20 Eylül 2014 Cumartesi

ISID ve Kuzey Suriye



Ortadogu`daki durumu icinden cikilmaz bir arapsaci haline getiren sey, siyasi kutuplasmalarla etnik kimliklerin icice girmis olmasi, dolayisiyla kimin elinin kimin cebinde oldugunun belli olmadigi seklinde bir görüntünün olusmasidir. Ama ana akimin, Türkiye ve Iran gibi büyük devletlerle, Kürt kimligi arasindaki mücadele oldugu, diger celiskilerin buna göre bicimlendigi söylenebilir. Bu bakimdan ISID gibi örgütler, itiraf edemeseler bile Türkiye ve Iran`in isine gelmektedir. Cünkü böylesi tehditler oldugu müddetce, Kürtler Türkiye ve Iran`la savasmayacaklardir.
Dolayisiyla Türkiye ve Iran`in cikari Irak ve Suriye gibi ülkelerde Kürtlere yönelik bir tehdidin hep var olmasi yönündedir. Yani ISID gibi tehditler aslinda bir merkezkac etkisi yaratarak Kürtleri Türkiye ve Iran`a yakinlastiriyor.
O nedenle Selahattin Demirtas istedigi kadar bagirip cagirsin, Türkiye bu tehdidin giderilmesi konusunda pek bir sey yapmayacaktir.
Yani Türkiye de Iran da, o bilinen cümleye „Bizim dostlarimiz yoktur, menfaatlerimiz vardir.“ cümlesine uygun davraniyorlar.
Ama bu sefer Türkiye ve Iran`in aslinda oyunu cok iyi kurgulamadiklari hissediliyor. Sablon, ISID`i bir Taliban olarak ortaya cikarip Kürtlerle savastirmak tezi üzerine bina edilmis durumda. Ama ISID aslinda, bütün dehset verici görüntüsüne ragmen bir Taliban degil. Toplama bir örgüt. Yurt disindan gelen katilimcilara cok fazla bel baglamis durumda. Bu, ISID`in en zayif tarafi.
Cünkü ISID gibi bir örgüt ancak toplama savascilarla kurulabilirdi. Araplara kalsa, kendi aralarindan böylesi vurucu gücü olan ve hizli hareket edebilen bir örgüt olusturamazlardi. Bunu en iyi, ISID`i var gücüyle finanse eden Suudi Arabistan biliyordu.  
Ancak toplama askerlerin, lejyonerler gibi ahlaken cürümüs ve tükenmis insanlardan olusmasi da kacinilmaz. Nitekim ISID simdi bu durumda. Bu örgütün dayandigi hicbir ideolojik ve düsünsel temel yok. Üyeleri siddet sarmalinda sarhosa dönmüs kisiler... Bunlar herhangi bir düsünsel amac ve ideal ugruna degil, sadece öldürmek ve hatta en vahsi sekilde kafa kesmek icin savasiyorlar. Örgüt vahseti bir tür propaganda araci olarak kullaniyor ve bu da örgütün yozlasmasini hizlandiriyor.  
Taliban`dan farkli olarak ISID herhangi bir etnisiteye dayanmiyor. Sünni araplara dayandigi onlarin arasinda kitle destegi buldugu dogru, ama, bu durum daha cok sünni araplarin Irak`taki dislanmisliginin bir eseri. Bu nedenle sünni araplarin ISID`e olan desteginin,  Irak`ta herkesi kapsayici bir hükümet kuruldugunda, azalacagi söylenebilir. Ayrica Irak`taki yeni yönetimin, tarihin görüp görecegi, adeta intihar düzeyinde en beceriksiz hükümetlerinden biri olan Maliki yönetiminin hatalarini tekrarlamayacagi da kesin. Üstelik Sünni araplar arasinda önemli ölcüde laik bir kesimin oldugu biliniyor. Bunlarin Bagdat`ta kendilerinin haklarini teslim eden bir merkezi hükümet kuruldugu takdirde zaten hic hoslanmadiklari ISID`le arayi acacaklari belli.
Taliban ise her seyden önce tek bir etnik kimlige dayaniyordu: örgütün bel kemigini daglarda savasa savasa celiklesmis Pestunlar olusturuyordu. Bu halka simdiye kadar hic kimse boyun egdirememistir. Bu halk hep bagimsiz olarak yasamistir ve bundan sonra da öyle yasayacaktir. Araplarda ise bagimsizlik refleksi bu kadar güclü degildir.
Ayrica Pestunlar, acik arazide degil, daglarin kivrimlarinda savasiyorlardi. Yani araziyi bir cesit gizlenme ve pusu kurma araci olarak kullaniyorlardi. ISID ise acik arazide, kendini göstere göstere savasiyor. Yani bir bakima kolay hedef durumunda. O yüzden Amerikan hava akimlari Irak`ta etkili oldu ve örgüt Irak`taki ilerlemesini durdurup Suriye`ye yöneldi.
Pestunlar, Sovyetler`e karsi bagimsizlik mücadelesi icinde celiklesmislerdi. Yani Sovyet gücleriyle isgalcilerle, vatanlarini savunmak icin savasiyorlardi. ISID ise yabanci isgalcilerle degil, bulundugu ülkelerde bizzat halkla savasiyor. Üstelik üyelerinin cogu bu topraklara yabanci, disardan gelmis, yoz kisiler. Böyle bir örgütün bu topraklarda tutunmasi mümkün degil. Eninde sonunda rüzgâr dönecek, örgüt bir avuc cöl kumu gibi dagilip gidecektir. Yalniz örgütün dagilim sürecinin bir tür „exodus“a dönüsme olasiligi da vardir. Yani bu topraklara, buralarda yasayan insanlari öldürmek icin gelmis yabancilar büyük bir ihtimalle geldikleri topraklara geri dönme firsatini bulamayacaklardir.
ISID`in karsidinda ise PYD var. Pesmergeleri bir yana birakiyorum. Cünkü Kuzey Irak Yönetimi`nin aslinda kukla bir yönetim oldugu, savasma yeteneginin olmadigi anlasildi. ISID karsisinda yenilgiye ugramalarina gerekce olarak ileri sürdükleri bütün fikirler gecersiz, hatta gülünc. ISID karsisinda tutunmalarini Amerikan hava taarruzlarina borcu olduklari gercegini dile getirdikleri bahaneler gizleyemiyor. Ama PYD farkli.
Farkli olusu PYD`nin PKK`nin bir kolu olusundan kaynaklaniyor. PKK, her ne kadar Türkiye ile savastiysa da, aslinda Türkiye`nin bir ürünüdür. Dayandigi genis ideolojik bir temel ve cesitli catismalarla sinanmis bir örgütlenme yetenekleri vardir. PKK, 1970`lerin ideolojik ortaminda dogup büyümüstür. 1970`lerin aslinda PKK icin, Türkiye`nin 1908`de yasadigina benzer gibi ideolojik bir laboratuar islevi gördügü söylenebilir. Ayrica PKK ve PYD`nin basin organlari, yurt disinda örgütleri, Bati ülkelerinde genis bir kitlesel destegi vardir. Bunlarin hicbiri ISID`de yok. Zaten birkac sene icinde bu ideolojik derinligin olusmasi da mümkün degil.
Ayrica PYD halk düsmani, kan icici fasist bir örgütle savastigi propagandasini yapiyor. Savascilarinin önemli bir kismi kadin ve örgüt aslinda dini esaslarla ilgisi olmayan, laik bir yapilanma görüntüsü ciziyor. Bu yönüyle insan kafalariyla futbol maci yapan ISID karsisinda modern bir örgüt olduklarina dair, özellikle Bati`da, yaygin bir kani var. Hatta bu nedenle örgüt Bati kamuoyunun sempatisini simdiden kazanmis durumda. PYD kadin savascilarin fotograflarini bu nedenle özellikle Batili yayin organlarina servis ediyor. Etkili bir propaganda oldugu kesin.
Simdi soru su: böyle bir örgüt, ISID karsisinda bir direnis destani yazar ve sonunda ISID`i dize getirirse, Türkiye ve Iran ne yapacaktir? Bu ülkeler kendi Kürtlerinin Kobani`yi savunmak üzere savasa katilmasi durumunda sessiz mi kalacaklardir? Bunlar zor sorulardir. Cevaplarin zorlugu, Ortadogu gerceginden kaynaklanmaktadir. Bu cografya hicbir zaman evdeki hesabin carsiya uydugu bir yer olmadi.
Bütün hesaplar, Kürtlerin direnemeyecegi, Araplar gibi cözülecegi varsayimi üzerine bina edildi. Kürtler, yardimsiz direnir ve üstüne üstlük bir de kazanirsa, iskambil kagidindan yapilan bina yikilacak ve kartlar yeniden dagitilacaktir.
Eger bu olay Türkiye`de 2015 kader secimlerinden önce gerceklesirse, o zaman Türkiye`deki politik istikrar, hatta cözüm süreci yeniden sorgulanacaktir. Yani iktidarin Suriye politikasinin bastan sona yanlis oldugu tescillenecek ve bu politikanin mimarlarindan biri olan Davutoglu secimde aradigini bulamayacaktir. Buna karsilik CHP MHP koalisyonu sansini artiracaktir. Cünkü PYD`nin güclenmesi ve Kuzey Suriye`ye hakim olmasiyla cözüm sürecinde PKK`nin sesi daha cok cikmaya baslayacak ve bu gelismenin bir sonucu olarak MHP yeniden tirmanisa gececektir.
Bu durumda iktidar acisindan, ISID ile PYD arasindaki savasi, iki tarafin da birbirine karsi üstünlügü saglayamadigi bir cesit „pat“ durumunda tutmak, en uygun cözüm olarak görülebilir.
Ama yukarida da belirttigim gibi, evdeki hesap da carsiya uymayabilir.