17 Şubat 2014 Pazartesi

"Sen benim hayallerimin katilisin!"

Böyle bagiriyordu yüregi yarali anne, bir anlik öfke sonucu kizini öldürmüs olan kocasina. Muhasebeci Ayhan Ercan, kizini öldürmekten yargilandigi mahkemenin karari uyarinca, cinayetin islendigi eve kesif icin getirilmisti. O sirada kesifte hazir bulunan esi Meliha Ercan ve öldürülen kizin kiz kardesi, cezaevi aracinin penceresinden bakarken onu gördüler ve o sirada kadin böyle seslendi kocasina. 

Meliha Ercan`in yüzündeki yasanmislik tabii ki, akillardan cikacak gibi degil. Hatta sunu söyleyebilirim, bu yüz hep benimle birlikte olacak. Annesi babasina seslenirken aglayan ve herseye ragmen o gün güzel giyinmeye özen göstermis olan ve ablasini yitirmis olmanin acisiyla yüklü o güzelim genc kiz da öyle. Ayhan Bey de benimle birlikte olacak. 

Bu saatten sonra yarali annenin isyani ve haykirisi durdurulamaz. Ama bu haykiris, bir anlik öfkenin sonucuna katlanmak zorunda kalan babanin azabini da ikiye katlar. Ayhan Bey`in yüz ifadesinden bunu okumak mümkün. 

Hepimiz testosteronun esiriyiz Ayhan Bey, demek geliyor icimden. O bir anlik öfkeler var ya, onlar testosteronun tipik mariferleridir iste. O garip enzim, bir an icinde, her cesit sacmaligi bize dogal, dogru ve mantikli gibi gösterir, bilincimizi sasirtip uzaklara savurur. Altmisina dogru bu inanilmaz madde vücudumuzda azalmaya yüz tutunca rahatlariz ve Sokrat gibi, "Oh," deriz, "Nihayet vahsi bir hayvanin tasallutundan kurtuldum." Ama o zamana kadar bütün kirdigimiz ve hirpaladigimiz insanlar; bize kirgin, dargin ve mesafeli bakar uzaktan. Mesafeyi kapatmak her zaman mümkün olmaz. Erkek olmak biraz da böyle bir seydir. 

Daha önce de (bir baska gazete haberiyle sarsilmis, etkisini günlerce yasamistim. O haberde de bir kücük kiz cocugu, 5 yasindaki Gülcan Danisman, Kasim 2011`de 
İzmit’te, Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu’nun Kassel Çocuk Köyü`ndaki bir revir odasinda menenjitten, annesine hasret, bu dünyadan göcüvermisti. Gülcan`in imam nikâhli anne ve babasi, ailelerin birlikteliklerini kabul etmemesi yüzünden ayrilinca, kücük kiz kimsesizler yurduna verilmisti. Baba arada bir geliyor kizina oyuncaklar getiriyordu, ama anne hic ugramiyordu onun yanina. O kücük kizin annesini beklerkenki cektiklerini, her sabah umutla uyanisini ve "bugün annem gelecek" diyerek sabirla bekleyisini ve aksam yetimhanenin kapisi kapanirken umutlarinin yikilisini düsüncelerimde günlerce yasamistim. Baba kendisiyle röportaj yapmak icin gelen gazetecilere, "Benim su anda kurulu bir düzenim, bir ailem var, bu olayin üzerine bu kadar gitmeyin, ne var yani, her cocuk menenjitten ölebilir" diyordu. Bu ifadeyi kabul etmek mümkün degildi tabii. Ama en fazla o yapilan zehirli yorumlar yipratmisti beni. Yorumlarda bulunanlarin cogu anneye beddua ediyordu. O yorumlarin sahiplerine, "Siz dogum sonrasi bunalimi diye bir sey duydunuz mu?" diye tek tek sormak istemistim. Ayni soruyu, yeni dogan bebeginin üzerine kapiyi kapatip giden ögretmen anne icin de sormak istemistim. "Siz dogum sonrasi bunalimi" nedir bilir misiniz? Gülcan`in annesi de, bebegini ac susuz birakarak giden ögretmen anne de, ikisi de, dogum sonrasi terkedilen ve aile desteginden yoksun kadinlardi. Anne olmak olgusuna, hicbir zihinsel alt yapisi olmadan, bes parasiz, üstelik asagilanarak yakalanmis olan bu genc kadinlardan ne beklenebilir? Her ne pahasina olursa olsun kacmak... Evet sadece kacmak beklenebilir. Onlar da bunu yapmislardi zaten. 

Hizla kalkinan ülkemizde, bu tür özel yasam facialarini önlemek veya en azindan sonuclarini hafifletmek icin bazi mekanizmalar kurulmasi gerektigi ortada. Örnegin Aile ve Kadindan Sorumlu Devlet Bakanligi bu acidan iyi bir düsünceydi. Simdilerde adi, "Aile ve Sosyal Polotikalar Bakanligi" olan bu devlet kurumunun calismalari sonuc verdi, faydali oldu, denilebilir mi? Olumlu yanit vermek mümkün degil gibi. 

Sadece bizde degil, bizim gibi hizlandirilmis bicimde kalkinmak zorunda kalan, Nijerya, Endenozya, Meksika, Cin ve Hindistan gibi ülkelerde de özel yasamlarin hizla tahrip olmasini önlemek icin karsi mekanizmalarin kurulmasi geregi her gecen gün daha cok hissediliyor. 

Bu ülkelerin basetmek zorunda oldugu sorunlarin büyük cogunlugu, hizli kalkinma sirasinda, eski kurumsal yapilarin parcalanmasi ve yerine yenilerinin konulamamasindan kaynaklaniyor. Her ülke farkli sorunlarla basetmek zorunda, cünkü her birinin sosyal yapisi farkli. Örnegin Nijerya`da Wudu var. Din savaslari var. Kabile düzeni ve bunun getirdigi olaganüstü cesitlilik, daha dogrusu kaos var. Meksika`da erkek kültürü var. Macho`luk var, Mafya var, siddete olan bitmez tükenmez susamislik var. Türkiye`de Orta Dogu kültüründen kaynaklanan töreler var. Söz gelimi cocuk gelinler var, kadina yönelik siddet var. Her ülke kendi dönüsümünü bu agir sorunlarla birlikte sancili yasiyor. Kalkinma yoluna girmis baska bazi büyük ülkeler de sirada. Örnegin Etiyopya, Vietnam, Pakistan, Banglades... Onlarda ayni sorunlari kacinilmaz olarak yasayacaklar. Kalkinma denen, atesten gömlegi giyecekler. 

Kalkinmanin cok boyutlu bir dönüsüm oldugu ve kalkinirken özel hayatlarin kacinilmaz olarak yikima ugrayacagi bilimsel bir gercek. Ama kalkinan toplumlar genelde bu sorunlara hazirliksiz yakalniyorlar. Bu yikimin daha az aci vermesi icin gereken bütün önlemlerin alinmasi daha cok sivil toplumun görevi. Ama bu ülkelerde sivil toplum örgütleri ya hic yok, ya da güdük kalmis durumda, Devlet`in hantal yapisi ve züccaciyeci dükkanina girmis fil görüntüsü de bu isi tek basina yapmasina engel. Devlet en fazla bakanlik kurar, kanunlar cikarir, kurumlari finanse eder. Ama ince isi sivil toplum örgütleri yapar, aile ve birey düyeine sivil toplum örgütleri iner. Cünkü toplumda kurallar üstten gelir, kültür ise alttan. Özel yasamlarin yikimi, kültürel bir sorundur. Yalnizca kanun cikarmakla, para vermekle cözülmez. (Ama kanun da para da sarttir.) Bunun icin Türkan Saylan gibi sorumluluk sahibi insanlarin, daha dogrusu aydinlarin ortaya cikmasi gerekir.  

Batida bu is bilimsel olarak yapiliyor ve bu is icin üniversitelerde kürsüler bulunmakta. Bizde Hacettepe`de 1970`lerde kurulan Sosyal Calisma bölümü bu acidan cok yararli bir girisimdi. Bölümün basinda o zamanlar Prof.Dr.Emre Kongar bulunmakta idi. Daha sonra üniversitelerin sosyal hizmet bölümleri yayginlasti. Ama sivil toplum örgütleri fazla gelismedigi icin, hizmetler hep devletin cizdigi sinirlar icinde, dolayisiyla etkisiz kaldi.  

Bunun icin harcanacak parayi da cok fazla gözde büyütmemek gerekír. Cünkü bu harcanacak para, insanlarin acidan kurtulmak icin uyusturucuya, anti depresanlara, ickiye ve sigaraya harcayacaklari paradan daha az olacaktir. Üstelik toplum ve aile yapisi da böylelikle daha cok korunmus olacaktir. 

Not: Bu yazi yazildiktan sonra gazetelerde bir haber cikti. Aile ve Sosyal Politikalar Bakanligi, Kabatas`ta sözümona saldiriya ugrayan basörtülü ve bebekli annenin haklarini korumak icin davaya müdahil olarak katilacakmis, Öte yandan Düzce`den bir haber geldi: 

"Ü.B. ile kendisinden boşanmak isteyen eşi Ö.B. sokakta karşılaştı. Ü.B. eşine saldırarak sokak ortasında dövmeye başladı.  Hırsını alamayan Ü.B. çevredekilerin dehşet dolu bakışları arasında üzerinde bulunan ekmek bıçağını çıkararak Ö.B.’yi bacağından bıçakladı. Bağırışma sesleri üzerine balkona çıkanlar karısını bıçaklayan kocanın üzerine saksılar fırlattı. Ü.B. binadakilerin ve çevreden yetişenlerin tepkisi üzerine koşarak uzaklaştı.” Milliyet 18.02.2014.


Sadece bu iki haberin alt alta siralanmasi bile devletin bu devasa sorunun cözümü konusunda ne kadar aciz oldugunu gözler önüne sermiyor mu? Bu sokakta eski esi bicaklama, eski esi sigindigi baba evinde öldürme olaylari cig gibi. Bu sorun kesinlikle bir toplumsal cinnet boyutlarina gelip dayanmis durumda. Öte yandan bakanlik, basörtülü kizimizin saldiriya ugradigini ortaya cikan görüntülere ragmen ispatlama pesinde. Ne diyelim: Devletin yapacagi is buraya kadar. Gerisi, bu ülke vatandaslarina ve aydinlarina kaliyor. 

2 yorum:

  1. Gündüz sence Türkiye hızla kalkınmaktamadır.Ben çok ikna olmadım o konuda. Ben tam farkını düşünüyorum .

    YanıtlaSil
  2. türkiye`nin büyüme hizi ortalama %4,5 Isikcigim. Bu tabii ki yüksek bir hiz degil. Örnegin Cin %10 büyüyor. Ama Cin`in kisi basina geliri düsük. 9.000 dolar civarinda. Türkiye ise ondan 2 kat daha büyük yani 18.000 dolar civarinda kisi basina gelire sahip. Dolayisiyla bu kadar büyük nüfusa ve kisi basina gelire sahip olup da yine de %4,5 hizla büyüyen bir ülke yok. Türkiye`ye cok benzeyen Meksika var. Ama onun büyüme hizi %2,5. Türkiye`yi kendi liginde gecen bir ülke var. O da Güney Kore. Bu ülke yaklasik 30.000 dolar kisi basina geliri olmasi ragmen hâlâ %4,2 büyüyor. Bu gercekten cok iyi bir performans. Türkiye Güney Kore kadar olamasa da yine de kendi liginde en iyilerden.

    YanıtlaSil