22 Ağustos 2014 Cuma

Anti-Erdogan Blogunun Aksayan Ayagi: MHP

Bir önceki yazimda Türkiye`deki muhalefetin bir anti Erdogan bloguna dönüstügünü, blogu meydana getiren siyasi partilerin arasinda farkliliklar olmasina ragmen bu birlikteligin devam etmesi icin yeterli neden bulundugunu, hatta bloga önümüzdeki dönemde yeni katilimlar olacagini (Gül-Babacan ikilisi gibi) belirtmistim.

Pekiyi, bu gelisen tepki Türkiye`de iktidarin degismesi icin yeterli olacak midir? Soru bu aslinda. Evet, tepki giderek daha organize olan bir iktidar alternatifi olmaya dogru gidiyor. Yavas yavas sekillenen bir koalisyon olusumu var. Ancak bu yönelimin basarili olabilmes icin, merkezinde CHP ve MHP`nin bulunacagi blogun Türkiye`yi iyi yönetecegine halki inandirmasi sart.

Maalesef Özal, „Türkiye koalisyonlarla yönetilemez“ cümlesini söyledigi tarihten itibaren Türkiye`de kurulan koalisyonlar (basta Ecevit-Bahceli koalisyonu olmak üzere) yolsuzlugun ve lackaligin alip basini yürüdügü, kayip yillar olarak tarihe gectiler. Bugün halkin cok büyük bir neden olmadikca, tek parti iktidarini birakip koalisyonlara evet diyecegini düsünmek zor. Hele hele 12 yillik basarili sayilabilecek bir AKP iktidarindan sonra.

Öte yandan Türkiye bir cari acik ülkesi... Cari acik veren Türkiye ve Hindistan gibi ülkelerde radikalizm yükseliyor ve uzlasma kültürü giderek yok oluyor. Bu da tek parti iktidarlarinin isbasina gelmesine neden oluyor. Tek parti iktidarlari kacinilmaz olarak güc merkezilesmesine, bürokratlarin kölelesmesine, gücler ayriligi ilkesinin zayiflamasina, hukuksuzluk ve yolsuzluklarin toplumun geneline yayilmasina neden oluyor.

Fakat yine Türkiye ve Hindistan gibi ülkelerde, demokratik kurumlar ve sivil toplum kuruluslari bir sekilde kök saldigi icin, tek parti iktidarlari, Kuzey Kore ya da Kazakistan`da oldugu gibi, toplumun bütününe hakim olamiyorlar. Atesli bir tartisma ortami sürüp gidiyor. Ama bu tartisma toplumlar belli bir olgunluk seviyesini yakaladigindan silahli catisma ortamina pek sürüklenmiyor.

Pekiyi ne olacak? Eninde sonunda büyüyen tepki tek parti oligarsisini, güc merkezilesmesini darmadagin edecek, bu kacinilmaz. Yerine her ne kadar toplum cok hazirlikli ve istekli degilse de bir koalisyon kurulacak. Iktidarlar en güclü olduklari zaman yikilirlar. Thatcher iktidari böyleydi örnegin. Iktidarda oldugu zaman hicbir secimi kaybetmeyen Thatcher`in girecegi bütün secimleri de kazanacagi kesinlesmisti. Ama onun önü önce kendi partisi tarafindan kesildi. Dolayisiyla sadece halkin destegi, kisisel karizma; demokratik toplumlarda iktidarlari ayakta tutmaya yetmez. Iktidarin toplumun geri kalan kismiyla organik bir bütünlük icinde calismasi gerekir. Yani Abdullah Gül`ün "Demokrasi sadece secime indirgenemez" lâfi bu acidan dogrudur. Tabii gelismis demokrasilerde... Cünkü bu tür toplumlarda sürekli kanaat ortaya koyan ve yeni tartismalar acarak toplum yasamini sürekli bir referandum haline getiren sivil toplum kuruluslari agi vardir. Ama Türkiye ve Hindistan gibi ülkeler de azimsanmayacak bir demokratik tecrübe birikimi olustugundan ayni kurallarin bu ülkeler icin de gecerli oldugunu söyleyebiliriz.

Bu arada, AKP, iktidari birakmamak icin provokasyonlara basvurabilir. Gezi olaylari sirasinda ortaya cikan eli sopali adamlar, Erdogan`nin biriyantinli danismaninin ic savas tehditleri, aslinda AKP`nin bu ic catisma ortamina cesitli bicimlerde hazirlandigini gösteriyor. Ama toplumun olgunluk düzeyi, 1980 öncesi gibi bir catisma ortamina prim vermeyecektir. 

Olayi salt secim sonuclari isiginda incelersek bile altan alta yükselen dalgayi yakalamamiz mümkün. Cumhurbaskanligi secimleri gösterdi ki, önümüzdeki 2015 secimlerinde, AKP`nin 330 sandalye kazanmasi artik olanaksizlasmistir. Sandalye dagiliminda AKP`nin 300`ün altina düsecegi neredeyse kesin gibidir. Kürt milletvekilleriyle birlikte Erdogan`in bir anayasa referandumunu zorlamasi ise, bastan anayasayi "Öcalan`a özgürlük anayasasi" haline getirecegi icin düsünülmesi zor ihtimaldir. Böyle bir gelisme ancak ve ancak MHP`yi %20`lerin üzerine tasir. Bu nedenle MHP`nin ekmegine yag sürmemek icin AKP Kürtlerle isbirligi icinde bulunduguna dair bir görüntü vermekten kacinacaktir.

Yani nereden bakilirsa bakilsin CHP ve MHP`nin etrafinda kümelenecek bir anti-Erdogan blogunun sansi fazla görünüyor. Ancak bu yapinin aksayan bir tarafi var: o da MHP`nin son derece kaypak bir zemin üzerinde oturmasi ve alacagi oy oraninin gitgide daha kestirilemez bir hal almasidir.. Cünkü aslinda MHP`yi meydana getiren kosullarin Kürt barisinin sessiz sedasiz ilerlemesi ile birlikte yavas yavas ortadan kalktigini görüyoruz. MHP, 1980 öncesi parlamentoda 2-3 millevekili ile temsil edilen kücük bir partiydi. Önemi, parlamento disi organizasyonlarla kurdugu ve bugün hâlâ cok iyi aydinlanamayan iliskilerden kaynaklanmaktaydi.

Ama ne zaman ki, Kürt sorunu alevlenmeye ve PKK ortaya cikmaya ve saga sola saldirmaya basladi, MHP de kitleselleserek büyük bir parti olma yoluna girdi. Yani MHP, Kürt sorununa paralel olarak büyüyen, bu soruna endeksli bir partidir. Bir bakima Kürt sorununa verilen milliyetci cevabin partisidir, diyebiliriz. Kürt sorunu bariscil cözüm yoluna geri dönülmez bicimde girerse, MHP de yeniden kücük bir parti olacak midir? Durum onu gösteriyor.

MHP`nin erime süreci

MHP cözüm süreci adi verilen Kürt Barisi`nin ülkenin bölünmesine yol acacagini öne sürerek aslinda Kürt sorununa kendini geri dönüssüz bir sekilde endekslemis oldu. Kürt Barisi`nin Türkiye`yi bölmek bir yana, daha da saglamlastirdigi, üstelik bununla da kalmayip Türkiye`yi Misak-i Milli sinirlari icinde yer alan Kuzey Irak ile bütünlestirdigi her gecen gün daha iyi anlasilinca, üstelik Kürt siyasi hareketinin parlayan ismi Selahattin Demirtas cumhurbaskani adayi olarak ortaya cikip, birlik yönünde güclü mesajlar vermeye baslayinca MHP`nin durumu iyice zorlasti. MHP`nin tabani hizla erimeye ve AKP saflarina katilmaya basladi. Bu erime özellikle MHP`nin Karadeniz`deki kalelerinde gözle görünür bir hal aldi. Örnegin Karabük ve Bartin`da; daha doguda Kars`ta MHP eridi.

Bunu secim sonuclarindan anliyoruz:

CHP ve MHP 30 Mart yerel secimlerinde toplam olarak 19.400.825 oy aldilar.

CHP ve MHP`nin destekledigi Ekmeleddin Ihsanoglu`na verilen oylarin toplami ise 15.587.720.

Yani arada 3.813.105 kisilik bir azalma var. 

Tayyip Erdogan ise 30 Marttaki AKP`nin aldigi oya göre cumhurbaskanligi secimlerinde 1.530.303 daha fazla oy aldi. Tayyip Erdogan`a giden oylarin MHP`den geldigini söylemek icin kâhin olmaya gerek yok.

Öte yandan Demirtas`in aldigi 1.028.321 fazla oyun da CHP`den geldigini söylemek mümkün.

Ama Erdogan`a ve Demirtas`a verilen fazla oylarin toplami, yine de CHP-MHP`nin oylarindaki azalmayi gösteren 3.813.105 rakamina esit degil. Arada 1.254.481`lik bir ilave fark var. Bunlar CHP`li ve MHP`li olup da adaylari Ekmeleddin Ihsanoglu`na isinamayan bu yüzden sandiga gitmeyen secmenlerdir.  .

Buna göre, sandiga gitmeyenlerin hepsinin CHP`li oldugunu varsayarsak bile MHP`deki erime %20`yi bulmaktadir. CHP`deki erime de asagi yukari bu kadardir. Ancak CHP`nin erimesinin gercek bir erime olmadigi Selahattin Demirtas`a verilen oylarin ödünc oldugunu, cesaretlendirme oylari oldugunu, sandiga gitmeyenlerin ise aslinda „fazla“ CHP`li olduklari icin secime katilmadiklari düsünülebilir. Yani bunlar CHP`nin kalici bir iktidar alternatifi olmasi durumunda partilerine geri döneceklerdir. Ama Erdogan`a giden 1.530,303 MHP`linin yeniden partilerine dönecegine dair hicbir ipucu yok. Cünkü bunlar büyük ölcüde Kürt barisinin sorunsuz ilerlemesi karsisinda partilerinden kopmus olan secmenlerdir. Kürt barisi birligi güclendirici adimlar ve mesajlar seklinde ilerledikce MHP de erimeye devam edecektir.

Kürt barisini idare edenlerin bütün amacinin MHP`yi barajin altina itmek, HDP`yi %10`un üzerine cikarmak oldugu, kiralik anket sirketlerinin simdiden yayimlamaya basladigi sözüm ona anket sonuclarindan anlasiliyor. Buradan yola cikarak Demirtas`in özellikle MHP`yi erime sürecine sokmak icin baris sürecinin mimarlari tarafindan olusturulan ortak bir proje oldugu sonucunu cikarabiliriz.

Demirtas`in oynadigi rol

Demirtas`in samimiyetinden kusku duymak icin bir neden yok. Ama onun muhalefet saflarina sokulan bir Troya ati oldugu asikâr. Öyle bir Troya ati ki, gülümseyen yüzü, zekice esprileri ve demokratik mesajlari ile milyonlarin gönlünü fethetmesini bildi. Ama yol actigi sonuclar bakimindan tamamen Erdogan`in ekmegine yag sürdü denilebilir. Bu figürün tamamen demokratik bir kukla rolü oynadigi, Öcalan ve Erdogan`a, dolayisiyla tüm baris sürecine karsi demokratik kitlelerin gösterdigi tepkiyi yumusatmak ve ayni zamanda MHP`yi eritmek icin ortaya cikarildigi, rolünü tamamladiktan sonra ipinin cekilecegi ve sahneden alinacagi düsünülebilir.

Demirtas`in kampanyasi sirasinda öne sürdügü fikirlerde öyle bosluklar, sarfettigi öyle kritik cümleler vardi ki, bunlar kimin ne oldugu konusunda 200 yillik bir tecrübeye sahip Türkiye`nin demokratik kamuoyunun gözünden kacmadi.  Bunlardan en göze batani cumhurbaskanligi kampanyasi sirasinda Demirtas`in ikinci tura iliskin sorulara cevap verirken ileri sürdügü fikirlerdir. Demirtas, ikinci tur konusunda sorulan israrli sorulara hep kacamak cevaplar verdi. Neden? Cünkü bu projede ikinci tur fikri yoktu da ondan. Eger kazara secim ikinci tura kalsaydi Demirtas`in zor duruma düsecegi, tabanini Erdogan`a yönlendirmek zorunda kalacagi ve bütün ettigi o demokrasi yanlisi laflari geri yutmak zorunda kalacagi belliydi. Kampanya sirasinda „Demirtaş: Bana verilecek her oy HDP’ye verilecek oy anlamına gelmeyecektir“ derken bunu söylemek istiyordu aslinda. O nedenle Erdogan birinci tura o kadar asildi, bütün devlet imkânlarini sonuna kadar kullandi, basini cok sıkı denetledi. Eger ikinci tura kalsaydi bütün proje cökecekti.

Demirtas`in sarfettigi cümlelerden bir digeri de: „Çankaya hedefimiz kalıcı barış açısından stratejik bir öneme sahiptir“, cümlesidir. Bu lastikli bir o kadar da genis bir arka plani olan cümleyle Demirtas, PKK-KCK ile Türkiye Cumhuriyeti`nin yönetici elitleri arasindaki arabuluculuk rolünü cumhurbaskani olarak daha genis imkânlarla oynayacagini ifade etti. Baris sürecinin demokratik hedeflere ulasarak gerceklesecegine iliskin beyanlariyla birlestirirseniz ortaya söyle bir sonuc cikar: Taraflardan biri, yani PKK ve KCK özünde demokratik bir yapiya sahiptir. Demokratik olmayan aslinda Türkiye Cumhuriyeti`dir. Pekiyi PKK-KCK gercekten demokratik midir? Bu kurumlarin fikir babasi Öcalan gercekten demokrat bir kisilik midir? Bu sorular havada asili kaldi. Kendisini bizzat PKK`nin bir sözcüsü degil de, onunla Türkiye arasinda bir arabulucu gibi sunmasi, PKK ve KCK`yi da gerekirse demokratik ülkeler konusunda dönüstürürüm, mesaji icermiyordu. Elestirdigi hep Türkiye Cumhuriyeti`ydi. Asla PKK-KCK hakkinda elestiri anlaminda bir sey söylemedi. O halde gercekten bir arabulucu mudur, yoksa PKK-KCK`nin bir sözcüsü müdür, sorusu zihinleri hep kurcaladi. Veya nereye kadar arabulucu, nereye kadar sözcü; ne zaman arabulucu, ne zaman sözcü? Iste bu sorular bize MHP`nin hâlâ neden varoldugunu acikliyor. MHP, Demirtas`a duyulan güven oraninda gerileyecek, Demirtas`a duyulan tepki oraninda büyüyecektir. Yani kisacasi Öcalan etkili siyasi figür olarak kaldigi sürece MHP de var olmaya devam edecektir.

Bu acidan MHP`yi %10 barajinin altina itmek düsüncesi, hele hele 2015 secimlerine 10 ay kalmisken abesle istigal gibi görünüyor. MHP`nin cözüm süreci ilelerdikce eriyecegi dogru. Ama kafalarda soru isaretleri varken ve derme catma karakollarda öldürülen 20 yasindaki cocuklarin hatirasi hâlâ zihinlerdeyken bu partinin yüzde 10`un altina inecegini düsünmek yanlis.  

Bu nedenle Erdogan`in 2015 secimleri icin kurdugu oyun plani giderek daha riskli ve tutmasi olanaksiz bir plan olarak görünüyor. Büyük bir ihtimalle siyasi risk, önümüzdeki 10 aylik dönemi kaplayacak. 2015 secimleri ise ya kilpayi AKP iktidari ya da kilpayi bir CHP-MHP koalisyonu kurulmasina neden olacak. Her iki secenek de belli bir süre siyasi istikrarsizligin artarak sürecegi anlamina gelmektedir. Zaten Erdogan cumhurbaskani secildi secileli Borsa o nedenle israrli bir sekilde düstü. Bati`nin cesitli derecelendirme kuruluslari aciklama üstüne aciklama yaptilar.



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder