Gün gecmiyor ki, yeni bir aile katliami haberi gazetelerde yer almasin. Aile üyelerinin toplu olarak ortadan kaldirildigi bu tüyler ürpertici katliamlar, hepmizi derinden sarsiyor. Bu öldürmeler Türkiye`nin basetmek zorunda oldugu sosyal sorunlarin basinda gelir. Sorun büyük ölcüde Orta Dogu kökenlidir. Bu cografyada insanlar arasindaki sorunlarin öldürerek cözülmesi gelenegi vardir. Kan davalarinda genellikle bir ailenin son bireyi ortadan kaldirilincaya kadar öldürmeye devam edilir. Yani herhangi bir sorun direkt ailenin kimligi ile özdeslestirilir. Sorunun aslinda damarlarda, kanda ve genlerde oldugu seklinde inancin somutlastirilmis ifadesidir bu.
Atatürk de bir zamanlar "Muhtac oldugun kudret, damarlarindaki asil kanda mevcuttur," dememis miydi? Atatürk`ün bu söylemi tabii ki politik, yani kitlelerin gönlünü almaya yönelik bir söylemdir. Ama toplumun bilincaltina seslendigi de bir gercektir.
Diger bir ifade ile, cözüm nasil "kan"da mevcutsa, sorun da yine o "kan"da mevcut olmalidir. "Kan"dir söz konusu olan. Yani sorun, düsüncelerden kaynaklanan, yaratici düsünce ve calismayla, emekle ortadan kaldirilabilecek bir sey degildir. Tek cözüm yolu vardir: o da öldürmedir.
Öldürmenin bir cözüm yolu oldugu seklindeki toplumun bilincaltina yerlesmis olan güclü inanc, bazi kisilerin "Sallandiracaksin bunlari!" seklinde idam cezasinin geri getirilmesini isteme seklinde de tezahür eder.
Fakat aile katliamlarinin baska bir boyutu da var. Cogu katliamda aileler, bazen kendi üyelerinden biri tarafindan ortadan kaldirilmaktadir. Bu "ortadan kaldirici" ani gelisen tepkisel katliamlarda genellikle baba veya en büyük erkek kardes olmaktadir. Bu durumda katliamlar genellikle "cinnet" görüntüsü altinda yapilmaktadir ve aile babasi veya en büyük erkek kardes, katliami yaptiktan sonra intihar eder. Planli öldürmelerde ise genelde, az ceza alir, hapisten ciktiktan sonra hayatina devam eder düsüncesiyle töreye göre, ailenin namusuna leke sürdügüne inanilan "abla" ailesi tarafindan en kücük erkek kardese öldürtülür. Öldürme görevinin erkege verilmesi ve erkegin kendini öldürmeye programlamasi ilginctir. Türkiye`de hicbir aile bir kadin tarafindan ortadan kaldirilmamistir. Aslinda bütün dünyada serî katillerin yüzde doksan dokuzunun erkek olmasi, cellatlik mesleginin erkeklerin tekelinde olmasi da alti cizilmesi gereken gerceklerden biridir.
Yani bir yanda cözülmesi gereken bir sorun var. Örnegin aclik var, köyden kente göc var, uyum sorunlari var, asagilanma var. Diger yanda cözüm olarak insanlara önerilen tek bir yol var: öldürme... Aile katliamlari bu sekilde ortaya cikmaktadir. Yalniz, büyük sehirlerde "sorun" olarak algilanan sey, artik namus, töre, kan davasi gibi feodalizmin klasiklesmis sorunlari olmamaktadir. Cünkü insanlar sehre bu tür degerlerin artik hayatlarindaki eski anlamini yitireceklerini bilerek gelmektedirler. Sorun olarak daha ziyade, issizlik, parasizlik sehre uyum sorunlari, asagilanma ve dislanma gibi kapitalizme özgü sorunlar algilanmaktadir. Bu sorunlarla basedebilmek icin gelistirilen kapitalizme özgü, sendikalasma, dayanisma, is birakma, gösteri yapma, yargiya basvurma, psikologa gitme gibi sorun cözme, en azindan cözümü zorlama yöntemleriyle daha tanisamadiklari icin kendi öldürme yöntemlerine basvurmaktadirlar.
Atatürk de bir zamanlar "Muhtac oldugun kudret, damarlarindaki asil kanda mevcuttur," dememis miydi? Atatürk`ün bu söylemi tabii ki politik, yani kitlelerin gönlünü almaya yönelik bir söylemdir. Ama toplumun bilincaltina seslendigi de bir gercektir.
Diger bir ifade ile, cözüm nasil "kan"da mevcutsa, sorun da yine o "kan"da mevcut olmalidir. "Kan"dir söz konusu olan. Yani sorun, düsüncelerden kaynaklanan, yaratici düsünce ve calismayla, emekle ortadan kaldirilabilecek bir sey degildir. Tek cözüm yolu vardir: o da öldürmedir.
Öldürmenin bir cözüm yolu oldugu seklindeki toplumun bilincaltina yerlesmis olan güclü inanc, bazi kisilerin "Sallandiracaksin bunlari!" seklinde idam cezasinin geri getirilmesini isteme seklinde de tezahür eder.
Fakat aile katliamlarinin baska bir boyutu da var. Cogu katliamda aileler, bazen kendi üyelerinden biri tarafindan ortadan kaldirilmaktadir. Bu "ortadan kaldirici" ani gelisen tepkisel katliamlarda genellikle baba veya en büyük erkek kardes olmaktadir. Bu durumda katliamlar genellikle "cinnet" görüntüsü altinda yapilmaktadir ve aile babasi veya en büyük erkek kardes, katliami yaptiktan sonra intihar eder. Planli öldürmelerde ise genelde, az ceza alir, hapisten ciktiktan sonra hayatina devam eder düsüncesiyle töreye göre, ailenin namusuna leke sürdügüne inanilan "abla" ailesi tarafindan en kücük erkek kardese öldürtülür. Öldürme görevinin erkege verilmesi ve erkegin kendini öldürmeye programlamasi ilginctir. Türkiye`de hicbir aile bir kadin tarafindan ortadan kaldirilmamistir. Aslinda bütün dünyada serî katillerin yüzde doksan dokuzunun erkek olmasi, cellatlik mesleginin erkeklerin tekelinde olmasi da alti cizilmesi gereken gerceklerden biridir.
Yani bir yanda cözülmesi gereken bir sorun var. Örnegin aclik var, köyden kente göc var, uyum sorunlari var, asagilanma var. Diger yanda cözüm olarak insanlara önerilen tek bir yol var: öldürme... Aile katliamlari bu sekilde ortaya cikmaktadir. Yalniz, büyük sehirlerde "sorun" olarak algilanan sey, artik namus, töre, kan davasi gibi feodalizmin klasiklesmis sorunlari olmamaktadir. Cünkü insanlar sehre bu tür degerlerin artik hayatlarindaki eski anlamini yitireceklerini bilerek gelmektedirler. Sorun olarak daha ziyade, issizlik, parasizlik sehre uyum sorunlari, asagilanma ve dislanma gibi kapitalizme özgü sorunlar algilanmaktadir. Bu sorunlarla basedebilmek icin gelistirilen kapitalizme özgü, sendikalasma, dayanisma, is birakma, gösteri yapma, yargiya basvurma, psikologa gitme gibi sorun cözme, en azindan cözümü zorlama yöntemleriyle daha tanisamadiklari icin kendi öldürme yöntemlerine basvurmaktadirlar.
Bakiniz, size bir örnek vereyim. Türkiye 2 Kasim 2012`de yine böyle bir katliam haberiyle sarsildi. Katliam Bagcilar semtinde yapilmisti. Tekstil iscisi Ergin Sargik, esi Sacide Sargik`i, kardesi Bayram Sargik`i ve cocuklari ; Suzan (18), Gülcan (14), Sevda Sarkık (15) ve Abidin Sargik`i (5)`i öldürdü. Erhan (8) ve Ercan,' i (8) ise agir yaraladi. Bu cocuklar simdi yasiyor mu, bu bilinmiyor. Yani toplam 3 kiz cocuk, 3 erkek cocuk, bir es ve bir erkek kardes, ailenin reisi tarafindan öldürüldü veya agir yaralandi. Öldürülenlerden geriye sadece fotoğrafları kaldı. Amca oglu Mehmet Sargik, olaydan sonra Engin Sargik icin: "Gayet sakin bir insandı. Evinden işine gider gelirdi. Çocuklarının ailesinin ekmeğinin peşindeydi. Herhangi bir sorununu ne duyduk ne de gördük. Hiç kimseyle problemi dahi yoktu." ifadelerini kullanmisti. Bakiniz bir sonraki gün cikan Milliyet Gazetesi.
"Herhangi bir sorununu ne duyduk ne de gördük", diyor amcaoglu. Bu söze mim koyalim. Yani amcaoglu acligi, fakirligi, issizligi aslinda bir öldürme nedeni olarak algilamiyor. Cünkü kendisi büyük bir ihtimalle uzunca bir süredir sehirde yasamaktadir ve kapitalist sorun cözme yöntemlerini artik geri dönüssüz olarak benimsemistir. Akrabasinin "ekmek pesinde" oldugunu söylemesi, onun fakrü zaruret icinde oldugunu bildigini, ancak bunu dogal olarak kabul ettigini göstermektedir. Cünkü sehre yeni gelenlerin, yeni yasamlarina alisincaya kadar bir müddet "sürünmesi" dogal kabul edilmektedir.
Gazeteler bu arada bol bol yalan haberler yayimladilar. Örnegin Engin Sargik`in esi Sacide Sargik`la, kayinbiraderi Bayram Sargik`in arasinda bir iliski oldugundan süphelenildi. Ikisi arasinda cok sayida mesajlasma oldugundan, Bayram Sargik`in cep telefonunun faturasinin cok kabarik geldiginden, agabeyiyle bu fatura yüzünden tartistiklarindan, agabeyin iliskiden süphelendigi icin cinnet getirdiginden bahsedildi. Gazeteler yasak ask, aile ici ensest haberleriyle doldu birden. Katliam, yasak ask icin yapilmisti. Fakat birkac gün sonra akrabalarin ifadeleri, öldürülen kadinin, birakin cep telefonu kullanmayi, okuma yazmasinin bile olmadigini ortaya cikardi. Yani kisacasi yasak ask falan yoktu ortalikta. Bizim Türk basini yasak ask hikâyelerine bayilir. Cünkü toplumda, özellikle genc erkeklerde bir "zina", evli kadinlarla, üstelik kocanin da hazir bulundugu ortamlarda, onun onayiyla seks yapma saplantisi vardir. "Issiz Adam" filmi neden meshur oldu dersiniz? Basin da bu saplantiyi bildigi icin hemen haberlerin icine bir tutam "zina" serpistirir. Böylece haberlerin daha kolay okuyucu bulacagi hesaplanir. Bu yakistirmalari yapan basin yalani ortaya cikinca utandi mi? Hayir, ne gezer! Türkiye basininda utanma diye bir sey yoktur cünkü.
Gazeteler bu arada bol bol yalan haberler yayimladilar. Örnegin Engin Sargik`in esi Sacide Sargik`la, kayinbiraderi Bayram Sargik`in arasinda bir iliski oldugundan süphelenildi. Ikisi arasinda cok sayida mesajlasma oldugundan, Bayram Sargik`in cep telefonunun faturasinin cok kabarik geldiginden, agabeyiyle bu fatura yüzünden tartistiklarindan, agabeyin iliskiden süphelendigi icin cinnet getirdiginden bahsedildi. Gazeteler yasak ask, aile ici ensest haberleriyle doldu birden. Katliam, yasak ask icin yapilmisti. Fakat birkac gün sonra akrabalarin ifadeleri, öldürülen kadinin, birakin cep telefonu kullanmayi, okuma yazmasinin bile olmadigini ortaya cikardi. Yani kisacasi yasak ask falan yoktu ortalikta. Bizim Türk basini yasak ask hikâyelerine bayilir. Cünkü toplumda, özellikle genc erkeklerde bir "zina", evli kadinlarla, üstelik kocanin da hazir bulundugu ortamlarda, onun onayiyla seks yapma saplantisi vardir. "Issiz Adam" filmi neden meshur oldu dersiniz? Basin da bu saplantiyi bildigi icin hemen haberlerin icine bir tutam "zina" serpistirir. Böylece haberlerin daha kolay okuyucu bulacagi hesaplanir. Bu yakistirmalari yapan basin yalani ortaya cikinca utandi mi? Hayir, ne gezer! Türkiye basininda utanma diye bir sey yoktur cünkü.
Her neyse! Peki adam durup dururken bu güzelim insanlari neden yok etmisti? Olayin ayrintilari yavas yavas ortaya döküldükce Türkiye insaninin derin caresizligini ve köseye sikismisligini anliyorsunuz. Bu köseye sikismislik karsisinda, kültür sokuna ugrayan insanlar ölümden baska care bulamiyor. Cünkü sorun algilandigi an, cözüm, yani öldürme fikri de kendiliginden ortaya cikiyor.
Katliamdan önce adami calistigi tekstil fabrikasi isine son vermisti. Belki fabrika degil, bir tekstil atölyesiydi bu. Haksiz yere, tazminatsiz isten cikarildigini düsünen Engin Sargik, tekstil fabrikasi aleyhine, isten cikarilan diger arkadaslariyla birlikte dava acmaya karar verdi. Ancak dava acmak icin gerekli mahkeme masrafi, kisi basina 250 liraydi ve isten cikarilan Engin`in cebinde sadece 5 lira vardi. Dava dilekcesi masrafini arkadaslari karsiladilar. O dava dosyasi, tozlu raflarda duruyor simdi. Türk insaninin cevapsiz kalan sorularini temsil ederek.
Engin, Istanbul`a gelmeden memleketi olan Batman`da bir ara hayvan ticareti yapmis, ancak o isi iflas ederek ve mal varliginin hemen tamamini kaybederek birakmak zorunda kalmisti.
Insanlar tazminatsiz olarak isten cikariliyor. Bu insanlarin aslinda hicbir sosyal güvencesi yok. Dayanacaklari bir aile örgütlenmesi de bulunmuyor. Akrabalarin hemen hepsi, onlar gibi caresiz, cünkü onlar da sehre yeni gelmisler, hayata tutunmaya calisiyorlar. Üstelik memleketlerinden devraldiklari feodal gurur yakalarini birakmiyor. Onlarin baskalarindan para istemesine engel oluyor.
Hayvancilik kirsal kesimde cökertilmis. Özellikle güney dogu Anadolu`dan göc dalgalari, bu nedenle büyük sehirlere vurmakta. Bu hayata tutunmaya calisan insanlarin tutunacaklari hicbir dal yok. Issizlik yardimi, sosyal maliyet olarak kabul ediliyor ve buna yanasilmiyor. Tersanelerde, surda, burda, cok basit emniyet tedbirleri, örnegin 3 liralik gaz maskesiyle önlenebilecek is kazalarinda her gün isciler can veriyor. Emniyet tedbirlerini, maliyetleri kabartacagi icin kabul edilmiyor. Bu emniyet tedbirlerini almayan is yerleri, örnegin tersaneler, cezalandiriliyor mu? Hayir! Topkapi`da, kis günü cadirlarin icinde isinmaya calisirken iscilerin yaktiklari sobadan cikan kivilcimlarin cadirlari tutusturmasi sonucu yanarak ölenlerin hesabi soruldu mu? Bu sorular böyle devam edip gider. Cünkü var olan düzen, islamcilik maskesi takmis olan bir "turbo kapitalizm"den baska bir sey degildir. Yani var olan iktidar sahipleri, bu iscilerin sefalate itilmesinin önüne gecebilecek issizlik yardimi, cocuk yardimi gibi harcamalari, kalkinmayi engelleyici yükler olarak görmekte ve bu harcamalari yapmamaktadir. Söyle düsünülmektedir: "take off" noktasini yakalayincaya kadar, bu sosyal maliyetlere katlanilmalidir. Nasil ki Cin`de, Tayland`da, Filipinler`de bir canak pirinc ugruna bütün gün calismaya hazir olan kitleler varsa, isgücü maliyetlerinde rekabeti yakalamak icin Türkiye de bu insanlarin sefalete itilmesine ses cikarmamalidir. Yalniz unutulmamasi gereken bir sey var: Cin`de evet bir canak ugruna bütün gün calisiyor insanlar, ama hic olmazsa calisiyor, bir is bulabiliyorlar. Dünya Bankasi verilerine göre, Cin`in 2000-2011 arasi ortalama büyüme hizi %10,8`dir. Hindistan ayni dönemde ortalama %7`lik bir büyüme hizi yakalanmistir. Nijerya`da bu hiz, %6 civarindadir. Filipinler`de bile %5`tir. Türkiye ise yüksek faiz ve degerli para yüzünden, ihracatini yeteri kadar artiramadigi icin ayni dönemde ortalama büyüme hizi %4,3`tür. Ekonomi yeteri kadar büyüyemedigi icin kronik issizlik orani cok yüksektir.
Yani kalkinma icin insanlarin hayati feda edilmektedir. Peki, kalkinma bari istenen hizda saglanabilmekte midir? Hayir.
Yani ödenen sosyal maliyete degiyor mu bu kalkinma hizi? Yine hayir.
Peki, kalkinma mutlaka sosyal maliyet karsiliginda mi gerceklesir? Maalesef evet.
Peki, bu sosyal maliyetin hic olmazsa aile katliamlarina ve can kaybina yol acmamasi icin gereken tedbirleri aliyor mu aileden ve kadindan sorumlu sayin bakan? Mesela büyük sehirlere güneydogudan gelmis büyük aileler icin ne gibi projeler gelistirildi, Aileden ve Kadindan Sorumlu Devlet Bakani sayin Fatma Sahin?
Behcet Necatigil bir siirinde söyle der: "Susanlara bir sey sormayiniz"
Engin, Istanbul`a gelmeden memleketi olan Batman`da bir ara hayvan ticareti yapmis, ancak o isi iflas ederek ve mal varliginin hemen tamamini kaybederek birakmak zorunda kalmisti.
Insanlar tazminatsiz olarak isten cikariliyor. Bu insanlarin aslinda hicbir sosyal güvencesi yok. Dayanacaklari bir aile örgütlenmesi de bulunmuyor. Akrabalarin hemen hepsi, onlar gibi caresiz, cünkü onlar da sehre yeni gelmisler, hayata tutunmaya calisiyorlar. Üstelik memleketlerinden devraldiklari feodal gurur yakalarini birakmiyor. Onlarin baskalarindan para istemesine engel oluyor.
Hayvancilik kirsal kesimde cökertilmis. Özellikle güney dogu Anadolu`dan göc dalgalari, bu nedenle büyük sehirlere vurmakta. Bu hayata tutunmaya calisan insanlarin tutunacaklari hicbir dal yok. Issizlik yardimi, sosyal maliyet olarak kabul ediliyor ve buna yanasilmiyor. Tersanelerde, surda, burda, cok basit emniyet tedbirleri, örnegin 3 liralik gaz maskesiyle önlenebilecek is kazalarinda her gün isciler can veriyor. Emniyet tedbirlerini, maliyetleri kabartacagi icin kabul edilmiyor. Bu emniyet tedbirlerini almayan is yerleri, örnegin tersaneler, cezalandiriliyor mu? Hayir! Topkapi`da, kis günü cadirlarin icinde isinmaya calisirken iscilerin yaktiklari sobadan cikan kivilcimlarin cadirlari tutusturmasi sonucu yanarak ölenlerin hesabi soruldu mu? Bu sorular böyle devam edip gider. Cünkü var olan düzen, islamcilik maskesi takmis olan bir "turbo kapitalizm"den baska bir sey degildir. Yani var olan iktidar sahipleri, bu iscilerin sefalate itilmesinin önüne gecebilecek issizlik yardimi, cocuk yardimi gibi harcamalari, kalkinmayi engelleyici yükler olarak görmekte ve bu harcamalari yapmamaktadir. Söyle düsünülmektedir: "take off" noktasini yakalayincaya kadar, bu sosyal maliyetlere katlanilmalidir. Nasil ki Cin`de, Tayland`da, Filipinler`de bir canak pirinc ugruna bütün gün calismaya hazir olan kitleler varsa, isgücü maliyetlerinde rekabeti yakalamak icin Türkiye de bu insanlarin sefalete itilmesine ses cikarmamalidir. Yalniz unutulmamasi gereken bir sey var: Cin`de evet bir canak ugruna bütün gün calisiyor insanlar, ama hic olmazsa calisiyor, bir is bulabiliyorlar. Dünya Bankasi verilerine göre, Cin`in 2000-2011 arasi ortalama büyüme hizi %10,8`dir. Hindistan ayni dönemde ortalama %7`lik bir büyüme hizi yakalanmistir. Nijerya`da bu hiz, %6 civarindadir. Filipinler`de bile %5`tir. Türkiye ise yüksek faiz ve degerli para yüzünden, ihracatini yeteri kadar artiramadigi icin ayni dönemde ortalama büyüme hizi %4,3`tür. Ekonomi yeteri kadar büyüyemedigi icin kronik issizlik orani cok yüksektir.
Yani kalkinma icin insanlarin hayati feda edilmektedir. Peki, kalkinma bari istenen hizda saglanabilmekte midir? Hayir.
Yani ödenen sosyal maliyete degiyor mu bu kalkinma hizi? Yine hayir.
Peki, kalkinma mutlaka sosyal maliyet karsiliginda mi gerceklesir? Maalesef evet.
Peki, bu sosyal maliyetin hic olmazsa aile katliamlarina ve can kaybina yol acmamasi icin gereken tedbirleri aliyor mu aileden ve kadindan sorumlu sayin bakan? Mesela büyük sehirlere güneydogudan gelmis büyük aileler icin ne gibi projeler gelistirildi, Aileden ve Kadindan Sorumlu Devlet Bakani sayin Fatma Sahin?
Behcet Necatigil bir siirinde söyle der: "Susanlara bir sey sormayiniz"
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder