriyor.
O nedenle Selahattin Demirtas istedigi kadar bagirip cagirsin, Türkiye bu
tehdidin giderilmesi konusunda pek bir sey yapmayacaktir.
Yani Türkiye de Iran da, o bilinen cümleye „Bizim dostlarimiz yoktur,
menfaatlerimiz vardir.“ cümlesine uygun davraniyorlar.
Ama bu sefer Türkiye ve Iran`in aslinda oyunu cok iyi kurgulamadiklari
hissediliyor. Sablon, ISID`i bir Taliban olarak ortaya cikarip Kürtlerle
savastirmak tezi üzerine bina edilmis durumda. Ama ISID aslinda, bütün dehset
verici görüntüsüne ragmen bir Taliban degil. Toplama bir örgüt. Yurt disindan
gelen katilimcilara cok fazla bel baglamis durumda. Bu, ISID`in en zayif
tarafi.
Cünkü ISID gibi bir örgüt ancak toplama savascilarla kurulabilirdi. Araplara
kalsa, kendi aralarindan böylesi vurucu gücü olan ve hizli hareket edebilen bir
örgüt olusturamazlardi. Bunu en iyi, ISID`i var gücüyle finanse eden Suudi
Arabistan biliyordu.
Ancak toplama askerlerin, lejyonerler gibi ahlaken cürümüs ve tükenmis insanlardan olusmasi da kacinilmaz. Nitekim ISID simdi bu durumda. Bu örgütün dayandigi
hicbir ideolojik ve düsünsel temel yok. Üyeleri siddet sarmalinda sarhosa
dönmüs kisiler... Bunlar herhangi bir düsünsel amac ve ideal ugruna degil,
sadece öldürmek ve hatta en vahsi sekilde kafa kesmek icin savasiyorlar. Örgüt
vahseti bir tür propaganda araci olarak kullaniyor ve bu da örgütün
yozlasmasini hizlandiriyor.
Taliban`dan farkli olarak ISID herhangi bir etnisiteye dayanmiyor. Sünni
araplara dayandigi onlarin arasinda kitle destegi buldugu dogru, ama, bu durum
daha cok sünni araplarin Irak`taki dislanmisliginin bir eseri. Bu nedenle sünni
araplarin ISID`e olan desteginin, Irak`ta herkesi kapsayici bir hükümet kuruldugunda,
azalacagi söylenebilir. Ayrica Irak`taki yeni yönetimin, tarihin görüp
görecegi, adeta intihar düzeyinde en beceriksiz hükümetlerinden biri olan
Maliki yönetiminin hatalarini tekrarlamayacagi da kesin. Üstelik Sünni araplar arasinda
önemli ölcüde laik bir kesimin oldugu biliniyor. Bunlarin Bagdat`ta
kendilerinin haklarini teslim eden bir merkezi hükümet kuruldugu takdirde zaten
hic hoslanmadiklari ISID`le arayi acacaklari belli.
Taliban ise her seyden önce tek bir etnik kimlige dayaniyordu: örgütün bel
kemigini daglarda savasa savasa celiklesmis Pestunlar olusturuyordu. Bu halka
simdiye kadar hic kimse boyun egdirememistir. Bu halk hep bagimsiz olarak
yasamistir ve bundan sonra da öyle yasayacaktir. Araplarda ise bagimsizlik refleksi
bu kadar güclü degildir.
Ayrica Pestunlar, acik arazide degil, daglarin kivrimlarinda
savasiyorlardi. Yani araziyi bir cesit gizlenme ve pusu kurma araci olarak
kullaniyorlardi. ISID ise acik arazide, kendini göstere göstere savasiyor. Yani
bir bakima kolay hedef durumunda. O yüzden Amerikan hava akimlari Irak`ta
etkili oldu ve örgüt Irak`taki ilerlemesini durdurup Suriye`ye yöneldi.
Pestunlar, Sovyetler`e karsi bagimsizlik mücadelesi icinde celiklesmislerdi.
Yani Sovyet gücleriyle isgalcilerle, vatanlarini savunmak icin savasiyorlardi.
ISID ise yabanci isgalcilerle degil, bulundugu ülkelerde bizzat halkla
savasiyor. Üstelik üyelerinin cogu bu topraklara yabanci, disardan gelmis, yoz
kisiler. Böyle bir örgütün bu topraklarda tutunmasi mümkün degil. Eninde
sonunda rüzgâr dönecek, örgüt bir avuc cöl kumu gibi dagilip gidecektir. Yalniz
örgütün dagilim sürecinin bir tür „exodus“a dönüsme olasiligi da vardir. Yani
bu topraklara, buralarda yasayan insanlari öldürmek icin gelmis yabancilar büyük bir ihtimalle geldikleri topraklara geri dönme firsatini bulamayacaklardir.
ISID`in karsidinda ise PYD var. Pesmergeleri bir yana birakiyorum. Cünkü
Kuzey Irak Yönetimi`nin aslinda kukla bir yönetim oldugu, savasma yeteneginin
olmadigi anlasildi. ISID karsisinda yenilgiye ugramalarina gerekce olarak ileri
sürdükleri bütün fikirler gecersiz, hatta gülünc. ISID karsisinda tutunmalarini
Amerikan hava taarruzlarina borcu olduklari gercegini dile getirdikleri
bahaneler gizleyemiyor. Ama PYD farkli.
Farkli olusu PYD`nin PKK`nin bir kolu olusundan kaynaklaniyor. PKK, her ne
kadar Türkiye ile savastiysa da, aslinda Türkiye`nin bir ürünüdür. Dayandigi genis
ideolojik bir temel ve cesitli catismalarla sinanmis bir örgütlenme yetenekleri
vardir. PKK, 1970`lerin ideolojik ortaminda dogup büyümüstür. 1970`lerin
aslinda PKK icin, Türkiye`nin 1908`de yasadigina benzer gibi ideolojik bir
laboratuar islevi gördügü söylenebilir. Ayrica PKK ve PYD`nin basin organlari,
yurt disinda örgütleri, Bati ülkelerinde genis bir kitlesel destegi vardir.
Bunlarin hicbiri ISID`de yok. Zaten birkac sene icinde bu ideolojik derinligin
olusmasi da mümkün degil.
Ayrica PYD halk düsmani, kan icici fasist bir örgütle savastigi
propagandasini yapiyor. Savascilarinin önemli bir kismi kadin ve örgüt aslinda
dini esaslarla ilgisi olmayan, laik bir yapilanma görüntüsü ciziyor. Bu yönüyle
insan kafalariyla futbol maci yapan ISID karsisinda modern bir örgüt olduklarina
dair, özellikle Bati`da, yaygin bir kani var. Hatta bu nedenle örgüt Bati kamuoyunun
sempatisini simdiden kazanmis durumda. PYD kadin savascilarin fotograflarini
bu nedenle özellikle Batili yayin organlarina servis ediyor. Etkili bir
propaganda oldugu kesin.
Simdi soru su: böyle bir örgüt, ISID karsisinda bir direnis destani yazar
ve sonunda ISID`i dize getirirse, Türkiye ve Iran ne yapacaktir? Bu ülkeler
kendi Kürtlerinin Kobani`yi savunmak üzere savasa katilmasi durumunda sessiz mi kalacaklardir? Bunlar zor sorulardir. Cevaplarin zorlugu, Ortadogu gerceginden
kaynaklanmaktadir. Bu cografya hicbir zaman evdeki hesabin carsiya uydugu bir
yer olmadi.
Bütün hesaplar, Kürtlerin direnemeyecegi, Araplar gibi cözülecegi varsayimi
üzerine bina edildi. Kürtler, yardimsiz direnir ve üstüne üstlük bir de
kazanirsa, iskambil kagidindan yapilan bina yikilacak ve kartlar yeniden
dagitilacaktir.
Eger bu olay Türkiye`de 2015 kader secimlerinden önce gerceklesirse, o
zaman Türkiye`deki politik istikrar, hatta cözüm süreci yeniden
sorgulanacaktir. Yani iktidarin Suriye politikasinin bastan sona yanlis oldugu
tescillenecek ve bu politikanin mimarlarindan biri olan Davutoglu secimde
aradigini bulamayacaktir. Buna karsilik CHP MHP koalisyonu sansini
artiracaktir. Cünkü PYD`nin güclenmesi ve Kuzey Suriye`ye hakim olmasiyla cözüm
sürecinde PKK`nin sesi daha cok cikmaya baslayacak ve bu gelismenin bir sonucu
olarak MHP yeniden tirmanisa gececektir.
Bu durumda iktidar acisindan, ISID ile PYD arasindaki savasi, iki tarafin
da birbirine karsi üstünlügü saglayamadigi bir cesit „pat“ durumunda tutmak, en
uygun cözüm olarak görülebilir.
Ama yukarida da belirttigim gibi, evdeki hesap da carsiya uymayabilir.