Geçen yazımızda Avrupa`da
terörü güçlendiren unsurların neler oldugunu irdelemiştik.
Bunlar kısaca;
1-Avrupa`da göçmen
azınlığın toplumun geri kalanıyla bütünleştirilememesi ve terör örgütlerinin
topluma karşı hınç ve nefretle dolup taşan, isterse Avrupa`da doğup büyümüş
olsunlar bu entegre olamamış gençlerden militan devşirmelerine uygun bir müsait
ortamın oluşması, yani terörün kendine özellikle Kuzey Afrikalılar arasında bir
kitle tabanı edinmiş olması,
2-Aşırı sağcı örgüt, parti ve politikaların göçmenlerin
yabancılaşmasını hızlandırıp teröre katkıda bulunmaları,
3-Fransa gibi üniter yapılarda polis devleti
korkusunun istihbarat örgütlerinin yeterince gelişmesine engel olması, terörle
mücadelenin mevcut kanunlarla olağan güvenlik birimlerine yürütülmeye çalışılması
ve nedenle inanılması güç hantallık ve gecikmelerin ortaya çıkması,
şeklinde özetlenebilir. Yazıda
buna bağlı olarak federal devletlerin terörle daha iyi mücadele edebileceği sonucuna
varmıştık.
Bununla birlikte Avrupa
teröre karşı nasıl kırılgansa Avrupalı terörün de kendine özgü bazı zayıflıkları
var. Bu yazımızın konusu bu.
Bilindiği üzere Paris
saldırıları büyük ölçüde Brüksel kaynaklı Fas`lı ve Cezayir`li göçmen çocukların
oluşturduğu İŞİD hücresi tarafından gerçekleştirildi.
Baktığımızda bunların Fransa`da
doğan, ancak topluma entegre olamamış gençler olduğunu görüyouz. Aralarında işsizlik
oranı çok yüksek. İlk gençlik çağlarında çoğu ufak tefek suçlardan (petty crimes) içeri girip çıkabiliyorlar.
Kuzey Afrikalı müslüman
azınlık özellikle Fransa ve Belçika gibi Fransızca konuşulan ülkelerde yoğunlaşıyor.
Bu ülkelerde müslüman azınlığa karşı açıkça ayrımcılık yapılmıyor ama yabancı kökenlileri toplumla bütünleştirme konusunda net bir politika da geliştirilmiyor.
Yabancı kökenliler bir kenara itilmiş olarak kendi gettolarında yaşamaya bir
bakıma mecbur bırakılıyorlar.
Ayrıca Fransa`da sivil
toplum örgütleri görece daha zayıf. Çünkü sivil toplum örgütlerinin gelişmesi için
gereken yerel yönetim desteği, üniter devletlerde yerel yönetimlere inisiyatif
verilmediği için yetersiz kalıyor.
TASAM Türk
Asya Stratejik Araştırmalar Merkezi (Turkish Asian Center for Strategic
Studies) `nin 21.10.2010 tarihli “Fransa`daki Türk Varlığı” isimli çalışmasında
şu satırlar var:
“Son yıllara kadar
Fransız Devleti, ACE, FASID, FAS gibi devlet kuruluşları aracılığıyla, bazı
yabancı STK’larına, kendi vatandaşlarının Fransa’ya entegrasyonunu
kolaylaştırmak amacıyla malî yardım yapıyordu. Ancak, Başkan Sarkozy tarafından
Göç Bakanlığı kuruldu ve göç politikaları şehir politikalarına bağlandı.
Böylece göçmen statüsünde yeni gelen göçmenler 5 yıl boyunca entegrasyon
desteği görmesi gereken varlıklar olarak kabul ediliyorlar.
Entegrasyon politikası
artık Fransız otoriteleri tarafından direkt olarak, yani Fransız üniter
devletinin usulleri gereği icra edilir hale geldiğinden, bu süreçte Fransız
devletinden yardım alarak, varlıklarını sürdüren yabancıların kurduğu Sivil
Toplum Kuruluşlarının çoğu yok olmaktadır.”
Yani Sarkozy, takip ettiği
yabancı düşmanı politikalarıyla, göçmenlerin topluma entegre olmasını sağlayan
STK`ları yok olmanın eşiğine getirmiş durumda. Sarkozy zamanındaki kuzey Afrika
gençliği kökenli ayaklanmaların Fransa toplumunu nasıl altüst ettiğini geçen
yazımızda hatırlatmıştık. Bu hatalı politikaların sonucu olarak gençler toplum
dışına itildikçe İŞİD`in saflarına bir militan olarak kabul edilmeye hazır hale
geliyorlar.
Sarkozy'ye bu imkanı veren üniter devletin yerel yönetimleri ve inisiyatifleri ezme kabiliyetidir
Sarkozy'ye bu imkanı veren üniter devletin yerel yönetimleri ve inisiyatifleri ezme kabiliyetidir
Öte yandan çoğunluğunu
Kuzey Afrikalıların oluşturduğu bu gençliğin disiplinsiz, birçoğu uyuşturucuya
alışmış, zoru görünce kaçan veya en önemli anlarda paniğe kapılan, böbürlenmeyi
seven ve ağzı laf tutmayan bir yapıda olduğu anlaşılıyor.
Bunların arkasında çok
geniş bir terör örgütlenmesi de yok gibi. Ortadan kaybolmaları gerektiği anda
kendi başlarının çaresine bakmak zorundalar veya riskin büyük kısmı aile
üyelerine kalıyor. Sık sık teröristlerle birlikte aile üyeleri de göz altına alınıyor.
Bu konuda Paris-Brüksel
saldırılarında birçok örnek bulabiliriz. Ben size en çok göze batan iki örnek
vereceğim: Bunlardan biri Paris saldırılarının elebaşısı olarak kabul edien Abdelhamid
Abaaoud, diğeri de yine Paris saldırılarına katıldığı belirtilen, ancak kendini
patlatmaktan son anda vazgeçerek, doğduğu yere Brüksel`e kaçan Saleh Abdeselam.
Abdelhamid Abaaoud
Paris saldırılarının olduğu
gece bütün ülkede olağanüstü durum ilan edilmişken saldırılara katılan Iki kişi
henüz hayattadır. Abdelhamid Abaaoud ve Saleh Abdeselam. Fakat bu kişilerin hayatta
kalmaları önceden planlanmış bir şey değildi. Dolayısıyla bu kişiler kendi kaçışlarını
kendileri planlamak zorundaydılar.
Abdelhamid Abaaoud`in
kullandığı kiralık araba en son 13 Kasım gecesi, Paris`in doğu tarafında
bulunan bir endüstri bölgesinde güvenlik birimleri tarafindan tespit ediliyor.
Paris`ten olabildiğince çabuk uzaklaşmak isteyen Abdelhamed`in, kolaylıkla
tespit edileceğini bile bile kiralık arabayı bir süre kullanmak zorunda kalışı
onun aslında panik halinde olduğunun bir işareti.
Araba Croix de Chavaux
istasyonu yakınlarında 13 Kasım 2015 gecesi yaklaşık saat 22.00 civarında
terkediliyor.
On dakika sonra
istasyonun güvenlik kamerası onu ve yanındaki bir kişiyi kayda alıyor. Abdelhamed`in
ayağında turuncu spor ayakkabıları vardır. Paris saldırıları sırasında birçok
tanık saldırganlardan birinin turuncu spor ayakkabısı olduğundan bahsetmiş,
kamera kayıtlarında da bu ayakkabılar defalarca tespit edilmişti. Buna rağmen
Abdelhamed`in çok dikkat çeken bu turuncu ayakkabıları giymek zorunda kalışı kaçışının
nasıl plansız olduğunun bir işareti.
Yanındaki kişi büyük bir
ihtimalle bağlantıları olan biri. Çünkü hemen hemen aynı saatlerde Hasna
Aitboulahcen adlı bir kadının telefonunun Brüksel`de bulunan kişilerce arandiği
tespit ediliyor. Hasna, Abdelhamid`in kuzinidir.
Brüksel`den alınan bu telefonların
sonucunda Hasna harekete geçiyor ve bir dostu ile birlikte Abdelhamid`i otoyol
kenarında önceden belirlenen bir noktada buluyorlar. Hasna ile gelen bu kişinin
onları polise ihbar etmiş olma olasılığı bazı basın yayın organları tarafından
dile getirilmiştir. Örnek için bakınız:
Abdelhamed, Hasna`nın yanında getirdiği
dostun polise anlattıklarına göre, çalılıkların arasında Paris saldırılarının
olduğu 13 Kasım 2015 gününün gecesi, 14 ve 15 Kasım geceleri olmak üzere toplam 3 gece
geçirmiştir. Hasna, Abdelhamed´i 16 Kasım 2015 günü akşama doğru buluyor.
Yine Hasna ile gelen bu dostun ifadesine
göre, Abdelhamed onlara Avrupa`ya akın eden göçmenlerin arasına karışarak nasıl
geçiş yaptığını anlatıyor. Kendisi Avrupa`ya Suriye`den gelen 90 teröristten
biridir. Bu kişiler Fransa`nın kırsalına yayılmışlardır. Abdelhamed onlara bu
90 kişinin lideri olduğunu, Fransa`da başka
eylemler planladıklarını anlatıyor.
Bu arada İŞİD Western Union aracılığıyla onlara EUR5.000 gönderiyor. Hasna bu parayla Abdelhamed için elbise ve ayakkabı satın alıyor. 16 Kasım 2015 gününü Abdelhamed ve Hasna birlikte geçiriyorlar.
Bu arada İŞİD Western Union aracılığıyla onlara EUR5.000 gönderiyor. Hasna bu parayla Abdelhamed için elbise ve ayakkabı satın alıyor. 16 Kasım 2015 gününü Abdelhamed ve Hasna birlikte geçiriyorlar.
17 Kasım 2015 günü Abdelhamed ve Hasna,
Paris`in Saint Denis adlı banliyösünde bir kiralık eve geçiyorlar. Bu evin
Hasna tarafından, sahibinin kiralayanlardan herhangi bir belge istememesi
nedeniyle tutulduğu belirtiliyor.
Polis 18 Kasım 2015 günü eve baskın yapıyor.
Televizyon kameraları, onların evin içinde kendilerini nasıl infilak
ettirdiklerini saniye saniye kaydediyor. Evden yine birçok cep telefonu çıkıyor.
Hatta bir kısmı infilak etkisiyle sokağa saçılıyor.
Bu olayda da görüleceği üzere Abdelhamed, eğer
gizli tanığın anlattıkları doğru ise, Abdelhamed saldırılar sonrasında dahi bir
takım kişilerle temas halindeydi. Hattâ kendisine para bile gönderilmişti.
Ancak bütün bu temasların polisin onu kolayca bulmasına neden olduğu da bir gerçek.
Ayrıca Abdelhamed`in, kuzininin yanında
getirdiği kişi o sırada onları dinliyorken pervasızca daha başka saldırılar
planladıklarını söylemesi, 90 kişinin lideri olduğundan bahsetmesi onun aslında
tam bir amatör olduğunun göstergesi.
Saleh
Abdeselam
Bu kişi, Brüksel`in Molenbeek kesiminden
Abdelhamed`in yakın arkadaşı. Kardeşi Ibrahim Abdeselam, Paris`te bir kafede kendini
infilak ettiriyor. Saleh Abdeselam, da bu stadyumda kendini infilak ettirmesi
gerekiyorken o son anda bundan vaz geçiyor ve panik içinde Brüksel`deki tanıdıklarını
arayarak kendisini Brüksel`e götürmelerini istiyor.
Aradığı kişiler Brüksel`deki Hamza
Attou (21) ve Mohamed Amri (27) isimli tanıdıklarıdır. Ona yardım eden kişiler arasında Ali Oulkadi (31) ve
Abraimi Lazez (39) adlı kişilerin de ismi geçiyor. Bunlar büyük bir olasılıkla Saleh'in telefonunda birbirleriyle konuşuyorlar. Polis daha sonra hepsini tek tek tespit edip yakalıyor. Ama Saleh her defasında kaçmayı başarıyor.
Ama Saleh'e kaçışlarında daha çok şansı yardım ediyor gibi. Bir de çabuk düşünebilmesi, çevik ve atak oluşu etkili oluyor.
Örneğin daha Paris saldırılarının ertesi günü yani 14 Kasım 2015 sabahı Fransa Belçika sınırının yakınlarındaki Cambrai kasabasından geçerken otoyolda Saleh'in arabası polis tarafından durduruluyor. Ama Saleh bu kontrolden sorunsuz geçmeyi başarıyor.
Örneğin daha Paris saldırılarının ertesi günü yani 14 Kasım 2015 sabahı Fransa Belçika sınırının yakınlarındaki Cambrai kasabasından geçerken otoyolda Saleh'in arabası polis tarafından durduruluyor. Ama Saleh bu kontrolden sorunsuz geçmeyi başarıyor.
Aynı gün, yani 14 Kasım 2015 tarihinde Saleh`i
Belçika`ya getiren otomobil, Brüksel`in Molenbeek semtinde ele geçiriliyor ve
Hamza Attou ile Mohamed Amri tutuklanıyorlar. Saleh kaçıyor. Ali Oulkadi
ve Abraimi Lazez de Molenbeek`te tutuklanıyorlar.
Saleh bundan sonraki 125 gün boyunca
polisten kaçmayı hep başarıyor. Burada dostları ve ailesi tarafından korunuyor.
Yakalanmasıyla sonuçlanan süreç, Saleh`in
yakalanmaktan son anda kurtulunca paniğe kapılarak yakınlarını çoktanberi
kullanmadığı cep telefonunu aktif hale getirmesiyle başlıyor. Burada Saleh`in
artık yılgınlığa kapıldığı ve yakalanacağını bile bile cep telefonunu aktif
hale getirdiği de düşünülebilir. Yine Saleh’in, yakalandığında avukatı aracılığıyla
kendini Fransa`ya anlatmak istediğini belirtmesi, aslında yakalanmak istediğinin
bir belirtisi. Yine yakalanacağını anlayınca kendini Abdelhamed gibi havaya uçurmaması
bir diğer gösterge. Dizinden vurulmuş olması da her şeye rağmen kaçmak istediğinin
bir belirtisi.
Bütün bunlardan çıkan sonuç, aslında
terörün Avrupa`da edindiği Kuzey Afrikalı kitlesel tabanın çok sağlam olmadığıdır.
Buradan dönüp dolaşıp İŞİD türü terörün, yani kitlesel taban edinerek belli bir
toprak parçası üzerinde tutunup, diğer müslüman ülkelerde aynı şekilde kitle
desteği edinerek yayılma stratejisinin çok geçerli olmadığını düşünebiliriz. Çünkü
İŞİD`in Avrupa`daki müslümanlar üzerinde Kuzey Afrikalılar dışında etkili olması
mümkün değil. Özellikle Almanya örneği ortadayken. Bu ülkede hakim durumda olan
Türk kökenli müslümanların teröre geçit vermeyeceği çok açık.