12 Kasım 2015 Perşembe

1 Kasim 2015 secimleri ve "yeni" AKP

1 Kasım 2015 seçimleri, kaos ve terör karşısında duyulan korkunun insanlar arasındaki farklılık ve çelişkileri azalttığı, bütünleşme ve birbirine yaklaşma eğilimini artırdığı bir ortamda yapıldı. Insanlar iki farklı tehditle karşı karşıya kaldılar. Bunlardan biri PKK kaynaklı, bir diğeri ise bizzat AKP kaynaklı tehditti. Halk, AKP`nin iktidarı bırakmamak için her şeyi göze aldığı ve bu uğurda ülkeyi rahatlıkla ateşe atabileceğini gördü ve bu derece pahalı bir iktidar değişimine gerek olmadığı sonucuna varıp bu değişimi bir süre erteledi. Bu süre muhtemelen Suriye Iç Savaşı sona erdiği tarihte bitecektir. Bu sonuçtan hareketle AKP`nin terör ve korkudan beslenen bir iktidar görüntüsü verdiğini söyleyebiliriz.

Seçim sonuçları halkın AKP‘den ve onun politikalarından memnun olduğu anlamına gelmiyor. Böyle olsaydı AKP 7 Hayiran’da yenilgiye uğramazdı. Aksine AKP‘nin kendisine karşı hoşnutsuzluk ve tepkinin giderek büyüdüğü bir ortamda, eski reformist içeriğinden tamamen soyutlanmış militarist bir aygıt olarak iktidara geldiği anlamina geliyor. Çünkü halk 4 ay gibi kısa bir zamanda ancak tehditle fikir değiştirebilir. Ölüm korkusundan başka hiçbir neden büyük kitlelerin 4 ay gibi kısa bir zamanda fikir değiştirmesine neden olamaz.

Bu gerçeği en iyi, AKP’nin yeniden iktidara geldiği anlaşıldığı gün oralığı saran derin sessizlikten anlayabiliriz. Bir parti iktidara geldiğinde, normalde taraftarların sevinç gösterileri ortamı hareketlendirir ve genel olarak toplumu taze bir başlangıcın umudu sarmalar. Oysa 2 Kasım sabahı sevinç gösterileri yerine toplumu isteneni verip baskıdan kurtulmuş olmanın derin bir sessizliği sarmıştı. Bu sessizlik, yeniden iktidara gelen AKP'nin toplumda yarattığı derin bıkkınlığın eseridir. Çünkü iktidarın ne vereceği bellidir. Içeriksizleştiği, kuruluşundaki vizyonundan geriye bir şey kalmadığı apaçıktır. Toplum bunu ezbere bilmektedir. Halkın ekranda göründüğü an dayanamayıp televizyonları kapattığı kavgacı ve çatışmacı bir liderin toplumu kabule mecbur ettiği bir dayatmaya karşı tepkinin ürünüdür bu sessizlik.

Ve aynı zamanda kararsız bir dengenin kurulmuş olduğunun, dengenin bir kere bozulmasıyla olayların peşpeşe birbirini takip edeceginin bir göstergesidir.

Yani AKP`nin bu zaferi hiçbir şekilde sosyolojik bir temele sahip değildir. ‚Muhafazakâr modernler‘ teorisinin mucidi Etyen Mahçupyan’ın AKP’yi bu açıdan süsleme çabası boşuna. Eğer böyle olsaydı 7 Haziran’da AKP iktidardan düşmezdi. Sandığa gitmeyen AKP‘lilerle 7 Haziran’ı açıklamaya çalışmak halkın zekâsı ile alay etmektir. Sosyolojik temeli olan sonuç 7 Haziran sonucudur. 1 Kasım sonuçları ise kaos ve terör ortamının eseridir. Bu nedenle de uzun ömürlü olmayacak, iktidarın miadı Suriye iç savaşı sona erdiği an dolacaktır.  

Korkunç tablolarla gelişen ve mülteci krizi şeklinde dehşeti sınırlarının ötesine taşınan Suriye içsavaşı Türkiye halkında derin bir travmaya yol açmış ve halkta her çeşit toplumsal kargaşaya karşı derin bir ürkeklik yaratmıştır. Dolayısıyla halk sadece bu dehşetin Türkiye`nin sınırlarından içeri girmemesi için, sinirini bozan ve aslında derinden derine nefret ettiği bir iktidara evet demek zorunda bırakılmıştır.

AKP`nin 2015 zaferi birçok bakımdan Kenan Evren`nin 1992`deki Anayasa referandumunda kazandığı %92`lik zafere benziyor. O zamanda Kenan Evren gibi „sığ kavrayışlı, dar kafalı, bağnaz, zalim, vicdansız, kültürsüz ve anti-entelektüel bir paşa“ya (Kenan Evren için sarfedilmiş bu kelimeler Kadri Gürsel`e aittir ama bence bugünkü AKP`yi de çok iyi özetlemektedir)  „evet“ demek zorunda kaldı. Ama ondan sadece 2 yıl sonra, 1984`te Kenan Evren`in siyasetteki uzantısı olan partiyi Milliyetçi Demokrasi Partisi`ni sandıkta feci şekilde cezalandırdı. Aynı tür cezalandırmaya 1964 seçimlerinde, darbeye karşı aktif tavır almayan ve hattâ destek olan CHP de maruz bırakılmıştır.  

AKP aynı militarist bir darbeci gibi davranarak, iktidardan sandıkta uzaklaştırılması halinde her çeşit çılgınlığı yapabileceği mesajını topluma bütün açıklığı ile verdi. Halk bu mesajı çok iyi aldı. Ve AKP`den korktuğu için değil, sadece hesaplaşmayı ertelediği için AKP`yi yeniden iktidara getirdi. Bu söylediklerim özellikle Kürt seçmenler için geçerlidir. Çünkü AKP`nin Kürt seçmenlere yönelik tehdidi, Davutoğlu`nun ağzından açıkça „beyaz toroslar“ simgesi çerçevesinde çok açık biçimde dile getirilmiştir.

Davuoglu`nun bu tehdidi içerik ve tarz açısından yeraltı dünyasının tehditlerini andırmaktadır. Yeraltı dünyasında insanlar „seni mahvederim“ şeklinde değil de, „sana yazık olur, sana bir kötülük gelmesini istemem“ şeklinde tehdit edilir. Sanki kurbanı kolluyormuş gibi bir tavır takınılır. Çünkü yeraltı dünyasında her çeşit cürüm ve suç; sabır, şefkat ve kol kanat germe görüntüsü altında gizlenir. Bu tür tehdidi Murat Belge bir yazısında şöyle anlatır:

„Bizim ilk arada, Daşnak lafı devam etti. Hırant Dink de, ben de, Daşnak'a hiçbir sempati duymadığımızı söyledik. Bunun üstüne, adını hatırlamadığım, ama ASAM üyesi olduğunu söyleyen emekli diplomat, 'Zaten ben korkuyorum. Bunlar çok kötü adamlar. Bir gün sizi vuruverirler' yollu bir şeyler söylemeye başladı.

„Buydu beni o programda ifrit görmüş hale getiren. Nitekim görmüştüm ifriti. Yıllardır bu cephenin adamlarından devamlı böyle imalı, kinayeli, ölüm tehditleri duymaktan bıktık“.

"Evet" dedim, "öldürülme keyfiyeti bu memlekette hep vardır. Bu seferinde 'Daşnak yaptı' mı diyeceksiniz?" (Bakiniz: Tartışma ve tehdit, Murat Belge, 31/05/2005, Taraf Gazetesi.)

Dolayısıyla Davutoğlu`nun Kürtlere karşı savurduğu bu „faili meçhul“ tehdidinin üslup ve içerik yönünden Murat Belge`ye ASAM üyesi emekli diplomatın üstü kapalı tehdidinden bir farkı yoktur. Işin ilginç yani, Murat Belge`nin anlattığı o tartışmada Hırant Dink de vardı ve tehdidin nasıl bir gerçeğe dayandığı, Hırant Dink`i öldüren gencin emniyet mensupları tarafından sarmaş dolaş tebrik edilmesiyle anlaşıldı.

Davutoğlu`nun sözlerinde bir gerçek daha gizli. „Beyaz Toroslar“ gelir derken, devlet içinde yuvalanmış cinayet şebekelerinin aynen mevcudiyetlerini koruduğu ve onlara dokunulmadığı üstü kapalı bir biçimde itiraf edilmiştir aslında. Onları tutan biziz, demeye getiriyor. Biz olmasak onların size saldırmaması için bir neden kalmaz. Nitekim aynı Davutoğlu „IŞID`in canlı bombaların listesi elimizde, ancak eyleme geçmedikleri müddetçe tutuklayamıyoruz“ dememiş miydi?

Yani burada terör ve cinayet şebekeleriyle iktidar arasında çok ince bir çizgi var. Yani canavar kafesinde hazır ve nazır bekliyor. Sadece kapısını kilitlemeyi arada bir „unutmamak“ gerekiyor.  

Halk neden yuttu bu tehdidi? Şundan: Çünkü insanlık ancak çözebileceği sorunları gündemine alır. Çözemeyeceği bir sorunla karşılaşınca o soruna katlanmayı tercih eder. Şartların olgunlaşmasını bekler. Halk, AKP`nin iktidardan düşmemek için her çeşit çılgınlığı yapabileceğini görmüştür. Jöleli danışmandan başlayarak AKP`nin bütün ağızları bu mesajları seçim kampanyası sırasında değişik vesilelerle ve her biçimde tekrarladılar. Halkın karşısında bu çılgınlığı yapabilecek yapabilecek militarize bir güç de vardır: gösterilerde ellerinde sopalarla ve palalarla ortalığa fırlayan sokak faşistlerinden tutun da, kitle halinde gazete binalarına saldıran kalabalıklara kadar… Ama o militarize çılgınlığı etkisiz hale getirecek herhangi bir mekanizma, ne muhalefette ne de başka bir yerde, yoktur.

Ama yine de bunlar AKP`nin 1 Kasım 2015 zaferini tamamen açıklamıyor. Çünkü bazı kitleler tehdit edildiklerı için değil başka nedenlerden ötürü AKP’ye yöneldiler.

Tehdide boyun eğen daha çok muhafazakâr Kürt seçmenlerdir ve bunların bir kısmı zaten AKP`den hiç kopmamıştır. Bunların işi gücü, dükkânı, düzenle kurdukları ilişkiler vardır. Bu kesim AKP`den 7 Haziran 2015´te kopup sonra 1 Kasım`da ölümü görüp sıtmaya razı olarak AKP`ye geri dönmüşlerdir. Toplam seçmen sayısına oranları %3`´tür. AKP`deki oy oranındaki artış %8 olduğuna göre geri kalan %5, MHP`den, diğer sağcı muhafazakâr küçük partilerden ve daha önce sandığa gitmeyen AKP`lilerden gelmektedir. Özellikle MHP`den kopup gelenler, AKP`nin giderek Kürt sorununa bakışta MHP`ye benzediğini görüp, MHP`den daha etkin saydıkları AKP yönelmiş olan seçmenlerdir. Bunları tehdide muhatap oldukları pek söylenemez.

Dolayısıyla AKP`nin Güneydoğu`da daha feodal aşiret-toprak ağası-iş adamı tabanına oturduğu, bu kesimin Kürt kimliğinden daha ziyade düzenle kurduklari cıkar ve menfaat ilişkilerini önemsedikleri, bu özellikleriyle özellikle toprak ağası-iş adamı toplumsal tabanına dayanan MHP ile aralarında çıkar ilişkisi olduğu, HDP`nin ise daha çok Güneydoğu`daki işçi-köylü sınıfsal tabanına oturduğunu bu nedenle Şırnak ve Hakkari`de oy kaybetmezken, Bingöl, Muş, Van ve Urfa`da oy kaybına uğradığını söyleyebiliriz.

Güneydoğu`daki Kürt toprak ağaları ve iş adamlarının HDP`den kopmasında 7 Haziran 2015`ten sonra PKK`nın askeri açıdan ezilmesinin payı da çok büyüktür. AKP, Suriye içsavaşının öyle bir dönemecinde seçim kampanyası yürütmüştür ki, ABD ve Batı, IŞID tehlikesine karşı AKP`nin yardımını istediklerinden, AKP`nin PKK`yı ezmesine ses çıkaramamıştır. PKK ezilince onun baskısından kurtulan Kürt üst sınıfı AKP`ye dönebilmiştir.
Dolayısıyla Çözüm Süreci iki yönden AKP`ye oy kaybettiriyor. 1- Kürtlere taviz verildikçe bundan özellikle MHP`ye yakın olan seçmen tabanı ürküyor ve AKP`den ayrılıyor. 2- Çözüm sürecinden yararlanarak Güneydoğu`da önce kırsalda, sonra yavaş yavaş şehirlerde egemen olmaya başlayan PKK, %3`lük bir kesimi AKP`den koparıyor.

Bu nedenle AKP mümkünse bir daha çözüm sürecini ağzına almayacaktır. Dahası var: Ortamı sürekli gergin tutup PKK`ya karşı zafer üstüne zafer kazanmak zorundadır, ki bir yandan milliyetçi kesimin coşkulu hayranlığı kazansın, ama öte yandan Güneydoğu`yu PKK`dan temizleyerek güç ve çıkar ilişkisi yoluyla Kürt üst sınıfını kendine bağlayabilsin.

Yani militarist bir gerginlikten beslenen bir iktidar olacaktır AKP. Belki de PKK`nın tamamen ezilmesi bu nedenle fazla istenmeyecektir. Türk liberalleriyle ve Kürt dünyasıyla diyalog sürecini başlatan o eski reformist AKP çoktan tarihe karışmıştır.  Yani AKP`nin bu noktadan sonra „fabrika ayarları“na, yani o eski reformist çizgisine geri dönmesi çok zordur.