25 Haziran 2013 Salı

Gezi Olaylari ve Baris Süreci

Kürtlerle uzun bir tereddüt döneminden sonra masaya oturulmasinin, Gezi olaylarini tetikledigi bir gercek. Bu konuda yorum yapanlarin (basta Mümtazer Türköne olmak üzere) haklari var. Ileride bu konu kitaplara ve arastirmalara konu olacak. 

Gercekten adina “baris süreci” denen ve aslinda Kürtlerle cumhuriyetin getirdigi nimetlerin gecikmis bir paylasimi olan sürec söz konusu olmasaydi ve PKK terörü devam etseydi, Gezi diye bir sey düsünülemezdi bile. Erdogan, teröre karsi gelisen tepki nedeniyle laik-demokrat kesimi yaninda tutabiliyordu. Ayrica PKK`nin emperyalistlerin elinde bir masa oldugu, aslinda taseron bir örgüt oldugu, Orta Dogu cografyasinin getirdigi bütün ahlakî zaaflari icinde barindirdigi, örgüt liderinin megalomani müptelasi, hayal icinde yüzen biri oldugu, örgütün uyusturucu ve insan ticareti yaptigi, omurgasinin olmadigi, karsit kamplarin her ikisi icin de taseron tarzi eylemler yaptigi (mesela hem Iran icin hem de Amerika icin devreye girdigi) Marksizme bulanmis, ama aslinda pragmatist ve firsatci bir örgüt oldugu hep söyleniyordu, bunlar gercekti de. Örgütün bu özellikleri, yani onun Orta Dogu cografyasindan cikan bir ucube olduguna yönelik algilar yüzünden, PKK ile ve giderek bütün kürtlerle Türk demokrat kamuoyu arasindaki iliskiler hep bozuk olmustur. Halen de bu iliskinin düzelecegi yok. Karayilan, Türk demokrat kamuoyunun (su kiz-erkek parmak arasi terlik giyen, inanilmaz esprili ve neseli, bir o kadar da küfürbaz, Taksim`de bikinili eylem yapacak kadar cesur, duran adam eylemi icat edecek kadar yaratici insanlarin kisiliginde anlatim tarzini bulan kesim) cifte standart kullandigini, kendileri icin istedikleri özgürlügü, kürtler icin istemediklerini söylerken sunu unutuyor: iyi de parmak arasi terlik giyen bir kiza, kendi yasindaki bir delikanlilarin, sirf asker uniformasi giydiler diye acimasizca öldürülmelerini nasil anlatirsin? Daha dogrusu bunu anlatabilir misin? Sen o kiz gibi, espriyle, küfürle, sarkilar söyleyerek sahneye cikmadin ki? O sert cografyada köyler yakilirken, faili mechullerin verdigi dehset ortaligi kasip kavururken; parmak arasi terlik, plaj kiyafeti tabii ki, mümkün degildi. Ayrica karsi tarafta da öldürülen gencecik cocuklar, kizlar varken bu zordu. Bütün bunlar gercek. Ama arada müthis bir tarz ve dil farkliligi oldugu da bir gercek. Her seyden öte, o inanilmaz kötü anilar var. O Taksim`de eylem yapanlarin aralarinda, PKK terörüne hedef olmus akrabalari olanlar hic yok muydu meselâ? Bu dil farkliliginin giderilmesi tabii ki, uzun bir zamanin gecmesini gerektirecektir. Her seyden önce, Kürtlerin saflarindan cikan ve en az Gezi Parki kadar esprili, yaratici, aydin olan sanatci ve yazarlarin, demokrat kesim tarafindan okunmasi, izlenmesi ve sevilmesi süreci hizlandiracaktir. Fakat o noktadan henüz cok uzagiz.

Simdi matematige bakin ki, AKP kürtlerle masaya oturdugu an, birden bire PKK`nin ne kadar anti demokratik, baskici, sevimsiz özelligi varsa, bu özellikler zihinlerde AKP`nin baskici ve antidemokratik uygulamalari ile birlesiverdi. Kürtlerin tarafinda Sirri Süreyya Önder dahiyane bir cikisla Gezi parkinda görünmeseydi, bazi gazetelerde “ezber bozan kare” basligi altinda yayimlanan ve Gezi Parki direniscilerini, Kürt bayragi tasiyanlarla birlikte el ele tazyikli sudan kacarken gösteren fotograf olmasaydi, inanin sonuc vahim olacakti. Ve Gezi belki de baris sürecini sorgulayacakti. AKP stratejistleri, su yaptiklari affedilmez hatayi gecistiriyorlar: terörü bitirmeye calisirken kisisel özgürlüklere baski uygularsaniz, zihinlerde terör ve baski kavramlarini birbirine esitlersiniz. Verdiginiz mücadelenin müttefiklerini azaltirsiniz. Nitekim ayni hatayi 12 Eylül yönetimi de yapmadi mi? Tansu Ciller yapmadi mi?

Ama gelin görün ki, AKP aslinda daha fazla demokratiklesemez, cünkü kisisel özgürlük ve itiraz kültürünün ön plana ciktigi bir kitlesel tabana dayanmiyor. AKP`nin ve Türkiye`deki bütün sag iktidarlarin derin celiskisi bu aslinda. Dinsel renkleri agir basan bir tabana dayali bir parti, birdenbire terörü bitirmek, askerî vesayeti sona erdirmek, kalkinmayla demokrasiyi bir arada götürmek, Avrupa Birligi ile görüsmeleri sürdürmek gibi aslinda tam anlamiyla demokratik bir partinin basarabilecegi görevlerle ugrasmak zorunda kaliyor. Bütün bunlar alabildigine demokrat ve bir o kadar da sogukkkanli olmayi gerektirdigi halde, parti kendi tabanini tatmin etmek icin söylemini ve uygulamalarini sertlestiriyor ve sik sik ajitasyona, hatta bazen acikca tahrike basvuruyor.

Bütün bunlardan su sonuca ulasabiliriz: AKP, kendisi gibi bir partinin oynayacagi bir rolü oynamiyor. Simdiye kadar bunu basardiysa, bunu genel baskanlarinin pragmatist dehasina borclu. Fakat her seyin bir siniri var. Sonucta rol gercek sahibine devredilmeli: Simdi sorulacak soru su: böyle bir rolü devralacak biri gercekten var mi? Yani ayni derecede pragmatik dehasini, bu sefer demokratik gündeme dindar kesimi kazandirmakta kullanabilecek bir demokrat önder var mi? O kisi, her kimse, hic olmazsa kendi rolünü oynamis olur.

Gezi parki bence böylesi bir umudu yesertti. Bu cocuklarin arasindan gelecegin demokrat lideri cikacak gibi bir algi olustu sanki. Nitekim, bir zamanlar Abdullah Gül de üniversite koridorlarinda solcularla en olumsuz ortamlarda karsilasmis, hem kendini, hem solculari, hem de Türkiye`nin sorunlarini o koridorlarda tanimamis miydi?

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder