21 Nisan 2016 Perşembe

Avrupa'da Terör 2 : Zayıf Yanları

Geçen yazımızda Avrupa`da terörü güçlendiren unsurların neler oldugunu irdelemiştik.

Bunlar kısaca;

 1-Avrupa`da göçmen azınlığın toplumun geri kalanıyla bütünleştirilememesi ve terör örgütlerinin topluma karşı hınç ve nefretle dolup taşan, isterse Avrupa`da doğup büyümüş olsunlar bu entegre olamamış gençlerden militan devşirmelerine uygun bir müsait ortamın oluşması, yani terörün kendine özellikle Kuzey Afrikalılar arasında bir kitle tabanı edinmiş olması,

 2-Aşırı sağcı örgüt, parti ve politikaların göçmenlerin yabancılaşmasını hızlandırıp teröre katkıda bulunmaları,

 3-Fransa gibi üniter yapılarda polis devleti korkusunun istihbarat örgütlerinin yeterince gelişmesine engel olması, terörle mücadelenin mevcut kanunlarla olağan güvenlik birimlerine yürütülmeye çalışılması ve nedenle inanılması güç hantallık ve gecikmelerin ortaya çıkması,

şeklinde özetlenebilir. Yazıda buna bağlı olarak federal devletlerin terörle daha iyi mücadele edebileceği sonucuna varmıştık.

Bununla birlikte Avrupa teröre karşı nasıl kırılgansa Avrupalı terörün de kendine özgü bazı zayıflıkları var. Bu yazımızın konusu bu.

Bilindiği üzere Paris saldırıları büyük ölçüde Brüksel kaynaklı Fas`lı ve Cezayir`li göçmen çocukların oluşturduğu İŞİD hücresi tarafından gerçekleştirildi.

Baktığımızda bunların Fransa`da doğan, ancak topluma entegre olamamış gençler olduğunu görüyouz. Aralarında işsizlik oranı çok yüksek. İlk gençlik çağlarında çoğu ufak tefek suçlardan  (petty crimes) içeri girip çıkabiliyorlar.

Kuzey Afrikalı müslüman azınlık özellikle Fransa ve Belçika gibi Fransızca konuşulan ülkelerde yoğunlaşıyor. Bu ülkelerde müslüman azınlığa karşı açıkça ayrımcılık yapılmıyor ama yabancı kökenlileri toplumla bütünleştirme konusunda net bir politika da geliştirilmiyor. Yabancı kökenliler bir kenara itilmiş olarak kendi gettolarında yaşamaya bir bakıma mecbur bırakılıyorlar.

Ayrıca Fransa`da sivil toplum örgütleri görece daha zayıf. Çünkü sivil toplum örgütlerinin gelişmesi için gereken yerel yönetim desteği, üniter devletlerde yerel yönetimlere inisiyatif verilmediği için yetersiz kalıyor.

TASAM Türk Asya Stratejik Araştırmalar Merkezi (Turkish Asian Center for Strategic Studies) `nin 21.10.2010 tarihli “Fransa`daki Türk Varlığı” isimli çalışmasında şu satırlar var:

“Son yıllara kadar Fransız Devleti, ACE, FASID, FAS gibi devlet kuruluşları aracılığıyla, bazı yabancı STK’larına, kendi vatandaşlarının Fransa’ya entegrasyonunu kolaylaştırmak amacıyla malî yardım yapıyordu. Ancak, Başkan Sarkozy tarafından Göç Bakanlığı kuruldu ve göç politikaları şehir politikalarına bağlandı. Böylece göçmen statüsünde yeni gelen göçmenler 5 yıl boyunca entegrasyon desteği görmesi gereken varlıklar olarak kabul ediliyorlar.

Entegrasyon politikası artık Fransız otoriteleri tarafından direkt olarak, yani Fransız üniter devletinin usulleri gereği icra edilir hale geldiğinden, bu süreçte Fransız devletinden yardım alarak, varlıklarını sürdüren yabancıların kurduğu Sivil Toplum Kuruluşlarının çoğu yok olmaktadır.”

Yani Sarkozy, takip ettiği yabancı düşmanı politikalarıyla, göçmenlerin topluma entegre olmasını sağlayan STK`ları yok olmanın eşiğine getirmiş durumda. Sarkozy zamanındaki kuzey Afrika gençliği kökenli ayaklanmaların Fransa toplumunu nasıl altüst ettiğini geçen yazımızda hatırlatmıştık. Bu hatalı politikaların sonucu olarak gençler toplum dışına itildikçe İŞİD`in saflarına bir militan olarak kabul edilmeye hazır hale geliyorlar.

Sarkozy'ye bu imkanı veren üniter devletin yerel yönetimleri ve inisiyatifleri ezme kabiliyetidir

Öte yandan çoğunluğunu Kuzey Afrikalıların oluşturduğu bu gençliğin disiplinsiz, birçoğu uyuşturucuya alışmış, zoru görünce kaçan veya en önemli anlarda paniğe kapılan, böbürlenmeyi seven ve ağzı laf tutmayan bir yapıda olduğu anlaşılıyor.

Bunların arkasında çok geniş bir terör örgütlenmesi de yok gibi. Ortadan kaybolmaları gerektiği anda kendi başlarının çaresine bakmak zorundalar veya riskin büyük kısmı aile üyelerine kalıyor. Sık sık teröristlerle birlikte aile üyeleri de göz altına alınıyor.

Bu konuda Paris-Brüksel saldırılarında birçok örnek bulabiliriz. Ben size en çok göze batan iki örnek vereceğim: Bunlardan biri Paris saldırılarının elebaşısı olarak kabul edien Abdelhamid Abaaoud, diğeri de yine Paris saldırılarına katıldığı belirtilen, ancak kendini patlatmaktan son anda vazgeçerek, doğduğu yere Brüksel`e kaçan Saleh Abdeselam.

Abdelhamid Abaaoud

Paris saldırılarının olduğu gece bütün ülkede olağanüstü durum ilan edilmişken saldırılara katılan Iki kişi henüz hayattadır. Abdelhamid Abaaoud ve Saleh Abdeselam. Fakat bu kişilerin hayatta kalmaları önceden planlanmış bir şey değildi. Dolayısıyla bu kişiler kendi kaçışlarını kendileri planlamak zorundaydılar.

Abdelhamid Abaaoud`in kullandığı kiralık araba en son 13 Kasım gecesi, Paris`in doğu tarafında bulunan bir endüstri bölgesinde güvenlik birimleri tarafindan tespit ediliyor. Paris`ten olabildiğince çabuk uzaklaşmak isteyen Abdelhamed`in, kolaylıkla tespit edileceğini bile bile kiralık arabayı bir süre kullanmak zorunda kalışı onun aslında panik halinde olduğunun bir işareti.

Araba Croix de Chavaux istasyonu yakınlarında 13 Kasım 2015 gecesi yaklaşık saat 22.00 civarında terkediliyor.

On dakika sonra istasyonun güvenlik kamerası onu ve yanındaki bir kişiyi kayda alıyor. Abdelhamed`in ayağında turuncu spor ayakkabıları vardır. Paris saldırıları sırasında birçok tanık saldırganlardan birinin turuncu spor ayakkabısı olduğundan bahsetmiş, kamera kayıtlarında da bu ayakkabılar defalarca tespit edilmişti. Buna rağmen Abdelhamed`in çok dikkat çeken bu turuncu ayakkabıları giymek zorunda kalışı kaçışının nasıl plansız olduğunun bir işareti.

Yanındaki kişi büyük bir ihtimalle bağlantıları olan biri. Çünkü hemen hemen aynı saatlerde Hasna Aitboulahcen adlı bir kadının telefonunun Brüksel`de bulunan kişilerce arandiği tespit ediliyor. Hasna, Abdelhamid`in kuzinidir.

Brüksel`den alınan bu telefonların sonucunda Hasna harekete geçiyor ve bir dostu ile birlikte Abdelhamid`i otoyol kenarında önceden belirlenen bir noktada buluyorlar. Hasna ile gelen bu kişinin onları polise ihbar etmiş olma olasılığı bazı basın yayın organları tarafından dile getirilmiştir. Örnek için bakınız:


Abdelhamed, Hasna`nın yanında getirdiği dostun polise anlattıklarına göre, çalılıkların arasında Paris saldırılarının olduğu 13 Kasım 2015 gününün gecesi, 14 ve 15 Kasım geceleri olmak üzere toplam 3 gece geçirmiştir. Hasna, Abdelhamed´i 16 Kasım 2015 günü akşama doğru buluyor.

Yine Hasna ile gelen bu dostun ifadesine göre, Abdelhamed onlara Avrupa`ya akın eden göçmenlerin arasına karışarak nasıl geçiş yaptığını anlatıyor. Kendisi Avrupa`ya Suriye`den gelen 90 teröristten biridir. Bu kişiler Fransa`nın kırsalına yayılmışlardır. Abdelhamed onlara bu 90 kişinin lideri olduğunu, Fransa`da başka eylemler planladıklarını anlatıyor. 

Bu arada İŞİD Western Union aracılığıyla onlara EUR5.000 gönderiyor. Hasna bu parayla Abdelhamed için elbise ve ayakkabı satın alıyor. 16 Kasım 2015 gününü Abdelhamed ve Hasna birlikte geçiriyorlar.

17 Kasım 2015 günü Abdelhamed ve Hasna, Paris`in Saint Denis adlı banliyösünde bir kiralık eve geçiyorlar. Bu evin Hasna tarafından, sahibinin kiralayanlardan herhangi bir belge istememesi nedeniyle tutulduğu belirtiliyor.

Polis 18 Kasım 2015 günü eve baskın yapıyor. Televizyon kameraları, onların evin içinde kendilerini nasıl infilak ettirdiklerini saniye saniye kaydediyor. Evden yine birçok cep telefonu çıkıyor. Hatta bir kısmı infilak etkisiyle sokağa saçılıyor.

Bu olayda da görüleceği üzere Abdelhamed, eğer gizli tanığın anlattıkları doğru ise, Abdelhamed saldırılar sonrasında dahi bir takım kişilerle temas halindeydi. Hattâ kendisine para bile gönderilmişti. Ancak bütün bu temasların polisin onu kolayca bulmasına neden olduğu da bir gerçek.

Ayrıca Abdelhamed`in, kuzininin yanında getirdiği kişi o sırada onları dinliyorken pervasızca daha başka saldırılar planladıklarını söylemesi, 90 kişinin lideri olduğundan bahsetmesi onun aslında tam bir amatör olduğunun göstergesi.

Saleh Abdeselam

Bu kişi, Brüksel`in Molenbeek kesiminden Abdelhamed`in yakın arkadaşı. Kardeşi Ibrahim Abdeselam, Paris`te bir kafede kendini infilak ettiriyor. Saleh Abdeselam, da bu stadyumda kendini infilak ettirmesi gerekiyorken o son anda bundan vaz geçiyor ve panik içinde Brüksel`deki tanıdıklarını arayarak kendisini Brüksel`e götürmelerini istiyor.

Aradığı kişiler Brüksel`deki Hamza Attou (21) ve Mohamed Amri (27) isimli tanıdıklarıdır. Ona yardım eden kişiler arasında Ali Oulkadi (31) ve Abraimi Lazez (39) adlı kişilerin de ismi geçiyor. Bunlar büyük bir olasılıkla Saleh'in telefonunda birbirleriyle konuşuyorlar. Polis daha sonra hepsini tek tek tespit edip yakalıyor. Ama Saleh her defasında kaçmayı başarıyor.

Ama Saleh'e kaçışlarında daha çok şansı yardım ediyor gibi. Bir de çabuk düşünebilmesi, çevik ve atak oluşu etkili oluyor. 

Örneğin daha Paris saldırılarının ertesi günü yani 14 Kasım 2015 sabahı Fransa Belçika sınırının yakınlarındaki Cambrai kasabasından geçerken otoyolda Saleh'in arabası polis tarafından durduruluyor. Ama Saleh bu kontrolden sorunsuz geçmeyi başarıyor.

Aynı gün, yani 14 Kasım 2015 tarihinde Saleh`i Belçika`ya getiren otomobil, Brüksel`in Molenbeek semtinde ele geçiriliyor ve Hamza Attou ile Mohamed Amri tutuklanıyorlar. Saleh kaçıyor. Ali Oulkadi ve Abraimi Lazez de Molenbeek`te tutuklanıyorlar.

Saleh bundan sonraki 125 gün boyunca polisten kaçmayı hep başarıyor. Burada dostları ve ailesi tarafından korunuyor.

Yakalanmasıyla sonuçlanan süreç, Saleh`in yakalanmaktan son anda kurtulunca paniğe kapılarak yakınlarını çoktanberi kullanmadığı cep telefonunu aktif hale getirmesiyle başlıyor. Burada Saleh`in artık yılgınlığa kapıldığı ve yakalanacağını bile bile cep telefonunu aktif hale getirdiği de düşünülebilir. Yine Saleh’in, yakalandığında avukatı aracılığıyla kendini Fransa`ya anlatmak istediğini belirtmesi, aslında yakalanmak istediğinin bir belirtisi. Yine yakalanacağını anlayınca kendini Abdelhamed gibi havaya uçurmaması bir diğer gösterge. Dizinden vurulmuş olması da her şeye rağmen kaçmak istediğinin bir belirtisi.

Bütün bunlardan çıkan sonuç, aslında terörün Avrupa`da edindiği Kuzey Afrikalı kitlesel tabanın çok sağlam olmadığıdır. Buradan dönüp dolaşıp İŞİD türü terörün, yani kitlesel taban edinerek belli bir toprak parçası üzerinde tutunup, diğer müslüman ülkelerde aynı şekilde kitle desteği edinerek yayılma stratejisinin çok geçerli olmadığını düşünebiliriz. Çünkü İŞİD`in Avrupa`daki müslümanlar üzerinde Kuzey Afrikalılar dışında etkili olması mümkün değil. Özellikle Almanya örneği ortadayken. Bu ülkede hakim durumda olan Türk kökenli müslümanların teröre geçit vermeyeceği çok açık.  

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder