5 Şubat 2014 Çarşamba

Türkiye ekonomisi üzerinde olusturulmaya calısılan "Yanlış Konsensüs"

Secimler yaklastıkca Türkiye`yi kendi istekleri dogrultusunda bicimlendirmek isteyenlerden gelen hamleler sıklasmaya basladı. Bu hamlelerden en cok basvurulanı, tabii ki, ekonomik acıdan Türkiye`yi sıkıstırma gayretleridir.

Bu oyunları sahneye koymak nispeten kolaydır. Cünkü Türkiye döviz ihtiyacını ihracatın yanında,  dıs piyasalardan sagladıgı kısa veya uzun vadeli borclarla karsılamaktadır. Türkiye`nin ihtiyacı oldugu bu borc tutarını ona saglayan piyasa mekanizması da büyük ölcüde Türkiye`yi bicimlendirmeye calısan merkezlerin etkisi altındadır. Bu merkezler, su veya bu sekilde ülkeyi karıstırmak icin ekonomik aracları gecmiste de kullanmıslardır.

Pekiyi, Türkiye`yi bicimlendirmeye calısanlar onun nasıl bir ülke olmasını istiyorlar?

Cevap su olmalıdır: Onlar Türkiye`nin Islam Dünyasının önünde, kalkınmayı basarabilen bir islam ülkesi olmak parlamasını istiyorlar. Bununla islam ülkelerine su mesaj verilmeye calısılıyor: siz de Türkiye gibi Batı`nın istediklerini harfiyyen uygularsanız, onun gibi sorunsuzca kalkınabilirsiniz. Bu amacla yabancı sermeye oluk oluk Türkiye`ye akıtılmakta. Yani bir anlamda önce Güney Kore`ye, daha sonra da Cin`e yapılan seyin bir benzeridir bu. Bir ülkeyi model ülke olarak secip onu kalkındırarak diger ülkelere bu dogrultuda mesaj vermek, onları imrendirerek sıraya girmesini saglamak.

Türkiye`nin bu rolü oynamasını saglamak icin ekonomik araclar, etkisi siddetli olup kısa sürede sonuc verebilen bir yapıya sahip. Bütün ekonomik potansiyeline ragmen Türkiye ekonomisinin bu amacla yıllardır yabancı sermayeye muhtac hale getirilmesinin sebebi de bu. Türkiye biraz basına buyruk hareket etmeye baslayınca, derhal ülkeden sermaye cekiliyor, faizlerin yükselmesi yönünde baskı olusturuluyor. Faizlerin yükselmesi üretimi boguyor. Issizlik artıyor. Toplum geriliyor. Yeniden aile katliamları, iflaslar ortaya cıkıyor. Karsılıksız ceklerin sayısında artıs dikkat cekiyor. Bu oyun, onyıllardır sahneye konulmakta.

Ancak burada Kore ve Cin`de oldugundan daha farklı bir sonuc cıkıyor ortaya diyebiliriz. Yani onlar Türkiye`ye model olarak yatırım yaptıkca, ortaya cıkan Türkiye tam da onların istedigi gibi bir Türkiye olmuyor. Biraz daha fazla kendilerine kafa tutan, basına buyruk davranmaya hevesli bir ülke cıkıyor ortaya. Ekonomik araclara bir sopa gibi ikide bir basvurulması bu yüzden. (Burada Obama`nın Erdogan`la telefonda konusurken cektirdigi beyzbol sopalı resmi hatırlayalım.)

Bununla birlikte bu aracların etkisinin giderek azalmakta oldugunu gözlemliyoruz. Cünkü Türkiye`nin elinde üretimi artırarak kendi dövizini kendisinin kazanması, yani bir ihracatcı ülke olabilmesi, cari acık degil, cari fazla verebilmesi icin gereken her sey elinde artık var.

Ama yine de oyun sürüyor. Neden? Cünkü Türkiye üretim becerisinin, yabancı sermaye temelinde gelistirilmis olmasının etkisinden cıkamadı henüz. Üretim hep bir döviz borcu stoku ile birlikte büyüdü. Ama zamanla üretimin sagladigi getiri, Kore`de oldugu gibi borc stokunun üzerine cıkıp “fazla”ya dönüsmedi.

Burada tabii kültürel yapinin da etkisi var. Türkiye`nin insanlari tüketmeyi daha cok seviyor. Bu bir gercek.

Ama öte yandan döviz acıgını gidermek icin, daha farklı bir tavır, Kore gibi "bir mali en iyi üreten ülke" olmak gerektigi de ortada. Bir malı “en iyi üreten ülke” olmak icinse, AR-GE alanına yatırım yapmak gerekiyor. AR-GE`ye yatırılan paraların ekonomik anlamda geri dönebilmesi icinse, ülkenin egitim sisteminin, beyin gücünün akılcı ve pozitif temelde gelistirilmesi gerekmekte. Görüldügü gibi artık bir noktadan sonra toplumun genelini ilgilendiren reformlar yapmadan cari acık yüksek faiz sarmalından kurtulmak mümkün olmuyor. Türkiye bu noktada mi? Hayir degil.

Ama o noktaya dogru bir yönelim var. Türkiye`de, egitim sistemi akılcı bir yapıya kavusmadan, düsünce üretimine engel olan bütün anti demokratik uygulamalara son verilmeden, özgürlükcü bir ortamı hakim kılmadan, buna uygun hukuki düzenlemeleri yapmadan kalkinma sürecinin devam edemeyecegi fikri giderek daha cok kabul görmekte.

Yani Türkiye`yi, bu kadar yaklastıgı bir noktada, artık AR-GE calısmalarından, egitim sistemi reformundan uzak tutmak söz konusu degil. Istedikleri kadar faiz silahını ceksinler, toplumsal üretimi bogmaya calıssınlar, egitim sistemini dershane benzeri sacmalıklarla kötürümlestirmeye calıssınlar, Türkiye`de belli bir bilgi ve sermaye birikiminin olusmasına engel olamadıkları gibi, Türkiye`nin AR-GE alanında söz sahibi olmasına da engel olamayacaklar. Yani Türkiye icin cari acık ve yüksek faiz sorununu ortadan kaldiracak olan "bir mali en iyi üreten, vazgecilmez ülke" olmak, o kadar da uzak bir nokta degil. Hatta su söylenebilir: Türkiye artik böyle bir ülke olmaya mahkumdur. Batı bunu görmüyor mu? Bence görüyor. Tek göremeyen, daha dogrusu görmek istemeyen, Israil ve onunla birlikte hareket eden bazı uluslararası sermaye cevreleridir.

Yani bu olusturulmaya calisilan "Yanlis Konsensüs" oyunlari, dövizin cekip gitmesi, faizlerin yükselmesi, kriz yaratma oyunlarının ülke olarak sonuna gelmis bulunuyoruz. Secimlerin yaklasması bu oyunlara biraz daha elverisli bir ortam sunuyor gerci. Ama hatırlamakta fayda var, günde 14.000 camasır makinesi üreten fabrikalar, Türkiye`nin sınırları icinde bulunmaktadır ve bu üretim gücü baska hic kimse tarafindan degil, bu ülke topraklarinda yasayan insanlar tarafindan meydana getirilmistir. Bu yapi, belli bir asamadan sonra ayak oyunlarini gecersiz kilacaktir.

Bugünkü Türkiye`de sorulmasi gereken esas soru sudur: Günde 14.000 camasir makinesi üreten fabrikalarin sahipleri, neden faizleri düsük tutmaya calisan ama bunu basaramayan AKP iktidarının karsısında yer alıyorlar? Faizlerin düsmesi en cok üretim sektörünün isine gelmiyor mu? Ve neden AKP aradıgı destegi, bu cevrelerden degil de, bir malı en iyi üreten konumuna hicbir zaman erisemeyecek olan insaat ve gıda gibi üretim kollarindan buluyor?

Cok derinlerde bir AKP`nin oynadigi rol konusunda, Batida fikir birligi yok aslında. Yani “Büyük Orta Dogu Projesi” bütün Batı tarafından paylasılmıyor. Cok derinlerde bir yerde, AKP, Islami Model, müslüman demokrasi gibi kavramları Batı bir kenara atmaya hazırlanıyor. Sorun, bu kavramların yerine ne konulacagının henüz bilinememesidir. Bu konuya ileride dönecegim. 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder