17 Ekim 2015 Cumartesi

Gelecekteki Ortadoğu Nasıl Şekillenecek 3- PKK ve IŞID`in karşılıklı görevleri

Daha önceki yazılarımızda da belirttiğimiz gibi Batı`nın, Kürtler`in Türkiye`den ayrılmasının önüne geçmek için Türkiye`ye sunduğu perspektif; Kürtlere ayrılmayı gereksiz kılacak ölçüde ekonomik ve kültürel özgürlükler sunmak ve hatta gerekirse Suriye ve Irak`taki Kürtleri de bu plana dahil ederek Türkiye`nin olası sınırlarını güneyde Kürt bölgelerini de içine alacak şekilde genişletmek şeklinde idi.

Bu perspektifin içinde Avrupa Birliği üyeliği de bulunmaktaydı. Yani Türkiye`ye, bu planı kabul etmesi karşılığında, Avrupa Birliği üyeliği gibi bir hediye de verilmekte idi. Avrupa federal bir yapıda ısrar etmiyor gibi görünüyordu. Yani özerk Kürt bölgesi, ileride ayrılmayla sonuçlanacak bir Kürdistan fikri bu perspektifin içinde yoktu.

PKK veya daha geniş anlamda KCK perspektifi ise Batı`nn bakış açısını kendi uzun vadeli planlarının bir taktik aşaması olarak kabul etmek şeklinde gelişiyordu. Yani aslında amaç büyük Kürdistan`ın yaratılmasıdır. Bu amaç gerçeklesinceye kadar Türkiye çatısı altında Türkiye, Irak ve Suriye Kürtlerinin özerk yönetim adı altında veya eyaletler sistemi içinde birleştirilmesi, sonra olası bir siyasi kriz yaratılarak Kürt eyaletlerinin bağımsız bir devlet şeklinde Türkiye`den ayrılmasını sağlamak şeklinde ortaya çıkan bir perspektifti bu. Bu açıdan bağımsızlık kararından vazgeçildiğine dair PKK'nın Şubat 2000 tarihli 7. Parti Kongresi kararı bir taktik geri çekilmedir. Asıl amacın gizlenmesi ve şimdilik eyalet sistemi ile yetinilmesi, asıl büyük amacın daha sonraya bırakılmasını ifade eder. Nitekim bunu Öcalan bizzat kendisi söylemiştir:

"Hiçbir şeyden vazgeçmedim. (Bağımsız Kürdistan idealinden bahsediyor-Benim notum) Ben sadece, 'demokratik Türkiye olmadan bunların hiçbiri olmaz, zamanı da değil, arabayı atın önüne koymayın' diyorum. Önce demokratik Türkiye olmalı." (3 Nisan 2013 tarihli görüşme tutanağından)‘ Bakınız Aydınlık Gazetesi, Ceyhun Bozkurt imzalı tutanaklar
Batı başından beri eyalet sistemine de bağımsız Kürdistan fikrine de soğuk baktı. Çünkü bunun Türkiye`nin parçalanmasını gündeme getireceğini, planın Türkiye tarafından kabulünü zorlaştıracağını biliyordu. Üstelik ayrı bir Kürdistan kurulsa bile böyle bir devlete Avrupa Birliği avantajı sağlanamayacağı ve devlet aynı Israil gibi Arap-Iran kuşatmasına maruz kalacağı için pratikte faydadan çok zarar getirecekti. Devlet kurulduğu anda PKK-KCK devleti olacak, Kürtler arasında muhtemel hesaplaşmalar gündeme gelebilecekti. Bu nedenle devletin kısa zamanda bir terörist yatağı haline gelmesi de mümkündü. Çünkü her ne kadar Türkiye Kürtlerinin parlamenter geleneği varsa da, Irak ve Suriye Kürtleri bu açıdan çok geri durumdaydılar. Kuracakları devlet kısa zamanda totalitarizmin kucağına düşecek, Esat benzeri bir rejimle yönetilmeye başlayacaktı.

Batı ile PKK perspektifleri arasındaki en önemli fark budur: yani Kürtlerin ayrılması meselesi. Batı böylesi bir ayrılmaya kesinlikle karşıdır.

O halde Batı ile PKK arasında uzlaşmaz bir çelişki var demektir. Zaman zaman PKK`nın Türkiye tarafından ezilmesine ses çıkarılmaması bu çelişkiden kaynaklanıyor. Oysa hiçbir zaman Türkiye`nin PKK`yı tam anlamıyla ezmesine müsaade edilmiyor. Neden?

Nedenlerden en önemlisi Türkiye`deki demokratik parlamenter rejimin muhafazakâr sünni Türklerin hakimiyeti altında olması… Eğer PKK olmazsa, Kürtler de sünni olduklarından Fethullahçı ve benzeri akımların kısa zamanda Türkiye Kürtleri içinde yeniden kök salarak Kürtleri yeniden Türklerin dümen suyuna sokması ve Türkiye`nin alışageldiği, ta Atatürk`ten kalma eski düzenini yeniden kurması mümkün. Nitekim bu eski düzene özlem bazı Atatürkçü kesimlerde hâlâ gündemdedir.

Eski Türkiye Orta Doğu`dan kopuk, yapay ve gerçekle ilgisi olmayan kendine özgü bir yarı demokrasi içinde yaşayan bir ülkeydi. Şam ve Bağdat Türkiye`ye New York ve Washington`dan daha uzaktı. Oysa Ortadoğu`nun giderek çözülmez hale gelen sorunlarının yeniden çözülebilir olması için bir dışarıdan müdahale, yani Türkiye`nin Ortadogu`ya açılması lazımdı. AKP`nin Yeni Osmanlılık hayalleri tam da bu amaca uygun düşüyordu. AKP`deki Osmanlıcılık bu amaçla körüklendi.

PKK da bu müdahalenin, yani Türkiye`yi Ortadoğu`yla ilgilenmek zorunda bırakmanın bir başka adıdır. PKK ezildiği anda, Türkiye yeniden kendi içine kapanacak ve su yüzüne çıkmamış sorunlarını daha da içine gömerek yeniden Orta Doğu`dan uzaklaşmaya başlayacaktır.

Ama PKK`ya çok fazla imkan da verilmemelidir. Çünkü o takdirde Türkiye`nin ayrışması söz konusu olabilecektir. Bu yüzden PKK`yı Türkiye`den sürekli darbe yiyen ama yine de bir türlü ölmeyen bir örgüt seviyesinde tutmak gerekmektedir.

Öte yandan bu Türkiye Kürtlerinin Suriye ve Irak’ta yaşayan soydaşlarına yaklaşması için PKK-KCK gibi sınır ötesi yapılanmalara ihtiyaç vardır. PKK-KCK sınır ötesi özelliği dolayısıyla böylesi bir bütünleştirici siyaset güdebilecek Ortadoğu`daki tek örgüttür. Kuzey Irak Kürtleri Barzani ve benzerleri çürümüş ve fazlasıyla bölgesel karakterleri dolayısıyla böylesi bir role çok uygun değildirler. Nitekim bunun en iyi örneğini Kobani direnişi öncesi ve sonrasında gördük. Kobani`ye sözüm ona direnmeleri için gönderilen peşmergelerden bazıları kendi çıkarlarından başka bir şey düşünmeyen, Batı`ya sığınıp orada iyi bir hayat yaşamak isteyen insanlardan başka bir şey değildiler. Bunların ideolojik yapısı hiç olmadığından Taliban karşısında kaçan Afgan askerlerinden veya IŞID karşısında kaçan şii askerlerinden temelde hiçbir farkları yoktu. Batı`nın Afganistan`da Taliban karşısında hiç elde edemeyeceği bir zaferi belki de Ortadoğu`da IŞID karşısında Batı`ya bir hediye gibi sunan yapılanma, PKK-KCK yapılanmasıdır. Çünkü PKK-KCK yapılanması en az Taliban veya IŞID kadar ideolojik bir içeriğe sahiptir. Onlardan tek farkı ideolojisinin dinsel değil, seküler oluşudur. Oysa kendi özel veya ailevi çıkarlarının dışında daha genel bir amaç uğruna ölmeye hazır olmak yeteneği Ortadoğu`da Batı yanlısı başka herhangi bir örgütte bulunmamaktadır. Obama'nın Suriye muhaliflerine yönelik "eğit-donat" programının çökmesinin bir nedeni de budur.   

Tabii bu, „bir amaç uğruna ölmeye hazır olmak“, savaşılan coğrafyaya göre farklılık gösteriyor.  Mesela Irak`taki şii askerler, tehlike kendi evlerine doğru yaklaşınca, gözünü budaktan sakınmaz birer kahraman haline gelebiliyor. Aynı şey Kuzey Irak`taki peşmergeler ve Afganistan`daki hükümet güçleri için de söylenebilir. Mesela Afganistan`daki Kunduz düşmesinin tek nedeni, Kunduz halkının genellikle peştun milliyetine mensup olması ve savaşan hükümet askerlerinin ise Afganistan`nın başka yörelerinden gelmiş olmasıdır. Yani onlar evlerini savunmuyorlardı. O nedenle kaçtılar. Aynı şekilde Şiiler de Musul önlerinde IŞID`den o nedenle kaçtı. Çünkü Musul şii değil, sünnî idi.

PKK-KCK`da farklı olan ise her yerde aynı sevk ve enerji ile, ideolojik bir amaç uğruna savaşma yeteneğidir. Bu açıdan islamiyet için savaştığı iddiasında olan IŞID ve Taliban örgütlerle aralarında bir benzerlik vardır. PKK-KCK işte IŞID karşısında bu nedenle tutunabilmektedir.

Peki ya IŞID? Onu ortaya çıkaran da Batı değil mi? Onun rolü ne peki?

Aslında yukarıda yazılanlardan sonra IŞID`e Batı tarafından neden gereksinme duyulduğu kendiliğinden ortaya çıkmaktadır. Kürtleri birleştirmek için sadece PKK gibi sınırlar ötesi bir örgüt değil, belki de ondan daha etkili olan ortak bir düşman yaratmak gerekmektedir.

IŞID bu nedenle El Kaide`den daha farklı bir muameleye tabi tutulmuştur. 11 Eylül saldırısından sonra El Kaide`nin önder kadrosu 2-3 yıl içinde ortadan kaldırıldı. Oysa IŞID`in önder kadrosuna yönelik böylesi bir ortadan kaldırma hareketini Batı kaynaklı olarak görmüyoruz. Obama daha işin başında „Bu iş uzun sürecek“ deyiverdi. Aslında uzun sürecek derken kastettiği şu: 'IŞID`in kitle tabanı var. O nedenle hemen yok edilemez! Ayrıca ben IŞID`i yok etmek için kendi askerimi de oraya gönderemem'. Ama aslında arka planda gizli bir amaç da var. O da IŞID`in yok edilmesi için verilen mücadeleyi Ortadoğu`yu yeniden düzenlemek için siyasi bir araç olarak kullanmak. Yani IŞID sayesinde Kürtleri Araplardan ayrıştırmak ve onları kuzeye yani Türkiye`ye doğru itmek. Alman sol harelet lideri Sahra Wagenknecht, “Kendi yarattıkları terör örgütleriyle görünüşte savaşmak”la Batı`yı suçlarken bunu demek istiyor. Daha önce de Arjantin cumhurbaşkanı Cristina Fernández de Kirchner de buna benzer bir konuşma yapmıştı Birleşmiş Milletler`de. Bu arada Arjantin`in Falkland adaları dolayısıyla Batı ile arasının bozuk olduğunu ve Batı karşıtı bütün düşünce akımlarını gönüllü olarak desteklediğini belirtelim.

Öyleyse şu: karşılıklı emme başma tulumba gibi çalışan bir mekanizma var karşımızda: PKK-KCK ile Kürtleri tek bir amaç uğrunda seferber ederken, IŞID bütün bir Kürt ulusunun canına kasteden bir düşman olarak Kürtleri Kuzeye, yani Türkiye`ye doğru itiyor. Yani Türkiye ve Kürtler arasındakı ilişkilerde PKK-KCK ayrıştırıcı, İŞID de birleştirici, yapıştırıcı bir rol oynuyor. HDP ile de bu Türk-Kürt zoraki yakınlaşmasının ve olası birleşmesinin ideolojik, kurumsal ve kültürel alt yapısı hazırlanıyor. HDP`nin Türkiye`de iktidar ortağı olması seçeneği ile birlikte birleşme yönünde bir adım daha atılmak isteniyor. Ama birleşme çok hızlı olmamalı, ki alt yapı, yani demokratik kurumlar ve Türkiye`nin bu amaç uğrunda topyekun reformasyonu tamamlanabilsin. Birleşmeyi yavaşlatmak için ara ara Türkiye ile PKK arasında savaş patlatmak kolay. PKK zaten işarete bakıyor saldırmak için. PKK`nın burada üçüncü bir rolü daha çıkıyor ortaya: Birleşmeyi yavaşlatmak fonksiyonu.

AKP de bütün bunların uygulayıcısı durumunda şimdilik. Ama fazlasıyla kullanıldığından artık eski popülaritesi kalmadı o başka. Bu nedenle şimdi ona bir koltuk değneği, yani CHP gerekiyor.

CHP`yi silkeleyip onu modern reformist bir parti haline getirmeyi deneyebilirler. HDP`nin hükümet ortağı olması bu şekilde sağlanabilir. Olası bir CHP-HDP koalisyonunun Israil dostu olacağını söylemeye gerek yok tabii.

Aslında AKP`nin kuruluş amacı, onu bizzat kuranlarca çok farklı tanımlanıyordu. Yani AKP kurulurken, ona Batı tarafından hangi rolün biçildiğinden tamamen habersizdi. Bu husus da gelecek yazımın konusu olacak.