Misir`da duvara toslayan, Tunus`ta krize giren, öte yandan Türkiye`de AKP iktidari ile on yildir uygulaniyor gibi görünen ilimli islam modelinin gelecegi tartisilmakta.
Su an bu model Türkiye disinda bir tek Gannusi liderligindeki Tunus`ta tutunuyor. Gannusi`nin bilge bir yönetici olmasinin, ilimli cizgisinin bunda rol oynadigi acik. Ama henüz rejim Tunus`ta yeni kurulmus durumda ve daha ne kadar sürecegi de belli degil. Öte yandan Tunus`taki batililasmis, laik kesimin toplum hayatinda, ayni Türkiye`deki gibi etkili oldugu da bir gercek. Yani ilimli islam denilen sey, artik her neyse, yasayabilmek icin topluma etki edebilen, hattâ Türkiye`deki gibi toplum hayatinda basrol oynayan, ama islamcilari pek de fazla dislamayan, onlara hosgörü ile bakan, islami kesimden bagimsiz, cogu zaman ona karsit bicimde var olan, batililasmis, laik bir kesime ihtiyac duymakta. Diger bir anlatimla laisizm belli bir güce dönüsmeden ilimli islam modelinin iktidarda kalacagini düsünmemek gerekiyor. Misir`da bu kesim, Türkiye`deki kadar güclü degildi belki. Üstelik Misir yönetim bicimi acisindan laik de degildi. O nedenle ilimli islam modeli orada tutunamadi. Ilimli islamin yasayabilmek icin toplumsal tabani itibariyle etkin bir güce dönüsen laisizme ihtiyac duymasi, celisik gibi görünüyor. Ama bir gercegi ifade ediyor.
Yani Ali Bulac`in sandigi gibi, "Batililar kendilerine uyan bir demokrasi istiyorlar. Bu olmayinca müslümanlarin demokrasisini bir darbe ile ortadan kaldiriyorlar" diye bir sey yok. Durum aslinda bunun tam tersi: Batililar, kendilerine hic benzemeyen, Müslümanlari da tatmin edecek, bir bakima onlarin gözünü boyayacak bir demokrasi kurmak icin ugrasiyorlar. Ancak toplumsal dinamikler buna izin vermedigi icin elleri kollari bagli bir sekilde olanlari kabullenmek zorunda kaliyorlar. Toplum dedigimiz sey o kadar güclüdür ki, o kendi yolunda ilerler, disardan cok fazla manipüle edilemez. Misir`da meydanlarda toplanan milyonlarca kisiyi Bati`nin hicbir istihbarat örgütü toparlayamaz. Koskoca Bati dünyasi bir oldu, kücücük Somali`yi yola getirebildi mi? Amerikan askerini ayagindan bagli halde yerlerde sürüklediler, Amerika seyretmekten baska bir sey yapabildi mi? O Amerika Vietnam`a söz gecirebildi mi? Afganistan`a hakim olabiliyor mu? Irak`tan canini zor kurtarmadi mi? Ayni sekilde Bati dünyasinin bu saydigimiz ülkelerden daha fazla entellektüel derinlige sahip ve her acidan büyük bir ülke olan Misir`da da yapabilecekleri cok sinirlidir. Misir`da olanlarin bugün Bati`nin müdahalelerinden degil, esas olarak Misir`in kendi ic dinamiklerinden kaynaklandigini kabul etmek gerekir.
Kisacasi ne Bati, ne de onun istihbarat servisleri ve yerli isbirlikcileri o kadar güclü! Bunu söyleyen sadece AKP`nin düsünsel acidan hepsi birer sifir olan yari aydinlari! Bunu da tabii siyasi rant saglamak icin yapiyorlar. Evet, belki Islam cografyasina demokrasiyi getirmek icin ugrasan Bati, Türkiye örneginden cesaret aliyor olabilir. Ama laisizmi belli bir güce eristirmeden bu modelin diger islam ülkelerinde tutunamayacagini üc asagi bes yukari artik onlar da biliyorlar.
Erdogan`in, Müslüman Kardesler Misir`da iktidara geldikten sonra bu ülkeye yaptigi ziyarette söyledigi sözler bu acidan dikkat cekicidir. Erdogan, tepki cekmeyi göze alarak o ziyarette acikca laisizmi savunmustur. Söyledigi cümle aynen sudur: "Ben kisi olarak müslümanim. Ama laik bir cumhuriyetin basbakaniyim."
Bu cümlede ilimli islam modelinin bütün sifreleri gizlidir aslinda. Yani o sunu demek istiyor: Yasam bicimi itibariyle bir müslüman gibi yasayan herkes bu sistemde, yasayisindan ve inanclarindan ödün vermeden basbakan, hakim, doktor, milletvekili, yargitay bassavcisi olabilir. Bir adim daha atalim: basi kapali bir kadin hakim yargitay baskani olabilir. Basi kapali bir müslüman kadin, cumhurbaskani olabilir. Nitekim Türkiye cumhurbaskaninin esi zaten basi kapali degil mi? Yalniz bakin: adim attikca aslinda isler catallasiyor. Laik bir cumhuriyetin basi kapali kadin cumhurbaskani olur mu? Olur, neden olmasin, bal gibi olur, diyenler cikabilir. O zaman ikinci soru geliyor: Önüne gelen laisizme aykiri bir kanun tasarisina bu basi kapali kadin cumhurbaskani hangi gözle bakacak? Müslüman kimligiyle mi, yoksa laik bir cumhuruetin cumhurbaskani kimligiyla mi? Tabii ki, müslüman kimligi ile düsünmeyecek. Basi kapali da olsa, laisizme aykiri kanun teklifini veto edecek, diyebilir misiniz? Bu tür sorulara net bir yanit veren kimse yok. Neden? Cünkü net bir cevap verilemez de ondan. Sonucta insan bu. Inanclar söz konusu oldugunda, verilen sözler, yeminler buhar olur ucar. Cünkü insanoglu her seyden önce düsünsel bir varliktir. Örnegin bir bilim adami, "ben inancimi laboratuarin kapisinda birakir, iceri öyle girerim", dese bile, sonunda ya bilimi bir yana birakir ya da inancini degistirir. Kaldi ki, ilimli islam modelini savunanlardan hicbiri inancin bir yana birakilacagini söylemiyor. Yani onlar o bilimadamini animsatir bir sekilde "müslüman bir basbakanim, ama inancimi kapida birakirim," demiyorlar. Onlar, müslüman kimligini muhafaza edenlerce islami esaslara aykiri olsa bile bazi kararlarin alinabilecegini savunuyorlar. Ama bu savin inandiriciliginin cok düsük oldugunu da biliyorlar.
Zaten uc noktalara kadar giden kimse yok. Hele hele Bati`da bu uc noktalari seven kimse kalmadi gibi. Yapilmak istenen sey, derin bir felsefî problemi cözmek degil, teorik bir bütünlük ortaya koymak degil, islamofobiyle bas edebilmek. Yükselen islam dünyasi ile her ne pahasina olursa olsun barisabilmek. Dolayisiyla her sey, sanki zit kutuplarin birlesmesi mümkün olabilirmis gibi tiyatro benzeri bir aldatmaca kampanyasi seklinde yürütülüyor. Aslinda sunu söyleyebiliriz: ilimli islam denilen sey, teorik temeli olmayan, tamamen kitlelerin gözünü boyamaya yönelik, politik bir söylemdir. Isin teorik boyutunun tam bir basarisizlik oldugu Türkiye`de bundan tam 64 yil önce, 1949 yilinda yayimlanan Ahmet Hamdi Tanpinar`in Huzur adli romaninda Türk aydinlarinca itiraf edilmistir. Buna "itiraf" demek lâzim, cünkü islamla demokrasiyi baristirmak 1850`li yillardan beri bütün Osmanli Tanzimat ve Mesrutiyet aydinlarinin ana temasiydi. Onlar Osmanli Devleti`nin geleneksel yapisini ortadan kaldirmadan topluma cagdas Bati toplum standartlarinin getirilebilecegini düsünüyorlardi. Geleneksel islami degerlerle, cagdas Bati standartlarinin uyumlulastirilmasi görevini, dahi hukukcu Ahmet Cevdet Pasa, 1865 Mecelle`yi yazmaya baslayarak üzerine aldi. Yani Türkiye belki de dünyada ilk kez, Islam`la Bati toplum standartlarini birbirine uyumlu hale getirmeye calisan bir ülkedir. Bunu Türkiye yapabildi. Cünkü Türkiye`de her seyden önce, modelleri evirip cevirmeye elverisli bir toplumsal tahammül kapasitesi, karsilikli yumusamayi bilmek yolunda katedilen bir mesafe vardir. Bu "ilimli islam" denilen seyi, iste Türkiye bu nedenle belki yüzelli yildir kendi bünyesi icinde tartisiyor, bu konuda kitaplar yaziliyor. Hattâ Türkiye bu yarattigi modeli bir süre kendi bünyesinde uygulamistir da. Mecelle, 1870-1926 arasi, neredeyse 55 yil yürürlükte kalmistir. Ama sonra yerine Isvicre hukukuna birakmistir.
Mecelle rafa kaldirildiktan sonra bile Türkiye`de aydinlar arasinda Islamiyetin demokratik normlarla ifade edilmesine yönelik calismalar tüm hiziyla devam etti. Buna ragmen calismalar basarisizlikla sonuclandi. Ahmet Hamdi Tanpinar`in "Huzur" adli romani, bu acidan Türk düsünsel hayatinda bir milattir. Hilmi Yavuz bu gelismeyi bir "kopma" olarak nitelendiriyor. Ama simdi zihinlerde cok önceden böyle bir kopma olmamis gibi, Türkiye ve aydinlari, ilimli islam modelini, sirf Bati öyle istiyor diye, gündemde tutuyorlar. Hatta Hilmi Yavuz gecenlerde "Ben bir sentezin var olabilecegini ummustum" bile dedi. Tatile cikmadan önceki son yazisindan alintiliyorum:
Hilmi Yavuz`un sanki bir "kopma" hic olmamis gibi, karsitlarin ücüncü bir konumu mümkün kilabilecegini düsünmesi gariptir. Ama bu bize, konunun aydinlarin zihninde henüz kapanmadigini göstermektedir. Hâlâ böyle bir sey mümkünmüs gibi düsünülüyor. Ama fazla isin derinine inmekten kaciniliyor. Ne kadar derine inilirse, o kadar basarisizlik ihtimali artacagi icin belki. Cünkü modelin teorik temelinin olmadigi artik biliniyor. Ya da konjonktür öyle gerektirdigi icin, bu konunun daha cok su kaldiracagi bilindigi icin böyle davraniliyor. Bu konuda Türkiye`nin Islam dünyasina karsi ebeveyn rolü oynadigi söylenebilir. Aslinda gerceklesmesi mümkün olmayan bir seyi, cocuga mümkünmüs gibi göstermek ve bunu cocuk üzülmesin diye belki ici kan aglayarak yapmak. Örnegin AKP basi kapali bir kadin milletvekilini meclise sokmaya calismiyor. Bu konuyu kasimak isteyenlere de fazla söz hakki verilmiyor. Bu ugurda her biri dünya siyaset tarihine gecebilecek ilginc söylemler gelistiriliyor.
Yayimlanan bir gazete haberi aynen söyle:
Tayyip Erdogan bayan katilimcinin öfkeli sorusuna toplantida su karsiligi vermisti:
Bakiniz bu cümleler dünya siyaset tarihine gecmeye adaydir. Neden mi? Cünkü " Insaf," diyor Basbakan. "Sekiz yil da bir sey mi? Her seyin bir zamani var".
Sevgili dostlarim, inanin, 23 yil da gecse, söylem degismeyecek. Her seyin bir zamani oldugu söylenecek. Ilimli islam denilen sey, iste tam da budur. Dünyada belki AKP disinda hicbir iktidar, sekiz yili kisa bir zaman gibi göstermeye cesaret edemez. Biliyorsunuz, Japonya`da iktidarlar iki yilda bir degistirilirler. Ama AKP bunu basariyor!
Sevgili dostlarim, inanin, 23 yil da gecse, söylem degismeyecek. Her seyin bir zamani oldugu söylenecek. Ilimli islam denilen sey, iste tam da budur. Dünyada belki AKP disinda hicbir iktidar, sekiz yili kisa bir zaman gibi göstermeye cesaret edemez. Biliyorsunuz, Japonya`da iktidarlar iki yilda bir degistirilirler. Ama AKP bunu basariyor!
Sonucta ne olacak? Bati kendine yeni bir propoganda araci buldugunda bu ilimli islam denilen manasiz propagandayi kaldirip bir kenara atacak. Nitekim altan alta bu sürec basladi bile. Islam ülkelerinde teorik derinlik arttikca, bu modelin hicligi de ortaya cikacakti zaten. Twitter, Facebook derken, islam düsünürlerinin bolca okunmasi, laisizmle islami ilkeler arasinda toplumsal bir uzlasma olamayacaginin görülmesi, AKP gibi ara modeller icin canlarin calmasi demek.
Unutulmamasi gereken bir sey var: Türkiye en radikal bir sekilde, seriattan laisizme gecmis bir ülkedir. Bunun olmasi icin gereken toplumsal calkantilari göze almadan bu degisimin gerceklesecegini beklemek en hafif tabiriyle "hayalcilik"tir. Türkiye laisizme gecti ama Balkan Savasi, Birinci Dünya Savasi ve Kurtulus Savasi gibi en agir bedelleri ödeyerek yapti bunu. Toplum 10 yil araliksiz savasti. Okumus, aydin kesim neredeyse tümüyle yok oldu. O zamanlar bütün dünya derin bir degisim sürecinden gectiginden, bu calkanlilarin ucu pek kimseye dokunmadi. Ama simdi yerlesmis bir uluslararasi düzen var. Islam dünyasinda degisim vakti, dünyayi yerlesik bir konumdayken yakaladi. Bati, toplumsal calkantidan kacan kitleler kendi sinirlarina dayanmasin diye her ne pahasina olursa olsun islam toplumlarinin ayni bedeli ödemesini engellemeye calisiyor. Degisimin yavas yavas olmasi konusunda onlari ikna etmek icin de "iste bakin Türkiye`ye, onlar basardi, siz neden basaramayasiniz" diyor. (Türkiye`nin ödedigi bedellerden bahseden yok tabii). Bati, AKP`nin bu nedenle iktidarda kalmasini istiyor. Bu nedenle balkon konusmalarinda Basbakan`in agzindan Amman`a, Kahire`ye, Bagdat`a selamlar gidip duruyor. Bu konusmalari dinleyip keske, diyor insan. Keske, bir kisi bile zarar görmeden Islam cografyasinda kapiya dayanan bu degisimler gerceklesebilse! Ama dedigim gibi toplumlar cok fazla manipüle edilemez. Onlar kendi yolunda yürüyeceklerdir.
Unutulmamasi gereken bir sey var: Türkiye en radikal bir sekilde, seriattan laisizme gecmis bir ülkedir. Bunun olmasi icin gereken toplumsal calkantilari göze almadan bu degisimin gerceklesecegini beklemek en hafif tabiriyle "hayalcilik"tir. Türkiye laisizme gecti ama Balkan Savasi, Birinci Dünya Savasi ve Kurtulus Savasi gibi en agir bedelleri ödeyerek yapti bunu. Toplum 10 yil araliksiz savasti. Okumus, aydin kesim neredeyse tümüyle yok oldu. O zamanlar bütün dünya derin bir degisim sürecinden gectiginden, bu calkanlilarin ucu pek kimseye dokunmadi. Ama simdi yerlesmis bir uluslararasi düzen var. Islam dünyasinda degisim vakti, dünyayi yerlesik bir konumdayken yakaladi. Bati, toplumsal calkantidan kacan kitleler kendi sinirlarina dayanmasin diye her ne pahasina olursa olsun islam toplumlarinin ayni bedeli ödemesini engellemeye calisiyor. Degisimin yavas yavas olmasi konusunda onlari ikna etmek icin de "iste bakin Türkiye`ye, onlar basardi, siz neden basaramayasiniz" diyor. (Türkiye`nin ödedigi bedellerden bahseden yok tabii). Bati, AKP`nin bu nedenle iktidarda kalmasini istiyor. Bu nedenle balkon konusmalarinda Basbakan`in agzindan Amman`a, Kahire`ye, Bagdat`a selamlar gidip duruyor. Bu konusmalari dinleyip keske, diyor insan. Keske, bir kisi bile zarar görmeden Islam cografyasinda kapiya dayanan bu degisimler gerceklesebilse! Ama dedigim gibi toplumlar cok fazla manipüle edilemez. Onlar kendi yolunda yürüyeceklerdir.