9 Aralık 2013 Pazartesi

AKP ile Cemaat arasindaki kavga, kayikci kavgasi niteliginde

AKP ile cemaat arasindaki kavga, dikta rejimi heveslisi askerler ve onlarin sivil destekcileriyle AKP-Cemaat koalisyonu arasinda 2008-2011 yillari arasinda yasanan iktidar savasindan bazi temel noktalarda farklilik gösteriyor. Öyle ki, bu farkliliklar AKP ile Cemaat arasindaki kavgayi âdeta bir kayikci kavgasi düzeyine düsürüyor ve kavganin taktik düzeyde, AKP ile Cemaat arasindaki güc iliskilerini yeniden düzenleme, o cok bilinen deyimiyle "balans ayari" yapma amacini tasidigi izlenimini veriyor. 

Türkiye`de bir kavganin gercek anlamda iktidar kavgasi olabilmesi icin, celiskinin cok uzun yillara dayanmasi, nispeten uzun bir gecmisi olmasi ve toplumun degisim öyküsünün bir dönemini temsil etmesi gerekir. Türklerde ic savas refleski cok azdir. Bicak kemige dayanmadikca birbirleriyle savasmazlar. Bu acidan askerlerle, AKP-Cemaat koalisyonu arasindaki kavganin en azindan 150 yillik bir gecmisi vardir. Türkiye`de gercek iktidar, cok nadir degisir. 

Son dönemini temsil etme görevi darbe yanlisi askerlere verilmis olan bürokratik vesayet rejimi aslinda 1839`da ilan edilen Tanzimat fermani ile acikca ve resmen iktidara gelen bir tür aydin despotizmidir. Tanzimat`tan cok önce 1650 yillarinda iktidara gelen Köprülü hanedani, Türkiye`de bürokratik vesayet rejimini Türkiye`de ilk kuran, onun temellerini atan bir yöneticiler toplulugu olarak dikkat ceker. O zamanki catisma daha cok saray ve aydinlar tarafindan temsil edilen despotik klik ile yeniceri-ulema bloku arasindaki mücadele olarak toplumsal plana yansiyordu. AKP-Cemaat ile Askerler arasindaki iktidar mücadelesinin kökleri buna göre neredeyse 350 yillik bir gecmise dayanir. Bu catisma toplumun temel dönüsüm dinamikleriyle ilgilidir, tamamen Türk toplumuna özgüdür ve daha tam olarak sona ermis degildir. Ancak ilk defa 2008-2011 yillari arasinda bu despotik aydin kimligindeki vesayet rejiminin büyük bir darbe aldigi, ilk defa toplumsal desteklerinden soyutlandigi ve bir yokolus dönemine girdigi söylenebilir. 

Yine ilk defa askerleri cani gönülden destekleyen, Türkiye nüfusunun neredeyse yüzde 10-15`´lik bir bölümünü olusturan 7-8 milyonluk bir kitle, askerlerin iktidardan düsüsünü eli kolu bagli bicimde izlemek zorunda kalmistir. Bu tür tepkisizligin ve seyirci kalisin, Adnan Menderes`i cok seven, ama onun asilisini caresizlik icinde seyretmek zorunda kalan kitlelerin sessizligiyle cok yakin bir benzerligi vardir. Yani kitleler düzeyinde Türkiye`de bir rol degisimi yasanmaktadir. Simdi sessiz kalmak sirasi, darbe yanlisi, askeri vesayet yanlisi genis kitlelerindir.

Eskiden olsaydi bu kesim hemen ortaliga dökülür, eylemler yapar ve basin tarafindan alkislandikca büyüyen ve derinlesen bir toplumsal tepki olustururlardi. Adnan Menderes`in düsürülmesi süreci, bu tür gösterilerle basladi. Hemen ögrenci gencligin icinden bir takim mitler, efsanevî kahramanlar yaratildi: Mesela Turan Emeksiz, mesela Ali Ihsan Kalmaz. Bunlarin vuruldugu yerde, anitlar dikildi. Adlari sehir hatlari vapurlarina verildi. 

Cumhuriyet Mitingleri bu kitlelerin, Türkiye`nin siyasal sahnesinde son boy gösterisidir ve bundan sonra da bu tür gösterilerin düzenlenme olasiligi yok denecek kadar azalmistir.

Böyle bir kavgayla karsilastirilinca AKP-Cemaat arasindaki kavga ayrinti düzeyinde ve fazla “politik” kaliyor. Bu kavganin secimlerden önce sahneye konmus olmasi dikkatle not edilmelidir. Acaba AKP, Cemaat ile arasindaki ipleri gevsetmeye neden secim ortaminda ihtiyac duydu? Bunun, ikide bir "Rabbim, Rabbim" diye söze baslayan Sarigül`ün Istanbul Belediye Baskanligi`na adayligini koymasi ile yakin bir iliskisi olmasin sakin? Siz Cemaat yazarlarindan, Sarigül`e karsi elestiri mahiyetinde yazilmis tek bir cümle okudunuz mu simdiye kadar? 

Sarigül, uzun süre liberal demokrat cevrelerde, Erdogan`in kisiliginde somutlasan pragmatist islamci politikaci tipine, liberal ve demokrat cevreler tarafindan verilmis, yine pragmatist bir cevap olarak görüldü. Erdogan nasil balkon konusmalariyla liberal demokrat cevrelerin gönlünü aliyor, demokrat oldugu izlenimi veriyor, ama sonra anti-demokratik uygulamalarina kaldigi yerden devam ediyor idiyse, Sarigül de "Rabbim, Rabbim" diyerek, dinci cevrelerin gönlün alma yarisina girmis gibi göründü. 

Sarigül, pisirilip sofraya konan bir yemegi andiriyor. Gezi olaylari sirasinda, acikca protestocularin yaninda yer alan Zaman yazarlarini hatirlayalim. Bu yazilarin Cemaat`in hayirhah destegini almadan yayinlandigini öne sürmek mümkün degildir. Ya o olaylar sirasinda, Türkiye ekonomisine yön veren hemen bütün holdinglerin AKP`ya karsi sessiz tavir alisina ne demeli? Bu tavir alis, hic bir zaman direkt cephelesme seklinde olmadi. Sadece bazi seyleri yapabilecekken yapmama seklinde tezahür etti. Mesela Koc Holding, Divan Oteli`nin kapilarini, protestoculara kapatabilecekken, kapatmadi, protestoculari iceriye aldi. Gezi parki eylemcilerine, Divan Oteli`nin mutfagindan sandvic servisi yapildi. Divan Oteli`nin tuvaletleri, protestocular tarafindan kullanildi. Olaylar sonrasinda da Koc Holding`in yöneticileri, hükümet aleyhine tek bir söz sarfetmediler. Sanki bir iktidar savasi yokmus gibi davrandilar. Ama hükümet cephesi, olaylar sonrasinda ikide bir vergi denetimleri yapti. Bankalara ´cesitli nedenlerle yüksek tutarli cezalar kesildi. Daha sonra da dershanelerin kapatilmasi gündeme geldi. Bütün bunlardan yola cikarak, Türkiye elitlerinin bir cicegin acilma hiziyla, aslinda bir iktidar degisimine hazirlandiklarini ama AKP`nin bu degisime direndigi sonucunu cikarabiliriz.

Pekiyi neden simdi? Neden, Türkiye tarihinde görülmemis bicimde %51`lik bir iktidar cogunlugu yakalanmisken, politik istikrarsizliga yol acacak ve ekonomik sonuclari kriz düzeyinde olacak bicimde bir iktidar degisikligi tezgâhlanmaktadir? Bunun, sahip oldugu iktidarin gücüyle sarhos olan ve elitlerin öngörmedigi bicimde, örnegin Suriye`de oldugu gibi, bazi süpheli yapilanmalarla politika gelistiren iktidarin giderek beliginlesen söz dinlemez yapisiyla direkt bir iliskisi var mi? Yani iktidara biraz ceki düzen mi verilmek isteniyor? Gücün tek elde temerküz edilmesine engel olunmak mi isteniyor? Yoksa daha baska nitelikte ve daha büyük bir oyun mu söz konusu? Secimler firsat bilinerek bu oyun mu sahneleniyor?

AKP cemaat arasinda koalisyonun catirdamasi, Orta Dogu`da olan bitenlerle cok yakin iliskisi olan, Cemaat`´n asil catismayi baslatan taraf konumunda oldugu, AKP`nin ise kendini savundugu, ama Türkiye`deki insanlarin demokratik taleplerine bir cevap niteligi tasiyan, cok yönlü bir gelisimin ürünüdür. Yani AKP, bürokratik vesayeti ortadan kaldirmayi tercih ederek Pandora`nin kutusunu kendisi acti, öyle diyelim. Bürokratik vesayet, bir daha geri gelmemek üzere tarihe karisirken AKP bunun yerine kendi vesayetini kuramayacak, buna büyük bir ihtimalle gücü yetmeyek. Cünkü kutunun kapagini acarken, öyle yüzyillik sürecleri harekete gecirdi ki, bu sürecler kutunun kapagini yeniden kapatmasina engel olacak.

Demokratik talepleri isine geldikleri icin taktik amaciyla kullanmanin söyle bir maliyeti var: Ortaya koymak istediginiz oyun, bazen sizi yutarak gercege dönüsebilir.

2 yorum:

  1. Demek Türkiye'nin asıl işi şimdiden sonra. Geçmişi ile yüzleşemeyen toplumlar geleceğe nasıl bakar?

    YanıtlaSil
  2. Vesayet rejimi ile birlikte yasamak sikintili, tatsiz, ama bir bakima kolaydi. Vesayetin bir tür mesrutiyet oldugu, aslinda Kemalistlerin Cumhuriyeti kurarken, mesrutiyetin kaliplarini kiramamis oldugu, bu kaliplarin daha yeni yeni, yani 80 yillik aradan sonra kirildigi görülüyor. Bundan sonra toplum kendi yolunu kendi bulacak. Kürt barisini da aslinda toplumun ulastigi bu olgunluk seviyesi zorladi.

    YanıtlaSil