Türkiye
bir sekilde cari acigini sona erdirmek zorunda. Hatta buna mahkum, bile
denebilir. Dogal kaynaklari olmayan Türkiye gibi bir ülkenin cari acikla devam
etmesi asagida aciklanan nedenlerden dolayi zordur:
1-
Cari acik, ülke ekonomisinin varligini devam ettirmek icin
disardan para girisine ihtiyac duymasi demektir. Ama giren her döviz, eger buna
uygun bir sekilde döviz cikisi ile karsilanmazsa, ülkenin ekonomik dengelerini
etkiler. Dövizin nispeten bollasmasina ve yerel paranin piyasadan cekilmesine,
diger bir deyimle kitlasmasina neden olur. Hükümet bu kitligi düzeltmek icin
para basarsa, ülkede enflasyon ve dolayisiyla fiyatlar yükselir. Bu fiyat
yükselisi ülkede özellikle girdi fiyatlarini etkileyerek daha cok bir maliyet
enflasyonu biciminde ortaya cikar. Talep enflasyonu ise yükselen fiyatlar
karsisinda talebin azalmasiyla birlikte nispeten ülkeyi daha az etkiler. Ama
fiyat artislarina emek piyasasi da katilirsa, yani hükümet sosyal yardimci bir
politika izlerse enflasyon talep enflasyonu karakteri kazanir ve enflasyon
giren her dövizle birlikte azarak sarmal bir yapi kazanir. 2001 krizine kadar
hükümetlerin kisa sürmesi ve her seferinde duvara toslamasinin nedeni budur.
Erdogan hükümetleri bunu yapmadiklari icin ekonomi yönetiminde kismî basari
elde ettiler.
2-
Hükümet eger para basmaz, simdiye kadarki Erdogan hükümetlerinin
yaptigi gibi mali disiplin tedbirleri uygularsa, o zaman kacinilmaz olarak
ülkede yerel paranin kitligi devam eder ve bunun sonucunda faizler yükselir.
Zaten gelen yabanci sermayenin istedigi de budur. Yani faizlerin yükselmesi
sayesinde kisa zamanda yüksek getiri elde etmek. Bunun yolu borsada Türk hisse
senetlerine veya tahvil piyasasinda Türkiye tahvillerine portföy yatirimi
yapmaktir. Ülkeye giren sermaye tamamen mali sermaye seklindedir. Kolay kolay
üretim sermayesine dönüsmez. Borsada yabancilar bu nedenle en cok banka
hisselerine ilgi gösterirler. Sanayi sirketlerine degil. Cünkü amaclari yüksek
faizden yararlanmaktir.
3-
Öte yandan yüksek faiz ülkede yerel para cinsi üzerinden yatirim
yapilmasini güclestirir. Bu nedenle yatirimlar daha cok döviz kredisi ile
yapilir. Ülkenin ihracat sektörü, döviz kredisiyle yaptigi yatirimin sonucunda
ürettigi mallari yine döviz üzerinden disariya satar. Türkiye`de ilk iki dönem
Erdogan hükümetleri bu ekonomik politikayi uyguladilar. Ancak ihracat sektörü
yine de rahat olamadi. Cünkü döviz kredisi bankalar araciligiyla veriliyordu.
Bankalar da daha cok mali yapisi güclü sirketlere kredi veriyordu. Bu ise
sektördeki tekellestirmeyi hizlandiriyordu. Özellikle kücük isletmelerin döviz
kredisine ulasmasi bu nedenle hep zor olmustur ve bu politika ihracat
sektöründe tekellesmeyi artirmistir.
Döviz kredileri, daha ziyade,
ülkeye gelen yabanci sermayenin yerli ortaklari ile birlikte üretim yapmayi
secmesi, sadece portföy yatirimi yapmamasi durumunda yatirimlarin kolayca
yapilabilmesini saglamak icin bir arac olarak kullanilmistir. Bir de bu tür
krediler Koc, Dogus ve Sabanci gibi yerel sermaye gruplarinin isine yaradi. Bu gruplarin
zaten kendi bankalari vardi. Grup bankalarinin disardan bulduklari sendikasyon
kredileri, grup sirketlerine kredi vermekte kullanilabiliyordu. Tabii ki
Türkiye Bankalar Kanunu`nin cizdigi sinirlar dahilinde oluyordu bu. Ama böyle de olsa sonucta döviz kredileriyle Türkiye`nin ihracat sektörü gercek
anlamda büyüyemedi. Anadolu sermayesi hep ac kaldi. Erdogan, büyük holdinglere
karsi düsmanlik politikasi güderek, Anadolu sermayesinde biriken bu öfkeyi,
siyasi arenada oya dönüstürmesini bildi. Yani bir bakima kendi politikasinin
olumsuz sonuclarini bile kendi lehine kullanabilmistir.
4-
Sonucta döviz kredileriyle bir nebze asilmaya calisilsa da yüksek
faizin ülkenin ihracat sektörü üzerinde baski yarattigini ve bu baskinin
özellikle kücük isletmeler üzerinde etkili oldugunu belirtmek gerekir. Döviz
kredisi alamayan kücük isletmeler, kacinilmaz olarak yatirimlarini Türk Lirasi
üzerinden sekilendirmek zorunda kaliyorlar, bu da maliyetlerin yüksek cikmasina
neden oluyordu. Sonucta Türkiye dis pazarlarda hicbir zaman fiyat avantaji
acisindan Cin`i veya Hindistan`i yakalayamiyordu. Ic pazardaki maliyet sorununu
asmak icin büyük gruplar girdilerini disardan karsilamaya basladilar. Bu da
ülkede ihracatin icindeki ithalat oranini artirdi. Yani ihracatin cari acigi
kapatma islevi azaldi, hatta sifirlandi. Cari acik kapatilabilir olmaktan
cikti, yapisal bir karakter kazandi. Zaten ülkeye giren yabanci sermayenin
istedigi de, bir sekilde ülkenin kendilerine olan bagimliligini pekistirmektir.
Erdogan hükümetleri sayesinde isin bu kismi cok güzel basarildi. Erdogan ve
Ali Babacan o nedenle yabanci sermayenin yildizi oldular.
5-
Bu arada yüksek faiz-ucuz döviz politikasinin sonucu olarak,
ülkede yerel para cinsinden yatirimlarin güclükle yapilabilmesinin; ekonomideki
issizlik sorununun, ayni cari acik sorunu gibi yapisal karakter kazanmasina yol
actigini belirtmek gerekir. Türkiye`de issizlik Erdoagan hükümetleri zamaninda
hep %10`lar seviyesinde kaldi. Hatta son zamanlarda %10 tabanina oturdugunu
bile söyleyebiliriz.
6-
Erdogan hükümetleri dönemindeki ekonomik panaromanin ana
bilesenleri bu anlatilanlar temel alinarak daha rahat görülebilir. Bunlar 1-
Cari acik, 2- Yabanci sermaye girisleri ve artan portföy yatirimlari, 3- Mali
disiplin ve enflasyonun siki para politikasiyla baski altina alinmasi, 4-
Yüksek faiz, 5- Bogulan yerel sermaye ve gücsüzlesen ihracat sektörü, 6-
Issizlik, 7- Ihracatin ithalata bagimli hale gelmesi ve cari acik sorununun
yapisallasmasi olarak siralanabilir.
7-
Ama iste bir sekilde ekonomik gercekler kendilerini hissettiriyor.
Cari acikla bir ülkenin bir yere kadar ilerleyebilecegi gün gectikce daha cok
ortaya cikiyor. Bir kere cari acikla ülke hicbir zaman %5`in üzerinde
büyüyemez. Cünkü yukarida aciklanan faktörler ülkenin sürekli olarak daha
yüksek oranlarda büyümesini engeller. Hatta bir ileri bir geri konumuna bile
gelinebilir. Üstelik ülkenin ihracat sektörü kalitesizlesir. Ülke disardan
aldigi mali, isleyerek satan ikincil bir ülke olur. Yeni marka yaratamaz.
Yarattigi markalari koruyamaz. Bir seyi en iyi üreten ülke hicbir zaman olamaz.
Bu tür ülkelerde daha ziyade turizm ve insaat gelisir. Cünkü turizmin girdi
mala olan bagimliligi daha azdir. Ayrica bu is kolu (yani turizm ve insaat
sektörleri) birbirini destekler. Turizmle birlikte lüks konut insaati da
hizlanir. Ama ülke, tamamen, dünyadaki basat gelismeleri kenardan izleyen
ikinci sinif bir ülke olur. Portekiz, Ispanya, Italya, Yunanistan`dan sonra
Türkiye de bu kategoriye sokulmaya calisildi. Erdogan hükümetleri ve Cemaat
birlikte bir süre bu modeli denediler. Ama olmadi.
Neden? Türkiye neden bir
Ispanya veya Italya gibi, olaylari kenardan izleyen, baskalari güldükce gülen,
baskalari agladikca aglayan bir ülke olmasin? Türk insanina yetmiyor mu bir Italya veya Ispanya`da yasamak?
Yetmez olur mu? Artar bile. Ama sorun da bu zaten. Türkiye, henüz yukarida sayilan ülkeler gibi refah acisindan doygunluk siniri olan kisi basina USD25.000.-lik seviyeye gelememistir. Bu ülkelerle arasinda en azindan USD7.000.-`lik bir fark bulunmaktadir ve bu fark ülke yapisal degisim gecirmeden kapatilamayacak boyutlardadir.
Yetmez olur mu? Artar bile. Ama sorun da bu zaten. Türkiye, henüz yukarida sayilan ülkeler gibi refah acisindan doygunluk siniri olan kisi basina USD25.000.-lik seviyeye gelememistir. Bu ülkelerle arasinda en azindan USD7.000.-`lik bir fark bulunmaktadir ve bu fark ülke yapisal degisim gecirmeden kapatilamayacak boyutlardadir.
Türkiye`de su anda kisi basi gelir düzeyi USD18.000.- civarindadir. Ispanya ve Italya`da ise bu düzey USD30.000.-`nin üzerindedirler. Portekiz ve Yunanistan`da ise USD25.000 ile
USD30.000 arasindadirlar. Ayrica Türkiye`nin nüfusu hepsinden büyüktür. Yani
Türkiye istese de bu modele sigamaz.
Bu
konuda yazmaya devam edecegim.
Not: Ülkelerin kisi basi gelir düzeyleri Dünya
Bankasi`nin 2012 yilina ait „Gross national income per capita 2012, Atlas
method and PPP“ adli listesinden alinmistir. Satin alma gücü paritesine göre
hesaplamayi iceren Purchasing Power Parity (yani PPP) yöntemi, ülkeler arasi
gercekci bir karsilastirmayi mümkün kilan su anda mevcut tek yöntemdir. Bu
yöntemler, kayit disi ekonomiye sahip Türkiye gibi ülkelerin gercek düzeylerini
anlamamiza yardimci olur. Türkiye`de kayit disi ekonomi su anda %40`lar
civarindadir. Kayit disi ekonomiyi dikkate almayan, yani hesaplamayi resmi
veriler üzerinden yapan Atlas methosuna göre Türkiye`de kisi basi gelir
USD10.000`lar seviyesindedir. Bu rakam tabii ki Türkiye icin gercekci olmaktan
uzaktir. (10.000 ile 18.000 arasindaki fark, kayit disi ekonominin payidir.)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder